KCK meselesinin ‘aydın’ boyutu


Bugünlerde yaşanan Prof. Dr. Büşra Ersanlı, Ragıp Zarakolu gibi isimlerin de içinde bulunduğu sansasyonel gözaltı ve tutuklamaları şimdilik ayrı tutarak KCK’yı tartışmak gerektiğine inanıyorum. Gözaltılar için ne düşündüğümü de en sonunda söyleyeceğim. KCK, yönetim şemasında PKK ve BDP’nin de üzerinde bulunan bir paralel devlet yapısının adıdır. Başkanı, PKK’nın da başkanı olan Murat Karayılan; KCK dahil örgütlerin tamamının lideri de Abdullah Öcalan’dır. KCK sözleşmesi adı konulmamış bir devlet yapısını tanımlamaktadır. İçerisinde fiilen bir yasama, yürütme ve yargı sistemini barındırmakta ve üyesi olan sıradan vatandaş da belediye başkanı da aynı hiyerarşi içinde bu devletin kurallarına göre davranmaya mecbur kılınmaktadır. BDP’li belediye başkanları bu sistem içinde KCK (PKK) temsilcileri tarafından denetlenmekte ve bütün resmi görevlilerin yanında eş görevler ihdas edilmektedir. Yönetim şemasında yürütmenin içinde konsey başkanının yanı sıra 4 de yardımcı belirlenmiştir. Bunlara bağlı çalışan 30 kişilik yürütme konseyi de ideolojik alan, halk savunma alanı, kadın alanı, soysal ve siyasal alanları yönetmektedir. Bir başka örnek... KCK’nın sözleşmesinin 15. maddesi Yüksek Adalet Divanı’nı tanımlıyor ve amacı da “KCK sözleşmesinin yargı alanında uygulanmasını sağlamak, sözleşmeye aykırılık durumlarını gidermek” olarak belirliyor. Dahası, KCK yargı sistemindeki tüm mahkemelerin en üst temyiz mercii olarak konumlanıyor. Daha fazlasına gerek var mı? Varsa o da şudur... Sivil görüntünün yanı sıra bazı PKK eylemlerinin de doğrudan KCK talimatıyla yapıldığı bilinmektedir. Özellikle son dönemdeki bazı eylemlerin izi sürüldüğünde KCK’ya varılmaktadır. Çözüme bakış KCK’ya bakış KCK konusunda özellikle aydınlar arasında gizlenemez bir kafa karışıklığı yaşanmaktadır. Bu hal örgütün mahiyetinin bilinmemesinden değil, genelde Kürt meselesi ve terörle mücadeleye bakıştaki yaklaşım farkından kaynaklanmaktadır. Birçok aydın-yazar KCK operasyonlarına kesin olarak karşı tavır koyarken bazıları da meselenin iki yönüne işaret ederek kararsız bir denge halini yansıtmaktadır. Mesela, eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş dün Yeni Şafak’ta Murat Aksoy’a verdiği mülakatta KCK’yı şöyle değerlendirmektedir: “Hukuki çerçeve içinde meseleye baktığımız zaman KCK, PKK’nın legal görünümlü bir örgütlenmesidir... Ve KCK’nın Kandil’le irtibatlı olduğunu, talimatları oradan aldığını biliyoruz... KCK, ovada PKK vesayeti demektir. Bu kabul edilemez. Böylesine bir durumun ortadan kaldırılması gerekir. Ama burada başka bir algı var.” Öneş’e göre meselenin bir de “ama”sı var. O da şu: “PKK’da ve PKK’ya yakın kitlede, KCK operasyonları kendilerinin, fiziki olarak tasfiye sürecinin bir parçası olarak okunuyor. Operasyonların yapıldığı tarihler, yapılış şekilleri bu algıyı güçlendiriyor. Ama... “ Öneş, bir kez daha “ama” demek zorunda kalıyor ve ne yapılması gerektiğini söylüyor: “Ama... PKK’nın değişik görüntüler altında, vesayetini devam ettirme modundan çıkarak, demokratik açılımı başlatabilmesi gerekir.” Aynı zamanda Türk sorunu Sorunun çözümünü “Bu işin gideceği yer özerklik ya da federasyondur” şeklinde özetleyen yaklaşım açısından bakıldığında KCK operasyonları yanlıştır. Bu mantığa göre, PKK sonuçta federal veyahut da özerk yapının örgütü olacağına göre bugün KCK’ya adli takibat yürütmenin de anlamı yoktur. Operasyonlar da çözüm sürecini baltalamaktan başka anlam taşımamaktadır. Tutuklananların hepsinin bunu hak edip etmediği bilmediğim şerhini düşerek, bu bakış açısının da tıpkı Öneş’in de işaret ettiği gibi tartışmalı olduğunu düşünüyorum. KCK/PKK öyle istiyor diye üniter çözümün birdenbire denklem dışına çıkarılmasını sahici bulmuyorum. Bununla birlikte, Demokratik Açılım’ın PKK bir paralel devlet kurabilsin diye yapılmamış olduğunu söylemek durumundayız. Hiçbir devlet paralel bir devleti kabul etmez demiyorum, hiçbir millet hiçbir toplum bunu kabul etmez, edemez. Hele, on yıllardır inkar politikalarıyla şartlandırıldıktan sonra sosyopolitik bir mucize eseri “çözüm”e ulaşan; Kürt’ü Kürt olarak kabul edip kimlik haklarının verilmesi konusunda anlamlı bir gelişme sergileyen bir toplum bunu hiç kabul edemez. Özellikle, çözümün aynı zamanda bir Türk sorunu boyutu olduğunu kabul ediyorsak, hiç kabul edilemez. Başa dönelim... Büşra Ersanlı’yı tanırım, Ragıp Zarakolu’yu da bilirim. İkisinin de çözüm bahsinde çabalarının tanığıyım. Terör örgütü üyesi olarak suçlanmaları sorunludur. Durumun demokratik manzara açısından yanlışlığı bir yana adli takibatları meselenin hallini zorlaştırmaktan başka işe de yaramayacaktır.
<< Önceki Haber KCK meselesinin ‘aydın’ boyutu Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER