Rapor mu, BM mi sorunlu olan?


Birleşmiş Milletler’in Mavi Marmara olayı için kurduğu Komisyon’un hazırladığı Palmer Raporu ve yol açacağı olaylar daha uzun süre tartışılacak. İsrail’in uluslararası sularda öldürdüğü silahsız dokuz vatandaşımız var; İsrail’in diplomatik bir özür dilemesi, Türkiye’nin özür sonrası meselenin üzerine çok gitmemesi iyi olur idi diye düşünüyorum. Bende oluşan kanaat İsrail’in küresel gelişmeleri çok iyi okuyamadığı, senelerdir içinde yaşadığı ortamın serinkanlı karar alma mekanizmalarını, reflekslerini biraz aksattığı yönünde; Türkiye de, Arap baharı ve Mısır’daki gelişmeler sonrası İsrail’in Türkiye’ye çok diren(e)meyeceğini düşündü galiba ama evdeki hesap çarşıya tam uymadı. Gelinen nokta çok hoş değil ama yine de bir sıcak çatışma ihtimalini çok yüksek görmüyorum. Türkiye’nin Mavi Marmara meselesini çok iyi yönettiğini söylemek kolay değil ama yine de uluslararası sularda orantısız güç kullanılarak dokuz kişinin ölümüne neden olan bir olay sonrası hazırlanan Rapor, Birleşmiş Milletler için de bir yüz akı pek değil galiba. Ancak, kanımca bu ve başka meselelerde benzer raporlara takılmak yerine, bu krizi, Birleşmiş Milletler ve aynı dönemde kurulan başka örgütlerin, mesela NATO, IMF, Dünya Bankası gibi, etkinliklerini, çağımızda anlamlarını sorgulamak için fırsata dönüştürmek gerekebilir. İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan bu örgütler ulus-devlet kavramının çok önemli ve daha da önemlisi çok etkin olduğu bir döneme göre yapılanmışlar, işleyişlerini buna göre düzenlemişler. 2011 dünyasında ulus-devletler siyasi sembolik anlamda yine çok önemli ama daha da önemlisi, eskisi gibi, yani 1940’ların sonu kadar etkin değiller; siyaseten ve sembolik anlamda önemli ama iktisaden etkinsizleşen ulus-devletlerin koordinasyonundan oluşan bu örgütler artık küresel dertlere deva olmaktan çıkıyorlar. Nihai karar alıcı birimin tek tek uluslar olduğu ve bu karar alıcı ulus birimlerinin işbirliğinden global kararlar çıkartmak isteyen örgütler, mesela BM, etkinliklerinin her geçen azaldığını görüyorlar çünkü 2011’in sorunları, ulusların kendi aralarındaki sorunlar olmaktan sınıraşan meselelere evriliyorlar ve bu tür meseleleri ulus devletlerin tek tek ya da bir araya gelerek çözmeleri çok zor. Gerekli olan, uluslarüstü örgütlerin, karar mekanizmalarının kurulması ve etkin işlemesi; AB bu trendin ilk örneği ve ilk olmanın sancılarını çekiyor. İnsan kaçakçılığı, küresel terör, uyuşturucu ticareti, nükleer ticaret, AİDS gibi sağlık meseleleri, çevre problemleri ne ulus devlet ne de ulus devletlerin işbirliği ile nihai ve etkin olarak çözüme kavuşturulamaz. Bu sorunlar ancak ve ancak ulusüstü karar alıcıların oluşması, bu mekanizmaların finansman meselelerinin çözülmesi ile nihai çözüm yoluna girebilecek ama insanlık bu sürecin daha ilk başlarında. Bu açıdan durum pek parlak değil; eski mekanizmalar (mesela BM) artık işlemiyor, etkinsizleşmişler ama yeni mekanizmalar da halen kurulmamışlar ya da çok emekleme aşamasındalar. Böyle dönemlerde yaşamak pek kolay değil. BM’nin Palmer Raporu’na biraz da bu gözle bakalım, çok ümitsiz olmayalım.
<< Önceki Haber Rapor mu, BM mi sorunlu olan? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER