Türkiye, geçtiğimiz 20 yıla göre, hatta 10 yıla göre siyaseten ve iktisaden çok daha güçlü bir
ülke.
Ülke içerisinde artan
refah otomobil satışlarından konut satışlarına kadar her alanda kendisini gösteriyor.
Artan
milli gelir herkese eşit olmasa da bir şekilde yansıyor.
Türkiye'nin dış politikası güçlendiği gibi dış ticareti de çeşitleniyor.
Neredeyse ulaşılmayan ülke kalmadı.
Şimdi
hedef pazar çeşitliliğini koruyarak ülkelere ve bölgelere göre ticaret hacmini daha da artırmak.
Türkiye'nin bu
ekonomik büyümesi ve dış politik etkinliğinin artmasına paralel bir de kültürel açılımları var.
***
20 yıl önce belki Kızılay'dan söz ederken, bugün dünyanın dört bir yanında ihtiyaç sahipleri için
hizmet yarışına giren
gönüllü yardım kuruluşları öne çıkıyor.
Kimse Yok Mu,
Deniz Feneri, Cansuyu, İHH ve Yardımeli gibi çok sayıda yardım örgütü zor durumdaki insanların yardımına koşuyor.
Pakistan'da, Haiti'de, Açe'de deprem olduğunda
gıda, çadır ve barınma yardımı yaptılar.
Sudan'da, Mali'de, Etiyopya'da, Çad'da, Keşmir'de, Gazze'de, Moğolistan'da, Pakistan'da, Kenya'da yani dünyanın dört bir yanında ihtiyaç sahiplerine ulaştılar.
Onlara köyler kurup, kuyular açtılar.
Hatta Afrika'da on binlerce insana
katarakt ameliyatı yaparak gören gözleri oldular.
Kurban Bayramı'nda bu hizmetten geri kalmadılar.
Kapı kapı dolaşıp birçok ülkede '
kurban eti' dağıttılar.
Sevindirici bir hizmet yarışı...
***
Peki, 20 yıl öncesi ile bugün arasında değişen sadece ekonomi mi?
Tabii ki maddiyat dışında nedenler de var.
Soğuk
Savaş sonrası dünyanın almaya başladığı siyasi yapının, özgürlükler,
iletişim ve ulaşımda sağlanan hızın, kısaca küreselleşmenin katkısı büyük.
199O'ların başında patlak veren
Bosna ve
Çeçenistan savaşlarının da yardım kuruluşlarının önemini kavramakta büyük rol oynadığı söylenebilir.
Aynı şekilde
Marmara depreminde yaşanan büyük felaket de
sivil dayanışmanın önemini kavramamızda kırılma noktalarından birisini oluşturmakta.
Türk okullarının bütün dünyaya yayılmasının da hem kültür alışverişi hem de hizmet temininde önemli kolaylık sağladığı görülüyor.
Özellikle kabile dillerine kadar tercüme kolaylığının sağlanmış olması, en ücradaki ihtiyaç sahibine de ulaşma kapısı aralıyor.
***
Aslında yapılan yardımları toplamaya kalksanız ortaya mütevazı rakamlar çıkacaktır.
Gidilen ülkelerdeki ihtiyaç sahiplerinin tamamına bile ulaşmakta yeterli olamaz.
Ama yardımın ulaştırıldığı insanlar arasında derme çatma kulübesinde aylar sonra et ile karşılaşanlar ya da aldıkları eti saklayacak soğutucu imkânı olmayanlar var.
Bayramı ve kurbanı paylaşmak için binlerce kilometre öteden gelen Türk kardeşlerini gözyaşlarıyla karşılayanlar var.
Gönül erlerinin, gönülleri fethetme gayreti var.
Bunu küçümsemek ya da görmezden gelmek mümkün mü?
Üstelik bütün bu yardımlar halkımızın kendi birikimleri ve gönüllü bağışıyla gerçekleştiriliyor.
Dolayısıyla insanımızın fedakârlığını da gösteriyor.
İnsanlığa karşı bir nevi "milli zekâtımız" bile diyebiliriz.
Türk insanı dünyaya bu şekilde gönül köprüleri kurdukça, onlar da Türkiye ile kuracaktır.
Ekonomik ya da askeri gücünüz ile sağlamanız mümkün olmayan, "asimetrik bir geri dönüşümü" var bu tarz insani yardımların.
O gün geldiğinde bu bağışları
teşvik edenler, gerçekleştirenler ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasında görev ifa edenler, eminim hak ettikleri gibi minnetle anılacaktır.