Cübbeli ‘Javer’ Sabih Kanadoğlu

Türk Mühendisleri Birliği Derneği’nin Sabih Kanadoğlu’nu Demokrasi ödülüne layık görmesi son derece ironik bir anlam taşıyor.

Cübbeli ‘Javer’ Sabih Kanadoğlu

Yargıtay Onursal Başkanı’na biçilen bu paye için ‘ironik’ sözcüğünü yeterli bulmayanlar ‘kara mizah’ demeyi uygun görüyordu. Laiklik ya da Atatürkçülük ödülü Kanadoğlu’nun üzerinde hiç sırıtmıyor. Ancak ‘demokrasi’ deyince kavramlar birdenbire anlamını yitiriyor. Bazıları ODTÜ’nün 2008 Yılı Üstün Hizmet Madalyası vermesine “rüyamda görsem inanmam” tepkisini gösterse de Türkiye’de bir kesimin gönlünde Kanadoğlu çok önemli bir kanaat önderi konumuna çoktan oturdu bile… Sözleri birileri tarafından ‘mutlak hakikat’ kabul ediliyor. Katıldığı Abbas Güçlü, Ruhat Mengi ve Fatih Altaylı’nın TV programlarında sunucuların ne söylerse doğru söyler tarzındaki şeyh-mürit ilişkisini sergilemesi de aslında bu konseptin bir tezahürü. Altı çizilmesi gereken bir diğer konu ise görüşlerine karşı çıkan kesim için de önemli ve ciddiye alınan bir kişilik Kanadoğlu. Hatta olayların seyri hakkında fikir sahibi olmak isteyenler Kanadoğlu ne düşünüyor diye bakıyor. Birçok hukukçu tarafından fikirleri kural dışı hatta jakobence bulunsa da gelecek tahmininde ünlü fütürologlara taş çıkartıyor. İkna gücü yüksek Kabul etmek gerekir ki Kanadoğlu, sevenleri tarafından hayranlıkla takip edilen, karşı olanlar tarafından da açıktan söylenmese de takdir edilen bazı özelliklere sahip. Tok sesi, anlatımında kullandığı kesinlik ifade eden dili, kendisine ve fikirlerine olan samimi inancı, bilge görünümü karşısındaki insanda karşı çıkılması zor bir ikna metoduna dönüşüyor. Görev adamından ziyade militan bir dava adamı izlenimi uyandırıyor. V for Vendetta filminde unutulmaz bir replik vardır. Medya ve her türlü kolluk gücü vasıtası ile esir alınmış bir İngiltere’de bu sistemi deşifre etmeye yeminli bir kahraman olan V, filmin sonunda ‘Ben sadece üzerime düşeni yaptım’ diyor. Ve üzerine düşen görevi kim yaparsa yapsın takdir topluyor! Erdoğan’ın javer’i Kanadoğlu’nu, Vural Savaş, Nuh Mete Yüksel ve Yekta Güngör Özden gibi benzerlerinden ayıran, onlardan birkaç gömlek üste çıkartan bir karizması var. Ancak nasıl oldu da biz kendisini Köşk seçiminde Meclis’in toplanma sayısını ifade eden 367 krizine kadar fark edemedik? 2001-2003 tarihleri arasında Yargıtay başsavcısı iken dikkatimizi çekmeyecek kadar silik(!) bir tavır sergileyen bu başat sima yaş haddinden emekliye ayrılmasından 4 sene sonra Türkiye’nin önemli kanaat önderlerinden biri haline geliverdi işte. Tabii hakkını yememek lazım: O, Sefiller romanında Jan Valjan’ın kâbusu olan polis müfettişi Javer gibi Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığa giden uzun ince yolunda hep önüne engeller çıkarmaya çalıştı. Örneğin Siirt’te okuduğu şiir yüzünden hapis yatan Erdoğan’ın adli sicilinin silinmesine Yargıtay başkası sıfatı ile karşı çıktı. YSK da izin vermeyince Erdoğan 3 Kasım 2002 seçimlerine katılamadı. Kanadoğlu daha sonra Siirt’te yapılan ara seçimlerde Erdoğan’ın aday olamayacağını öne sürdü. Her şeyin bittiği düşünüldüğü sırada sürpriz bir gelişme yaşandı. CHP lideri Deniz Baykal, Siyasi Partiler Kanunu ve Milletvekili Seçim Yasası’ndaki değişikliklere destek vererek Erdoğan’ın başbakanlığa kadar gidecek yolunu açtı. Türk modernleşmesinin klasik temsilcisi Kanadoğlu’nun özgeçmişine baktığımızda İzmir-Menemen doğumlu görünmesine rağmen soyağacı Selanik’e uzanıyor. Türk modernleşmesinde Balkanların önemli bir etkisi vardır. Osmanlı’yı bir imparatorluğa dönüştüren tecrübeli kadroda Balkan milletlerinden nasıl büyük ölçüde istifade edildi ise yıkılış döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde Balkanlar ve özellikle Selanik önemli bir rol üstlendi. Selanik, Osmanlı’nın Batı’ya en açık şehirlerinin başında geldi. Yabancı dil eğitimi veren azınlık okulları ve şehrin demografik yapısındaki çeşitlilik buna imkân tanıyordu. Bu açıdan Kanadoğlu geçmişteki temsilcilerinin tipik bir devamı niteliğinde. Siyaset dışı olması gücüne güç katıyor Sabih Kanadoğlu’nun sözlerini etkileyici kılan bir diğer özellik de siyaset dışından konuşması. Aslında bütün fikirleri ve Türkiye tasavvuru şimdiki ve tarihteki CHP ile bire bir örtüşüyor. Ancak CHP üyesi olmaması sebebi ile sanki tarafsız bölgede duran bir sivil toplum temsilcisi izlenimi veriyor. Siyasetçi gömleği kişiyi taraf yapmasının yanı sıra ifadelerin gücünü sınırlıyor. Siyasete girmeden önceki Mehmet Aydın ya da Yaşar Nuri Öztürk ile siyasete girdikten sonraki dönemleri kıyas edilirse bu durum net bir şekilde fark ediliyor. Bu önemli şahsiyetler siyasete girince fikirlerini değiştirmedi; fakat kamuoyu onları artık politikacı gömleği giydirerek dinliyor. Kanadoğlu da eğer CHP üyesi olsa idi, Önder Sav ve Mustafa Özyürek’ten farkı kalmayacaktı. Kanadoğlu kısa bir süre önce 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Hikmet Çetin ile birlikte emekli büyükelçi Faruk Loğoğlu’nun evinde biraraya geldi. Bu esrarengiz toplantının gelecek adına ne ifade ettiğini zaman gösterecek. Ancak Sezer’e söylediği iddia edilen şu iltifat yükselen yıldızımızın yeni misyonunu pekiştirir nitelikte: "Anayasa Mahkemesi üyelerini çok doğru atamışsınız. Ne kadar doğru atamalar yaptığınız ortada. Rejimin geleceğini kurtarıyorlar.” HARUN ODABAŞI- ZAMAN
<< Önceki Haber Cübbeli ‘Javer’ Sabih Kanadoğlu Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER