Hocaefendi'nin Financial Times'daki makalesinde çok önemli mesajlar!

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, dünyaca ünlü Financial Times (FT) gazetesine yazdığı makalede çok önemli mesajlar verdi.

Hocaefendi'nin Financial Times'daki makalesinde çok önemli mesajlar!

  • Fethullah Gülen Hocaefendi: "Hükümet içindeki bir hizip, ülkeyi rehin aldı."
  • "Demokrasisini muhafaza etmek için, Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var."
  • "Eleştiriler şahıslara değil, yanlış fikir ve fiillere yönelik olmalıdır."
  • "Din adına siyasi güç peşinde olmak, İslam’a aykırıdır."
  •  "Hizmet, siyasi güç veya avantaj peşinde değil." 
  • "Türkiye’deki durum nasıl olursa olsun, hayatımın geri kalan kısmını aynı şekilde devam ettirme niyetindeyim."

Financial Times gazetesine yazdığı makalede, Hizmet Hareketi’nin partiler üstü konumuna dikkat çeken Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, herhangi bir partiye oy verilmesi konusunda çağrıda bulunmayacağını, esas meselenin ülke menfaatleri olduğunu kaydetti. Ülkede askeri vesayetin yerini AK Parti vesayetinin aldığını belirten Gülen, Türkiye’nin kendisine gelmesi için demokratik ve sivil bir anayasanın şart olduğunu dile getirdi. 

Fethullah Gülen Hocaefendi, Türkiye’de ifade özgürlüğünün ayaklar altında olduğunu da vurgulayarak, toplumdaki farklılıklara saygı ve hoşgörü temelinde bir araya gelinmesi gereğine dikkat çekti. Muhterem Hocaefendi, kendisinin son 15 yılını manevi bir inziva hayatı içerisinde geçirdiğini de hatırlatarak, “Türkiye’deki durum nasıl olursa olsun, hayatımın geri kalan kısmını aynı şekilde devam ettirme niyetindeyim.” ifadesini kullandı. 

Hocaefendi, makalesinin sonunda Türkiye’nin aydınlık yarınlarına olan inancının tam olduğunu vurguladı. 

“Demokrasisini muhafaza etmek için, Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var” başlıklı makalenin tam metni şu şekilde: 

Güven ve istikrar, bir millet için her türlü terakkinin ve dünyada itibarının temelini teşkil eder. Hukukun üstünlüğüne saygılı, demokratik ve hesap sorulabilen bir idarede vatandaşlarla devlet arasında böyle bir güven mevzubahistir. Türkiye son on yılda bu güveni büyük zorluklarla tesis etti. Yakın zamana kadar dindar insanların idareye vaziyet ettiği demokratik bir devlet olarak kısmen de olsa refahı temin ederek güzel bir misal olarak görülür hale gelmişti. 

"GÜVEN EROZYONU YAŞANIYOR" 

Maalesef son dönemde hükümetin yürütme erki içindeki küçük bir hizip, ülkenin geleceğini rehin almış durumda. Türk halkının demokratik mülahazalarla Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AK Parti) verdiği desteğin yitirilmesi yanında Avrupa Birliği’ne girme fırsatı da tehlikeye girmiştir. 

Hükümetin adalet bakanına hakim ve savcı tayinlerinde ve soruşturmalarında ciddi yetkiler veren HSYK yasası, internet özgürlüğünü kısıtlayan yasa, ve MİT’e diktatör rejimlerinde görülen yetkiler veren yasa tasarısı gerek Avrupa Birliği gerekse başka Batılı merciler tarafından ciddi tenkit edildi. 

Askeri darbelerin ve siyasi istikrarsızlığın pençesinde geçen onca senenin ardından AK Parti’nin askeri vesayeti sonlandırma çabaları gerekliydi ve nitekim bu çerçevede yapılan demokratik reformlar gerek Avrupa Birliği (AB), gerekse 2010 anayasa referandumunda görüldüğü üzere Türk halkının büyük çoğunluğunca destek gördü. 

"YÜRÜTME VESAYETİYLE TOPLUM BASKI ALTINA ALINDI" 

Ancak, askeri vesayetin yerini şimdilerde yürütme vesayeti almış görünüyor. Bazı vatandaşların siyasi veya dünya görüşlerinden ötürü fişlenmesi, devlet görevlilerinin siyasi çıkar mülahazalarıyla sürekli olarak yerlerinin değiştirilmesi ve medya, yargı ve sivil toplumun şimdiye kadar hiç olmadığı kadar baskı altına alınması, son 10 yılın demokratik kazanımlarının üzerine büyük bir gölge düşürdü. 

Kamuoyunun hükümete olan güvenini tamir etmenin ve dünyada zedelenen itibarımızı yeniden kazanmanın tek çaresi evrensel insan hakları ve hürriyetlerini, hukukun üstünlüğünü ve hesap verebilirliği esas alan bir demokrasiye bağlılığın yenilenmesidir. 

Bu yenilenmenin temel taşı, siviller tarafından hazırlanan yeni ve demokratik bir anayasa olmalıdır. Demokrasi, İslam’ın idareyle alakalı prensipleriyle çatışmaz. Aslında, hayatın korunması ve din hürriyeti gibi İslam’ın ahlaki gayeleri, vatandaşların yönetime katıldığı demokrasilerde daha iyi şekilde gerçekleşir. 

"ELEŞTİRİLER ŞAHISLARA DEĞİL, YANLIŞ FİKİR VE FİİLLERE YÖNELİK OLMALIDIR"

Toplumda ahengin temini için birtakım temel değerlerin özümsenmesi icap eder. Bu değerlerin başında her türden farklılıklara –dini, kültürel, sosyal, ve siyasi– saygı gelir. Toplumdaki farklılıkları saygı ve hoşgörü, dini duygu ve düşünceye tezat teşkil etmez. Tam tersine, siyasi görüşleri, dini inançları veya etnik kökeni ne olursa olsun, her insanı aziz tutmak, Allah’ın bütün insanlara bahşettiği hür iradeye de saygının ifadesidir. 

Fikir ve ifade hürriyeti demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Türkiye’nin şeffaflık ve medya özgürlüğü bakımından demokratik ülkelerin çok gerisinde kalması esef vericidir. İftira ve hakarete girmeyen eleştirileri hazımkârlıkla karşılamak olgun ruhların şiarıdır. Bu eleştiriler şayet bir hakikate dayanıyorsa bizim inkişafımıza vesiledir ve hayrımızadır. Fakat bizim eleştirilerimiz şahıslardan ziyade yanlış fikir, vasıf ve fiillere matuf olmalıdır; çünkü şahıslara yönelik eleştiriler bazen ayrışmalara ve kutuplaşmalara sebep olabilir.

"DİN ADINA SİYASİ GÜÇ PEŞİNDE OLMAK, İSLAM’A AYKIRIDIR" 

Dinin siyasi bir ideoloji olarak görülmesi –din adına siyasi güç peşinde olmak– İslam’ın ruhuna aykırıdır. Din ile siyaset karıştığında her ikisi de, ama en çok din zarar görür. Türk toplumunun her kesiminin devlet kurumlarında temsil edilme hakkı vardır. Maalesef Türkiye’de bazı devlet kurumları uzun müddetle kendi vatandaşlarına ve memurlarına ideolojik mülahazalarla ayrımcı muamele yaptı. Demokratik kucaklayıcılık, insanların cezalandırılma veya tehdit olarak algılanmaktan korkmadan şahsi görüşlerini ifade etmelerine imkan tanıyacaktır.

1970’lerden beri toplumun her kesiminden bu camiaya gönül verenler, ortaya koydukları eğitim müesseseleri ve projeleriyle toplumun her kesimine fırsat eşitliği sağlamaya çalışmışlardır. Bu insanları harekete geçiren, esas itibariyle kendi mutluluğunu başkalarının mutluluğunda aramak şeklinde özetlenebilecek iç saiklerdir. 

"HİZMET, SİYASİ GÜÇ VEYA AVANTAJ PEŞİNDE DEĞİL" 

Benim de aralarında olmaktan şeref duyduğum bu insanların 40 yıldan fazladır ellerindeki mali imkânları ve enerjilerini eğitime, diyaloğa ve insani yardıma adamaları, siyasi makamlardan ve bununla alakalı pazarlıklardan şuurlu bir şekilde müstağni kalmaları ispat eder ki siyasi güç veya bunun getireceği avantajlar peşinde değildir. 

Bütün vatandaşlarımızın kendi serbest tercihleri yönünde demokratik anayasal haklarını kullanmaları tavsiyesi dışında, herhangi bir partinin desteklenmesi ya da engellenmesi gibi bir düşünce ve davranış içinde değilim ve bundan sonra da asla olmayacağım. Ben milletimizin basiret ve firasetine güveniyor; onların partiler üstü düşüneceğini, herhangi bir partiden ziyade millet ve memleket menfaatlerini öne çıkaracaklarını ümit ediyorum.

"YENİ TÜRKİYE’Yİ YENİDEN İKAME EDEBİLİRİZ" 

Hayatımın son 15 senesini manevi bir inziva halinde geçirdim. Türkiye’deki durum nasıl olursa olsun, hayatımın geri kalan kısmını aynı şekilde devam ettirme niyetindeyim. Fakat temennim odur ki, mevcut sıkıntılar bir fırsat bilinerek Türkiye demokrasisi, hürriyetleri ve hukuku daha ileriye götürülsün. Temel demokratik ilkelere bağlılığımızı yenileyerek ülkede güven ve istikrarı yeniden ikame edebileceğimize ve böylelikle bölgeye ve dünyaya ilham kaynağı olmuş Türkiye misalini tekrar ikame edebileceğimize inancım tamdır.”

CİHAN

<< Önceki Haber Hocaefendi'nin Financial Times'daki makalesinde çok önemli... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER