Başta
Fransa olmak üzere Batılı ülkeler tarafından,
Saddam Hüseyin'in yaptıklarınaysa göz yumuluyordu.
Fransa Cumhurbaşkanı
Jacques Chirac, 2003'te eski diktatörle ilişkisinden dolayı sorgulandığında, "O dönemde bütün dünyanın
Saddam Hüseyin ile mükemmel ilişkileri vardı" demişti.
Bahsedilen bu dönem, Saddam Hüseyin'in
iktidar adımlarını hızla çıktığı 70'lı yıllarda başlıyor. O dönemde, Saddam Hüseyin dünyanın gözünde, bu zengin petrol ülkesinin modernize etmek isteyen milliyetçi ve laik bir lider olarak algılanıyordu.
1972'de
Irak,
SSCB ile bir
işbirliği anlaşması imzaladı, ama ikmal yollarını çeşitlendirmek istediği için de, yüzünü özellikle Arap yanlısı bir
siyaset çizgisini benimseyen Fransa'ya döndürdü.
Saddam Hüseyin,
Baas partisinin iki numaralı ismi olduğu 1975'te, dönemin başbakanı olan Jacques Chirac ile çok yakın ilişkiler içindeydi. Hatta Chirac'ın, sözcüsüne "Saddam,
Orta Doğu'nun De Gaulle'ü olacak" dediği bile anlatıldı.
Bu
Fransız-Irak yakınlaşması, nükleer güç olan Fransa'nın Irak'a bir nükleer araştırma reaktörü vermesiyle doruk noktasına erişti. Reaktör, 1981'de
İsrail uçaklarınca vurulup yıkıldı.
Irak'tan petrol alan Fransa, Irak'a başlıca
silah temin eden ülkeler arasında da sivrildi. Fransa, Irak'a Mirage F1'ler, radarlar, zırhlılar veriyordu.
Ancak Fransa Irak'ta yalnız değildi.
İtalya,
Almanya gibi ülkeler de Irak'ı silahla besleyen ülkeler arasında yerini almıştı ve bu da sonraki yıllarda Irak'ın gizlice kimyasal silahlar üretmesine olanak sağlayacaktı.
Bu ilişkiler, Saddam Hüseyin'in
İran'a savaş başlatmasında (1980) ve savaş boyunca da sürdü. Saddam Hüseyin, Ayetullah Humeyni'nin
İslam devrimine karşı
siper görevi görüyordu. Fransa Iraklılara Super-Etendard
tipi 5 uçak bile ödünç verdi.
-KÜRESEL BİR DAVA İHTİMALİ ORTADAN KALDIRILDI...-
Saddam Hüseyin'in ABD ile ilişkileriyse biraz daha karmaşıktı, çünkü
Washington "Reis'e" çok güvenmiyordu.
1983'te dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan,
Bağdat'a bir elçi -
Donald Rumsfeld- gönderdi. İran tehdidi karşısında ABD, "kötünün iyisini"
tercih etmişti. Amerikalılar, Bağdat ile diplomatik ilişki kurdu ve
ekonomik yardım, askeri kullanımlı teçhizat ve uydu fotoğrafları verdi.
Orta Doğu uzmanı Amerikalı gazeteci Jonathan Randal, "Saddam'ın kara kitabı" adlı eserinde, bundan sonra ABD'nin, Irak'ın varlığının devamını esas olarak gördüğünü ve bu siyasetinin rejimin kitlesel katliamlarına, kimyasal gaz kullanmasına göz yumma pahasına sürdürdüğünü yazdı.
1988'de Halepçe'de 5 bin
Kürt kimyasal silah bombardımanında öldü. 1990'da Saddam Hüseyin'in birlikleri Kuveyt'i işgal etti. Saddam Hüseyin, Amerikalıların gözünde giderek bir "tiran", "yeni bir
Hitler" görünümünü aldı. Batılı ülkeler de eski müttefiklerine sırtlarını döndü.
Uluslararası İnsan Hakları Federasyonunun onursal başkanı Patrick Baudouin'e göre, "Saddam Hüseyin'in alelacele idamı, ABD ve Avrupalılar kirli çamaşırların can sıkıcı biçimde ortaya dökülmesiyle sonuçlanabilecek küresel bir
dava ihtimalini" de ortadan kaldırmış oluyor...