Hamile kaç kadınımız var?


Dün bayramın son günü olmasından da yararlanarak günlük gazeteleri ince ince okudum. Erdoğan’ın ABD gezisindeki olası gündeminden Dubai krizinin muhtemel etkilerine... Kafes Operasyonu’nu” kasten görmeyen “Ergenekoncu medya” tartışmalarından komşumuz Yunanistan’ın alarm veren ekonomisine... Hepsini tek tek okudum. Ama yüreğimi burkan Berfe’nin haberi oldu. *** Berfe Ekin, 6’ncı sınıf öğrencisi... Çekilen beyin MR’ı sonucu, milyonda bir görülen “beyin sapı tümörü”ne yakalandığı anlaşılmış. 12 yaşındaki Berfe’nin bir an önce ameliyat olması gerekiyor. Berfe için henüz ameliyat parası toplanamadı ama doktorların çağrısı üzerine bir ambulansla İstanbul’a gitmiş. Berfe’nin tedavisi için gereken 32 bin lirayı toplamak için kampanya açan okul arkadaşları ancak dört bin lira toplayabilmiş. Berfe’nin babası Beşir Ekin, “birkaç gün içerisinde ameliyat olmazsa kızımı kaybetmekten korkuyoruz” diyor. Umarım, bu para bugün bulunur ve Berfe sağlığına bir an önce kavuşur. *** Olup biteni “insan odaklı” haberlere yoğunlaşarak izlediğinizde başka bir resimle karşılaşıyorsunuz... Denizcilik sektöründe çalışan 43 yaşındaki Rauf’un dramı gibi... Rauf 20 yıllık iş hayatının ardından bir gün HIV pozitif olduğunu öğrenmiş... Birkaç gün içinde de hiçbir sosyal güvencesi olmayan bir işsiz haline gelivermiş. Bir yanda bakmak zorunda olduğu ailesi, bir yanda hayatta kalmak için ayda bin 500 lira tutan ilaç masrafları... Önce tazminatı bitmiş, sonra otomobilini satmış. Konuyu manşetine taşıyan Radikal Gazetesi şunları vurguluyordu: “Dünyada 2,7 milyon Türkiye’de ise 3 bin 370 kişi HIV/AIDS ile yaşıyor. Tıp ilerledi, ilaçlar gelişti. Bugün HIV enfeksiyonu artık sonu beklemekle geçirilen çaresiz bir hastalık olarak değil, kronik bir rahatsızlık gibi kabul ediliyor. Ancak önyargılar bilim kadar ilerleme sağlayamadı. HIV/AIDS nasıl bir hastalıktan önce zihinlerde ‘nereden bulaştı kim bilir’ sorusu yankılanıyor. HIV pozitifler, isimlerin kodlandığı, yüzlerin saklandığı bir yaşama mahkûm ediliyor. Hastalıkları duyulduğunda onları hep aynı son bekliyor; işsizlik.” *** Bir de “zekâ geriliğine” karşı korumayı bilmediğimiz için ziyan zebil ettiğimiz yeni doğmuş bebeklerimiz var. Yeni doğan her dört bin 500 bebekten biri PKU hastası olarak dünyaya geliyor. PKU, protein metabolizmasıyla ilgili kalıtsal bir hastalık ve bu rahatsızlığa sahip olan hastaların yaşamları boyunca protein yönünden fakir, özel ürün tüketmeleri gerekiyor. Eğer tedaviye başlanmazsa, zihinsel engellilik gelişiyor. Hâlbuki yeni doğan bebekler hastaneden taburcu olurken, topuklarından üç damla kan alınması bu muhtemel felaketi engelliyor. Ailenin ilk çocuğu hastaysa, daha sonraki çocukları için de anne karnındayken teşhis imkânı var. Hastalık akraba evliliklerinde ciddi artış gösteriyor. Zaten Türkiye’de de akraba evlilikleri nedeniyle oran fazla. *** Şu anda Türkiye’de kaç hamile ya da yeni doğum yapmış kadınımız var, bilmiyorum. Onların dakka sektirmeden üzerine atılmaları gereken bu konuyu dün Sabah’ın Günaydın ekinde Esra Tüzen, Prof. Dr. Mübeccel Demirkol ile konuşarak enine boyuna işliyordu. Otuz yıl önce bile Batı’da otomatikman yapılan PKU araştırmasının toplumsal gündemimize yeni gelmesi de, diğer örneklerde olduğu gibi “insan” kavramından ne kadar uzak olduğumuzu ispatlıyordu. Oysaki ailelerin, bebekleri doğduktan sonra topuklarından verecekleri birkaç damla kanla bu testin yapılacağı konusunda bilgi sahibi olmaları çok önemli... Ailelerin bu testi, bulundukları hastaneden ve sağlık personelinden talep etmeleri gerekiyor. Yeni doğan bebeklerde tarama testi kanunen zorunlu... Atlanan vakalar için doğumun yapıldığı hastaneler sorumlu tutuluyor. *** Ankara’daki “eski devlet”, statükonun devamı için öyle bir direnç gösteriyor ki... Gündem hep siyasi düzlemde kalıyor. “İnsan” gibi “sosyal hayat” da fotoğraflarda yer bulamaz oluyor. Hâlbuki devletin görevi, 12 yaşındaki Berfe’nin, 43 yaşındaki Rauf’un ve her dört bin beş yüz bebekten biri olarak doğan ve doğacak olan PKU hastalığından muzdarip bebeklerimizin sağlığını ve hayatını korumak. Dün bayramdı, bugün yaşam gene hızlı akmaya başlayacak. Bizim gibi aşırı siyasallaşmış ve yaşamı Saray’dan ibaret sanan bir toplum için çok zor da olsa “insanı” hatırlayalım istedim...
<< Önceki Haber Hamile kaç kadınımız var? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER