Banka sahipliğinde ibre nereye dönüyor?

Son yıllarda Arap sermayesinin ilgisi de dikkate alındığında banka sahipliğinde bundan sonraki dönemde ağırlığın ne yöne doğru gideceği merak ediliyor.

Banka sahipliğinde ibre nereye dönüyor?

Türk bankacılık sektöründe Eylül 2011 itibarıyla küresel sermayeli bankaların payı yüzde 41,6'ya ulaşırken, özellikle 2003'den sonra yabancıları gördüğümüz sektörde, son yıllarda Arap sermayesinin ilgisi de dikkate alındığında banka sahipliğinde bundan sonraki dönemde ağırlığın ne yöne doğru gideceği merak ediliyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) yayınladığı 2011 yılı üçüncü çeyrek bankacılık sektörünün sermaye yapısına ilişkin verilere göre, sektörde küresel dağılımda oransal pay oranı yüzde yüzde 21,9, Borsa payı yüzde 19,8 olurken, küresel sermayeli bankaların sektörün sermaye yapısındaki toplam payı yüzde 41,6 oldu. Aynı dönem itibarıyla sektörde kamu bankalarının payı yüzde 26,5, özel sermayeli yerli bankaların payı ise yüzde 31,7 olarak gerçekleşti. Söz konusu oranlar, o dönemdeki son 3 ayı ifade eden Haziran-Eylül arasında küresel sermayeli bankaların sektördeki payının yaklaşık 1.6 puan arttığını, kamu bankalarının payının 0.1 ve ve özel sermayeli yerli bankaların payının ise 1.5 puan azaldığını gösteriyor. BDDK'nın verilerine göre Eylül 2011 itibarıyla Akbank'taki küresel pay yüzde 35,6, şu anda satışı gündemde olan Denizbank'ta yüzde 99,9 gibi neredeyse tamamına yakın oranda olurken, bu pay Arap Türk Bankası'nda yüzde 64, Bank Pozitif Kredi ve Kalkınma Bankası'nda yüzde 69,8, Eurobank Tekfen'de yüzde 70, Finansbank'ta yüzde 99,8, Şekerbank'ta yüzde 40,7, Turkish Bank'ta yüzde 40, Türk Ekonomi Bankası'nda (TEB) yüzde 70,7, Garanti Bankası'nda yüzde 67,7, İş Bankası'nda yüzde 21,9, Vakıfbank'ta yüzde 20,8, Yapı Kredi'de yüzde 54,9, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası'nda ise yüzde 29,6 olarak gerçekleşti. Küresel payın yüzde 100'ü bulduğu bankalarda ise HSBC Bank, ING Bank, Bank Mellat, Credit Agricole Yatırım Bankası Türk, Citibank, Deutsche Bank, Habib Bank Limited, JP Morgan Chesa Bank National Associtaion, Merrıll Lynch Yatırım Bank, Societe Generale S.A, Turkland Bank, The Royal Bank of Scotland N.V, West LB A.G olarak dikkati çekiyor. Ağırlıklı Körfez bölgesinden hissedarların yer aldığı katılım bankaları arasında yer alan Albaraka Türk Katılım Bankası'nda ise Eylül 2011 itibarıyla yüzde 79 oranında küresel pay bulunurken, bu oran Asya Katılım Bankası'nda yüzde 29,9, Kuveyt Türk Katılım Bankası'nda yüzde 80,2, Türkiye Finans Katılım Bankası'nda yüzde 64,7 oldu. -''Yabancıların payında yoğunlaşmış bir coğrafya yok''- İstanbul Üniversitesi Bankacılık Araştırma Merkezi Müdürü Kadir Tuna, Türkiye'de banka sahipliği konusunda AA muhabirine yaptığı açıklamada, Eylül 2011'deki sermaye yapısı verilerinde henüz netleşmediği için BDDK'dan yaklaşık 14 yıl sonra lisans alan Bank Audi'nin yer almadığını belirtti. Türkiye'de bankacılıkta yabancıların payı açısından düşünülenin aksine yoğunlaşmış bir coğrafya bulunmadığını, bunlar içinde Körfez'in yanı sıra Fransız, Yunan, İspanyol, İngiliz, ABD'li, Hollandalı, Belçikalı bankacılık grupları bulunduğunu kaydeden Tuna, Türkiye'de 2001 krizi sonrasında, 2002-2003 yılından sonra yoğun bir ilginin söz konusu olduğunu ve sürecin Dışbank ile başladığını hatırlattı. O dönemde satılan Türk bankalarına piyasa değerinin çok üstünde para veriliyor gibi gözükse de krizle birlikte bankaların değeri önemli ölçüde düştüğü için dış piyasada bunların yüksek fiyatlar olmadığına değinen Tuna, Türkiye;de geçmişte yabancılar için başlayan alım fırsatının önümüzdeki dönemde Yunanistan'da da yaşanabileceğini ve Yunan bankalarına çok ciddi ilgi olabileceğini söyledi. Kadir Tuna, ancak Yunanistan'ın şu anda geldiği noktanın geçmişte Türkiye'nin yaşadıklarından daha kötü olduğunu, Türk bankacılık sektörünün Yunanistan'da olduğu gibi temerrüte düşmediğini ifade etti. Türkiye'de 2001 krizi sonrasında bankacılık sektöründeki yapılandırma süreciyle söz konusu olan yeni kurallar ve düzenlemelerin banka sahipliğinde çok ağır yükümlülükler getirdiğini anımsatan Tuna, krizle birlikte birçok sermaye grubunun tek başına yeni döneme devam etmek istemediğini belirtti. -''Birleşmeler artabilir''- Bankalara yeni sermaye konma zorunluluğu ve riski paylaşabilmek için bazı grupların ortaklık sürecine gittiklerini, yola böyle devam ettiklerini anlatan Tuna, yola devam etmek istemeyenlerin ise bankayı doğrudan sattıklarını kaydetti. Tuna, ''O dönemde küresel sermayenin biraz da önünü açan Türkiye'deki mevcut koşullar, yeni düzenlemeler oldu'' dedi. Arap bankalarının sahip olduğu banka sayısının 13 olduğu Türkiye'de bu bankaların aktifteki payının yüzde 4 olduğuna değinen Tuna, şunları kaydetti: ''Uluslararası bankacılığın geneli itibarıyla şöyle bir değişim var; krizi çok ağır atlatan bankaların birçoğu dünyadaki küresel operasyonlarını belirli merkezlerde toplama konusunda bir gözden geçirme yapıyorlar. Karlı görmedikleri operasyonel faaliyetlerini karlı noktalara doğru taşımaya çalışıyorlar. Karlılıkları her yerde aynı değil. Çok potansiyel görmedikleri ve karlılıklarını azaltıcı etki yapan yerlerden çıkmayı tercih ediyorlar. Yani zincirin zayıf halkalarını bertaraf ediyorlar. Biz uluslararası bankacılıkta birleşmeler de bekliyoruz. Basel III ile birlikte bankaların sermaye ihtiyaçları daha da fazla artacak. 2019 yılına kadar sermaye ihtiyaçlarını bankalara koymaları lazım. Bu süreçte de söz konusu sermayeyi nereden bulacaklar? Uzun vadeli sermaye artırımı sağlamak çok kolay olmadığı için birleşmeler artacak gibi gözüküyor.'' -''Finansal beceri gerektirdiği için sınırlı kalır''- Körfez sermayesinin Türkiye'ye geliş nedenlerine işaret eden Tuna, ellerinde bulunan yüksek likiditeyi ABD ve Avrupa tarafından değerlendiremeyen Körfez sermayesinin daha istikrar vaat eden, potansiyel gördükleri ülkelere yöneldiklerini, dolayısıyla Türkiye'ye gelmek istediklerini söyledi. Arap bölgelerinden gelen sermaye gruplarının daha çok özel fon olarak geldiğinin altını çizen Tuna, ''Bankacılık biraz daha finansal beceri gerektirdiği için o alana girecek sermaye grubu belli sınırlar içinde kalacaktır. Dolayısıyla ilgi devam edecektir, ama bankacılığa gelecek Körfez sermayesinin sınırlı kalacağını düşünüyorum. Belki farklı alanlara yatırım yaparlar'' diye konuştu. Tuna, fonlar şeklindeki Körfez sermayesinin aslında daha çok gayrimenkul ve hastane gibi alanlara geldiğine işaret ederek, ''Ben, bankacılık sisteminde Körfez sermayesinin, yeni oyuncular gelse de çok hızlı artacağını beklemiyorum. Burada ancak kademeli bir artış görülebilir'' dedi. -''Azeri ve Çinliler'den de ilgi var''- Azeri bankaların da Türkiye'ye çok ilgi gösterdiğini, ancak sermaye yapılarının ve finansal becerilerinin zayıf olduğunu ifade eden Tuna, Türkiye'de temsilcilik açan Azeri banka Texnikabank'ın şubeleşmek istediğini söyledi. Kadir Tuna, yine Türkiye'de temsilcilik açan Bank of China'nın da Türkiye'de yatırımlarını artırmak, büyümek istediğini kaydetti. Sektörde yabancıların payının yüzde 50'ye yaklaşmasıyla ilgili de Tuna, ''Yüzde 50 sınırına yaklaşmışken belki bu sınır aşılabilir. Ancak yabancıların biraz temkinli geldiğini görüyoruz. Paylarında hızlı bir artış yok. Dolayısıyla burada uzun vadede belki yüzde 50'ye ulaşabilir, ama kısa vadede yüzde 50'ye ulaşması çok mümkün gözükmüyor'' yorumunu yaptı. Önümüzdeki dönemde Türkiye'de rekabetin özellikle yeni bankaların gelmesiyle zorlaşacağına dikkati çeken Tuna, rekabetin bankalar açısından yeni dönemde farklı alanlarda yaşanacağını, dolayısıyla gelecek sermayenin bunu da gözardı etmemesi gerektiğini söyledi.
<< Önceki Haber Banka sahipliğinde ibre nereye dönüyor? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER