O rüşveti ben yedim

Bu haberi okuduğumda aklım seneler öncesine gitti.


2009 Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı, ‘’Taraf gazetesinde yayımlanan belgenin Genelkurmay Başkanlığında hazırlanmadığı, böyle bir belgenin mevcut olmadığı anlaşıldığından ve aslı bulunmayan fotokopi belgenin 4. sayfasındaki imza bloğunda Albay Dursun Çiçek’in isminin üzerinde yer alan imzanın, şüpheli Deniz Piyade Kurmay Albay Dursun Çiçek’e ait olduğuna, bu belgenin hazırlanması ve herhangi bir kişiye verildiğine ilişkin şüpheli hakkında delil bulunmadığından, soruşturma konusu olay ve Çiçek ile ilgili itiraz yolu açık olmak üzere kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini’’ bildirdi. Bu haberi okuduğumda aklım seneler öncesine gitti. 1976 Cumhurbaşkanı Korutürk ve Başbakan Demirel aralarında anlaşarak Hava Kuvvetleri Komutanı Emin Alpkaya`yı 5 Mart 1976`da istifaya zorladılar. 7 Nisan`da açılan dava, jet hızıyla yürütüldü ve 30 Nisan`da Alpkaya`nın beraatı ile sonuçlandı. Genelkurmay Başkanı Semih Sancar kararı temyiz ettiyse de, Askeri Yargıtay beraat kararını onayladı. Halbuki TBMM Susurluk Komisyonu Raporu`nun genel değerlendirme bölümündeki şu ifadeler üzeri örtülen pisliğin anahtar niteliğine işaret ediyordu: ‘Bütün dünyada yankılar uyandıran uluslararası rüşvet ve yolsuzlukların önemli bir örneği olan Lockheed olayı ülkemizi de yakından ilgilendirmiştir. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi`nde 1976 yılında Meclis Araştırma Komisyonu kurulmuştur. 15 ay çalışma neticesinde 524 sayı ile 278 sayfalık bir rapor hazırlanmıştır. Bu rapor bugün tartıştığımız gerçekleri yıllar önce görmemizi sağlayabilirdi.’ * * * Lockheed olayı, firmanın bizzat kendi sözcülerinin Türkiye dahil bir dizi ülkede uçak alımları için rüşvet dağıttığını açıklaması ile patlamış, her ülkede yargılama süreçleri yaşanmış, Japon başbakanı istifa etmiş idi. Türkiye’de de askeri yargı süreci işledi ama yukarıda özetlediğim gibi kimse mahkum olmadı. Lockheed resmi olarak Türkiye’ye rüşvet verdiğini açıkladı ama bizde alan bulunamadı. Bendeniz o tarihlerde Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenci idim; şimdi itiraf ediyorum, o rüşveti ben aldım, Tarabya ile Arnavutköy arasındaki boğaz meyhanelerinde de bir güzel yedim. En çok da Hisar’daki Avcı’da ve Arnavutköy Kaptan’da yedim; bu iki meyhane de şimdi yok çünkü benden paraları vurdular, tatile gittiler. Koca koca paşaların yargılanmasına üzülmemiş değildim ama korkup gerçeği açıklayamadım; Allah’tan askeri yargı devreye girdi ve adaletin gereğini yaptı da benim vicdanım rahatladı, paşalar boş yere ceza almadılar ve bendeniz de Boğaz kıyılarında rakımı daha bir keyifle içtim. Önemli olan vicdan. * * * Bu olayın üzerinden otuz küsur sene geçti, ancak açıklama cesaretini buluyorum. Aradan bir otuz sene daha geçsin, Allah ömür verirse meşhur belgenin altındaki imzanın da bana ait olduğunu belki açıklarım. Askeri yargı o tarihlerde bana ne yapar doğrusu bilemiyorum. İdam cezası o tarihlerde geri gelmiş olursa (gidişat o yöndedir) ve zaman aşımı devreye girmezse infaz için kemik yaşımı da yükseltmelerine gerek olmayabilir. Hatta belki kemik yaşımı biraz düşürmek bile gerekebilir ama bu konu zaten iyi bildikleri bir konu. Hem Lockheed skandalı hem de belgenin altındaki imza meselesinde, görüyorsunuz, kamu vicdanını rahatsız edecek bir boyut yok ve zaten de olamaz. Rüşveti veren belli, alan belli; imza meselesini de otuz sene sonra açıklayacağım.
<< Önceki Haber O rüşveti ben yedim Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER