Mezbahadan canlı...


Ayşe Arman, mezbahaya gitmiş. Hayvanların nasıl kesildiğini, etlerin nasıl tüketime hazır hale getirildiğini, yerinden bildiriyor. Yazı dizisine başlarken şöyle diyor: - Evet ben hayvanseverim. Benim için insan-hayvan ayrımı yok. İkisini de tanrı yarattı. Elimden geldiğince onların yaşam hakkına saygılıyım. Onlara zarar vermenin, acı çektirmenin tanrı nezdinde günah olduğuna inanıyorum. Bir yerde yazmıyor ama ben biliyorum. Karnıma giren kramplar o yüzden. Bir insanı etten soğutmak ve hayvanlara müthiş eziyet ediliyor dedirtmek için süper bir yol... Kanlı fotoğraflar, endüstriyel yöntemler ve bunun abartılı anlatımı birleşince, yazı dizisini okuyan cahillerin vejetaryen olmaması mümkün değil. "İnsan-hayvan ayrımı yok", "Hayvanların yaşam hakkına saygı", "Onlara zarar vermek tanrı nezdinde günah" gibi lafları sıraladıktan sonra "Bir yerde yazmıyor ama..." diye devam etmiş. Son günlerde ayetlerle konuşmak çok popüler. Yeri gelmişken Kur'an'dan ilgili ayetlere bakalım, bir yerde yazıyor mu, yazmıyor mu görelim. Hacc Suresi'nin 28'nci ayetinde, kurbanlık hayvanların insanlara rızık olarak verildiği belirtilip "Hem kendiniz yiyin hem de yoksula, fakire verin" diye emrediliyor. Kevser Suresi'nin 2'nci ayeti ile Hacc Suresi'nin 34'üncü ayetinde de benzer hükümler var. Hatta Hacc Suresi'nin 37'nci ayetinde "Bu hayvanların insanların istifadesine verildiği" özellikle vurgulanıyor. Fetih Suresi'nde, Maide'de, Ali İmran'da, Bakara'da çok sayıda ayet var. Onun için tanrının adına konuşmadan, kitabına bir bakmak gerekiyor. Zira o kitabın ilk ayeti "Oku..." Milli Gazete sil baştan Numan Kurtulmuş ve ekibi Saadet'ten istifade edince, aynı gün Milli Gazete de boşaldı. 5,5 yıldır genel yayın yönetmenliğini yürüten Necdet Kutsal, cumartesi günkü gazeteyi yaptıktan sonra ceketini alıp çıktı. Ekibi de onu takip etti. Son hazırladığı gazetenin manşetinde Numan Kurtulmuş vardı, başlıkta "Yolumuza devam edeceğiz" diyordu. Saadet'te Necmettin Erbakan çizgisindeki yeni yönetim, 17 Ekim'de toplanacak kongrede seçilecek. Fakat Milli Gazete için kongreye gerek yok. İpler bir gecede Erbakan'ın eline geçti. Pazar günü sürmanşette, kocaman Erbakan fotoğrafıyla "Büyük istişare bugün yapılacak" başlığı dikkat çekiyordu. "İsrail, Kudüs'ü Yahudileştiriyor" manşeti ise "Siyonist, haydutluğa devam ediyor" üst başlığı ile verilmişti. Kadraja Erbakan yerleştirilmiş, manşete Siyonizm oturtulmuştu. Milli Görüş ancak bu kadar güzel özetlenebilirdi. Savarona ve resepsiyon manşetleri Medya piyasasında "berber gazeteleri" olarak bilinen bazı mevkuteler, halkı keriz yerine koyup dar açıdan çektikleri fotoğraflarla manşet atarlar. "Vatandaşın hoşuna gideni" keşfetmiş, bu duyguyu sömürmeyi "gazetecilik" bellemişlerdir. Bunun için örnek bulmakta zorlanmazsınız, sadece ikisini verip geçelim. Takvim mesela... Cumartesi günü, Savarona'da fuhuş olayını manşetine çekmiş. Kahraman Sadıkoğlu'nun Savarona'yı aylığı 500 liraya kiraladığını (yıllık 6 bin lira), Göcek koylarında fuhuş turu yaparken 4 günde 12 yıllık kirayı çıkardığını yazmış. Savarona'nın 1989'da 10 bin dolara hurdaya çıkarıldığını, Sadıkoğlu'nun bunu 49 yıllığına kiralayarak 60 milyon dolar masraf ettiğini, şu anda yatı bağlayacak bir liman bile bulamadığını niye yazmıyorsunuz? Hurda yatı kiralayıp aslına uygun haline getirmesi bir yana, içindeki personeli, masrafları, vergileri vesaire... Bunları niye görmezden geliyorsunuz? İkinci örnek, Güneş Gazetesi'nden... Pazar günü, Meclis'in açılış resepsiyonundan bir fotoğrafı manşete de koymuşlar, karede üç isim var: Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu... Erdoğan ve Kılıçdaroğlu gazeteciler tarafından kuşatılmış, Gül'ün etrafında sadece bürokratlar var. Fotoğrafın alt başlığı şu: Abdullah Gül'ün suçu ne? Güya, basın Erdoğan ve Kılıçdaroğlu'na yoğun ilgi göstermiş, Cumhurbaşkanı Gül'e kimse bakmamış. Orada olmasak buna inanacağız. Son resepsiyonda, Cumhurbaşkanı da Başbakan da Ana Muhalefet Lideri de sorulara muhatap oldu. Hatta Meclis Başkanı ve bakanlar da gazetecilerin sorularını cevapladı. Hepsine de aynı anda soru sorulamazdı, zira o kadar gazeteci yoktu. Gazeteciler bir o lidere, bir bu lidere koşuşup durdu. Ama siz, bir fotoğraf çekip "Erdoğan ve Kılıçdaroğlu'nun etrafında izdiham vardı, Gül yalnız kaldı" derseniz, baktığınız açıda sıkışıp kalırsınız.
<< Önceki Haber Mezbahadan canlı... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER