5 KATLI KİTAPÇIDAKİ PAKİSTAN

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile birlikte çok kritik bir süreçten geçen kardeş ülke Pakistan'dayız.


Ziyaret çerçevesinde bir yandan ikinci kez devlet başkanlığına seçilen Pervez Müşerref'i tebrik eden ilk cumhurbaşkanı unvanını alıyor. Bir yandan Pakistan'ın kuruluşunun ve diplomatik ilişkilerimizin 60'ıncı yılını kutluyor. Diğer yandan da siyasi bir krizden geçen ülkeye moral ve destek veriyor. Cumhurbaşkanı Gül, Müşerref ve diğer siyasi liderlerle görüşürken biz de fırsat buldukça dünya gündemindeki Pakistan'ı ve son krizi anlamaya çalışıyoruz. Kardeş ülke Pakistan'ı sadece Batılı medya kaynaklarından takip eden birisi, bu ülkede çok zalim bir diktatörlüğün hüküm sürdüğünü, insanların çok büyük baskı altında yaşadığını ve 3 Kasım'dan beri uygulamada olan olağanüstü hal nedeniyle belli saatten sonra insanların sokağa bile çıkamadığını sanır. Aynı kaynaklardan beslenenler, askerî üniformasını çıkararak ikinci dönem cumhurbaşkanlığı için yemin eden Pervez Müşerref'in bir şekilde yönetimi bırakması halinde ülkenin aşırı uçların eline geçeceğini ve hatta Pakistan'ın haritadan silineceğini düşünebilir. 170 milyonluk ülkede bir avuç aşırı görüşlü tarafından kontrol edilen Lal Mescidi'nde yaşananları ve Afganistan'a sınır olan bölgelerde süren terörle mücadeleyi sürekli hatırlatarak sanki Pakistanlıların neredeyse tamamının aşırı eğilimli olduğu kanaatine kapılabilirsiniz. Halbuki Pakistan'a gelip görünce ve insanları dinledikçe, bunların çoğunun abartı olduğunu anlıyorsunuz. Evet, Pakistan'ın, komşusu Hindistan seviyesinde de olsa istikrar kazanabilmiş bir demokrasisi yok. Okuma yazma oranı hâlâ yüzde 40'larda. Ciddi potansiyeline rağmen hâlâ ciddi ekonomik problemleri var. Ancak birçok gelişmekte olan ülke gibi Pakistan da bunları aşmaya çalışıyor. Bütün problemlere rağmen son yıllarda yüzde 7 gibi bir kalkınma hamlesi gerçekleştiriyor. Nükleer teknolojiye ve atom bombasına sahip sayılı ülkelerden biri. Çok iyi eğitim görmüş ve birçok uluslararası kurumda çok etkin konumda insanları bulunuyor. Belki de bu havanın oluşturduğu imaj, Pakistan'daki ekonomi ve demokrasi probleminden de daha büyük bir problem. Buradaki 13 Türk okulundan birinde görev yapan bir öğretmen bu imaj sorununu çok iyi resmediyor: "Annem nereseyse gün aşırı arayıp sağ olup olmadığımı soruyor. Ona göre sanki savaş ortasındayız. Halbuki çok istisnai yerlerde sorun var. Ama medyadaki haberler yüzünden bunu asla anneme anlatamıyorum." 3 Kasım'dan beri resmen olağanüstü halin yaşandığı bir ülkeye giderken insan biraz tedirgin olmuyor değil. Ancak Cumhurbaşkanı Gül'ün heyetinde yer alan Prof. Ahmet Davutoğlu ve Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Feridun Sinirlioğlu ile pazar akşamı saat 11'de bir kitapçıya gittik. İslamabad'daki 4-5 katlı bu kitapçı ışıl ışıldı. Satın almak için insanı tahrik eden kitaplarla doluydu. Bize refakat eden Pakistan Büyükelçimiz Engin Soysal bu şehirde böyle en az 5 kitapçı daha olduğunu söylüyordu. Sorunlar vardı, ama aynı zamanda gece yarısı açık olan ve Türkiye'de zor bulunacak çapta kitapçıları olan bir ülkeydi. Pakistanlı bir gazeteciye ülkesinin neden bu kadar olumsuz bir imaja sahip olduğunu sordum. Tereddüt etmeden şu cevabı verdi: Pakistan dünyadaki ilk İslam cumhuriyeti ve ayrıca nükleer silaha sahip bir İslam ülkesi. Elbette bizim de yanlışlarımız var. Ancak bu kadar abartının ve olumsuz propagandanın arkasında bu durumdan hoşnut olmayanların etkisi büyük. 10-15 yıldır burada yaşayan insanlarla bu ülke insanının tabiatı üzerine konuştuk. Hepsinin ittifakla söylediği, ılımlı insanlar olduğuydu. Hatta bir tanesi, "Kavga için kasten tahrik etsen bile sert karşılık alamazsın." diyordu. Pakistan adı üstünde bir İslam cumhuriyeti. Müşerref ile Gül'ün ortak basın toplantısı yaptığı Ayvan-ı Sadr Sarayı'ndaki salonda arka zeminde Arapça "Müslümanlar kardeştir" ayetini taşıyan bir tablo vardı. Tabloda resmedilen sancakların üzerinde ise kelime-i tevhid dikkat çekiyordu. Ayrıca siyasi yelpaze içinde İslami görüşler temsil ediliyor. Cemaat-i İslamî, Cemiyet-Ulema-i İslam derece farkları olsa da İslamî görüşlere sahip partiler ve Meclis'te bulunuyorlar. Ülkenin kuzeyinde etkili olan bu partilerin Pakistan genelindeki desteği yüzde 10'u geçmiyor. Üstelik bu partiler de ılımlı partiler olarak tanımlanıyor. Toplumda aşırı görüşlerin yüzde 2'den fazla olmadığı söyleniyor. Askerî darbenin ne demek olduğunu bilen bir ülkenin çocukları olduğumuz için Müşerref yönetiminin bir farkını daha vurgulamak gerekiyor. Bizde darbelerde gazetelerin bile kapatıldığı malumdur. Pakistan'da özel televizyon yayıncılığına izin veren Müşerref olmuş. 2000'den önce 2 devlet kanalına sahip olan ülkede şu anda 50'den fazla özel kanal var. Gerçi OHAL çerçevesinde bunlardan 3'üne kısa süre yasak getirilmiş, ancak şu anda biri hariç hepsi yayındalar. Bu kanalların sahibi olduğu medya gruplarının gazetelerinde ise hiçbir sınırlama gelmemiş. Konuştuğumuz Batılı bir gazeteci, OHAL'e rağmen gazetelerde Müşerref'in rahatlıkla eleştirildiğini belirtiyor. Kısacası Pakistan dünya medyasına yansıyandan çok farklı ve renkli bir ülke. İkbal gibi bir şairi bağrından çıkarmış bu ülke, kesinlikle daha yakından ve doğru tanımayı hak ediyor.
<< Önceki Haber 5 KATLI KİTAPÇIDAKİ PAKİSTAN Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER