'Elhamdülillah'

“Allah Dostları” isimli kitaplardan birisini mütalaa ediyordum, karşıma şu hadis-i şerif çıktı: İbn-i Mesud diyor ki, “Ruhî hastalığa yakalanan birisinin kulağına, Müminûn Suresinin ‘E fe hasibtüm ennemâ halaknâküm abesen…’ diye başlayan son âyetlerini okudum, hasta hemen kendisine geldi. Efendimiz (S.A.S.) bana, ‘Sen ona ne okudun?’ buyurdu. Ben de söyleyince, şöyle buyurdular: ‘Bir kişi, hakkıyla inanarak bu âyetleri bir dağa okusa, dağ paramparça olur!..”

SHABER3.COM

Safvet Senih / samanyoluhaber.com
Elhamdülillah

Bir lisede öğretmendim. Hemen yüz metre yakınında yepyeni güzel cami vardı. Sabahçıların son teneffüsünde nöbetçi öğretmen olduğum için okulun avlusunda dolaşıyordum. Cami girişinde caminin esas imamından başka birisini gördüm…

Dikkatlice etrafa bakıyordu. Sanki yeni bir imam gelmiş gibiydi. Cuma ezanı okununca camiye gittim… Tanıdıklardan bazı Konyalı arkadaşlarımız da cumaya gelmişlerdi. Yan yana sünnetleri kıldık. İç ezanı okunurken birisi hutbeye çıktı. Dikkat ettim, son teneffüste gördüğüm kişiydi. Hutbenin giriş dualarını okuduktan sonra Türkçe kısmına gelince, hemen girişte sözlerini tam ayarlayamadığı için “Elhamdülillah Konyalıyım!..” diye başladı. Sonradan toparladı ama bir kere söylemiş oldu… Asıl maksadı şöyleymiş: “Şu Allah’ın işine bakın… Dün ben Konya’da idim. Bugün Müftü hemşehrimiz Mustafa Ateş Hocamızın ziyaretine gitmiştim. Caminizin imamının bir işi çıkmış, onun için Cuma namazını benim kıldırmamı rica etti. Bu emir üzere geldim. Bakın Elhamdülillah bugün sizinle beraber Cuma eda ediyoruz.”  diyecekmiş… Öyle bir izahta bulundu ama Konyalı arkadaşlara karşı lâtife yapacak bir malzemeyi bana vermiş oldu. Ben de onlara “Elhamdülillah Konyalıyım!..” diyerek şakalaşmaya başladım. Tabii o zaman bekardım. Daha sonra da evlenince kaderin takdirine bakın ki, Konyalı olduk. Hatta dört sene Konya’da kaldık… 

Merhum Hayati Beyle İstanbul’a seyahat ediyorduk. Bir yerde mola verdik. “Bir tane Konyalı ben varım” dedi. Ben de “Damadım. Konyalı sayılırım” dedim. “Yok yarım Konyalısın” dedi. Bekir Bey “Beni bilmiyorsun, ben de Konyalıyım” dedi. Muharrem Bey “Ben de yarı Konyalılardanım” dedi.  Ben de “Yarım yarım bir eder, iki Konyalı da sizsiniz… Elhamdülillah üç Konyalıyız!” deyiverdim…

* * *  

“Allah Dostları” isimli kitaplardan birisini mütalaa ediyordum, karşıma şu hadis-i şerif çıktı: İbn-i Mesud diyor ki, “Ruhî hastalığa yakalanan birisinin kulağına, Müminûn Suresinin ‘E fe hasibtüm ennemâ halaknâküm abesen…’ diye başlayan son âyetlerini okudum, hasta hemen kendisine geldi. Efendimiz (S.A.S.) bana, ‘Sen ona ne okudun?’ buyurdu. Ben de söyleyince, şöyle buyurdular: ‘Bir kişi, hakkıyla inanarak bu âyetleri bir dağa okusa, dağ paramparça olur!..” 

Müminûn Suresinin bu âyetlerinin mealleri şöyle: “Sizi, ancak boş yere yarattığımızı ve gerçekten Bize döndüremeyeceğimizi mi zannettiniz? Mutlak olarak mülk Sahibi olan Allah, çok yücedir. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur, O, kerim olan Arşın Sahibidir. Kim Allah ile beraber, diğer bir ilâha –bunu ispatlayacak hiçbir delil olmamasına rağmen- dua eder, taparsa, onun hesabı (cezası) ancak Rabbin katındadır. Gerçek şudur ki, kâfirler kurtuluşa ermezler. De ki, ‘Rabbim! Müminlere mağfiret edip onları bağışla, onlara merhamet et. Sen, merhametlilerin en hayırlısısın.” (24/115-118)

* * *

İbn-i Sîrin Hazretleri diyor ki: “Müslüman, paranın yanında da Müslüman kalabilendir.” Yani para onu değiştirmemesi lâzım; değiştiriyorsa, onda problem var demektir.

* * *

KIPP  (Bilgi, güç programı) okullar grubunun çok iyi incelenmesi lâzım… Eğitimde çok başarılı bu grubun Amerika’da 200’den fazla okulları var. Onlarda çalışmış, emekli bir müdür diyor ki: “Okul ilk açıldı, 80 veliyi ziyaret ettim. Veli ziyaretine giderken yanıma bir öğretmen de alıp öyle gidiyordum. Öğretmen nasıl öğrencilerinin rehberi ise, müdür de öğretmenlerin rehberidir. O öğretmenlerden sorumludur. Onları işe yaramıyorlar diye atmayı değil, işe yarayacak hâle gelinceye kadar yetiştirmeye mecburdur. Usta-çırak ilişkisi sonuna kadar geçerlidir. Ne müdür ne de öğretmenler lider (patron) değil, rehberdir. Gönüllü veliler bulacaksınız. Bunları çocuklar mezun olup gitseler, hatta okulda hiç çocukları olmasa bile gönüllü olarak hizmet ederler. Gelir mutfakta çalışır. Okulda kalmış çocukları evlerine götürürler… Öğretmenlere yukarıdan emirleri tebliğ eden biri görünümünde olmak değil, yapılacakları ortaya koyarak, istişare ile bütün öğretmenlerin katılımını sağlamak mühimdir.”

Bu sistem, ayrıca öğretmen ve idareci yetiştirmek için imkân ayırıp, harcama yapıyor. Öğrenciler mezun olunca, üniversitede de notlarını takip ediyor. Bunun için mezuniyet sırasında bu hususta veliden imza alıyorlar… Öğretmenler telefonlarını öğrenciye ve veliye vermek zorundalar, saat 20:00’ye kadar, telefonla sorulacak suallere cevap vermek zorundalar… Veli ziyaretlerini asla ihmal etmiyorlar… Bu sistemden eğitimcilerimizin öğrenecekleri çok güzellikler olabilir. Bunların öğrencilerinin ekseriyeti de Afrika kökenliler… Hiç olmazsa şu anda biz neredeyiz, onlar nerede, kendimizi onlarla bir mukayese edelim… Eksiğimiz varsa tamamlamaya çalışalım. 

ÖNE ÇIKAN HABERLER