Mehmet Özyurt


Merhum Mehmet Özyurt Hoca'mızla yetmişli yılların ilk başında İzmir Yüksek İslâm Enstitüsü'nden tanışıyoruz. Seksenli yılların ortasında da, Diyarbakır'da kalırken Konya'ya uğrardı, beraber dostlarımızı ziyaret ederdik. O seneler, Konya'da eğitim hizmetlerinde sıkıldığımız, yer yer bunaldığımız zamanlardı. Bu durumu biraz yansıtmaya başladığımda, Diyarbakır'daki sıkıntılardan bir-iki şey anlatır, sonra da "İstiyorsan, yerlerimizi kendi aramızda bir becayiş edelim bakalım... Ben başım gözüm üstüne hemen kabul ederim" diyerek lâtife yapardı... Özyurt Hoca'mız hep müşkül-küşâ oldu. Merhum, zor günlerin adamıydı... Acelesiz ve telaşsız olarak her zaman yoluna devam etti... Ezaya, cefaya karşı dağ gibi durmasını bildi. Çevresindekiler de, Hz. Ömer'in, Komutan Sâriye'ye "Sırtını dağa ver! Arkanı dağa al!" tembihini almış gibi, o dağ adama dayandılar... Bunu Bornovalı dostları ve Diyarbakırlı gönüldaşları çok iyi bilirler... Bu çeşit dağ-misaller hep güven kaynağı olup güven verirler. Aynı câmide vazife yaparken, vaazları ve hutbeleriyle bütün dünyaya cihandeğer mesajları veren büyüğünden insibağ ve inikas ile aynı duygularla yoğrulan, emniyet ve güvenin en zirve dopinglerini alan merhum Özyurt Hoca'mız ve benzer fıtrattaki yârenleri, o müthiş ana güç kaynağından aldıklarını muhitlerine aynen aktarma kabiliyetini göstermişlerdir. İstanbul'dan Hatay'a, Iğdır isimli uçakla giderken hep bunları düşünüyor ve bunları yazmaya çalışıyorum... (Neme lâzım hemen yazmalıyım. Sonra hatırımdan silinebilir, diye düşünüyorum. Zaten, bilgiyi, duyguyu hemen kaydetme üzerine Nebevî bir tavsiye de mevcut. Dostlarıma her zaman kalemi defteri yanınızdan eksik etmeyin diye de tavsiye edip duruyorum. Öyle ya akıl unutsa da kalem unutmazmış.) Yol arkadaşım Süleyman Bey, "Mehmet Özyurt Hoca'mız vefatından bir gün önce Van'da benim evimde misafirimdi. Kendisine birkaç gün önce İzmir'den gelirken İsmail Aslım Bey'in gönderdiği üzümlerden ikram etmiştim. O müthiş kazada vefatından sonra, rüyamda cennet gibi bir yere gittiğimi gördüm. Orada Dursun Kaçar gibi dostlarla karşılaştım. 'Ben Mehmet Hoca'mızın yanına gitmek istiyorum' dedim. 'O, çok ilerilerde bir yerde bulunuyor' dediler." dedi. Mehmet Özyurt Hoca'mızın memleketi Karaksı (Karlısu) beldesindeki kabrinin başına gittik... Üzeri güllerle, çiçeklerle rengarenk... Çevresindeki mezar taşlarındaki "Özyurt" soyadlarından anlaşıldığı üzere onlar da yakınlarının kabirleri... Onların çoğunda kırmızı, sarı, mor çiçekler açmış... Zaten bütün çevresi bahçelik ve kırmızı kırmızı çiçekler açmış nar ağaçlarıyla dolu... Kabristan yolu "Huzur Sokak"ın hemen yakınında büyük bir inşaat var: "Mehmet Özyurt Eğitim Kompleksleri inşaatı". Beşinci kat atılmış... Altıncısı, son kat olacak inşallah... Öğrenci yurdu olarak tasarlanmış... Mehmet Hoca'mızın memleketi Karaksı'da bir etüt merkezi var... Orayı da ziyaret ettik. Merhum Hoca'mızın başta ablası, akrabalarıyla görüşme imkanımız oldu.. Hatay'ın künefesi meşhur... Hataylılar bizi künefeye doyurdular sağ olsunlar. Bildiğim kadarıyla bizzat Mehmet Hocamız da künefe yapardı. Belçika'daki oğlu Kemaleddin de bu hususta mâhir. Bu güzel seyahati tatlı bitirelim diye, son olarak bunları da ifade etmiş oldum...

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER