Ertuğrul Gemisi, Japonya seferine çıksın!


"O gün gök erimiş maden gibi olacaktır. Dağlar da atılmış renkli yün gibi olacaktır. O gün dost, dostunun halini soramaz." (70/8-10) Yaşananlar, küçücük dünyamızda sadece Japonya'ya bırakılamayacak kadar önemli, önüne birtakım bariyerler konularak Japon sahillerine hapsedilemeyecek kadar da büyük, görünür ve küresel bir ibret kaynağıdır. Birkaç yazıda bu mühim gelişmeleri ele alacağım. Bugün sırada yaşananların inancımız açısından metafiziği var. Meijou Üniversitesi öğretim üyesi, akademisyen dostum Nobuo Misawa, Japonya'nın yaşadığı acıları çok güzel bir dosya haline getiren haftalık Aksiyon dergisine manzarayı tasvir ediyor: 'mahalleler denizde, gemiler tepelerde.' Bu bir minyatür 'Nuh Tufanı', yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de tasvir edilen Kıyamet Günü'ne işaret: 'Gök yarıldığı zaman, yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman, denizler kaynayıp birbirine karıştığı zaman, kabirlerin içinde olan dışına çıktığı zaman, insanlar neyi yaptığını, neyi de ertelediğini bilecektir.' (82/ 1-5) 'Güneş dürülüp söndürüldüğü zaman, yıldızlar kararıp düştüğü zaman, dağlar yerinden sökülüp yürütüldüğü zaman, on aylık hamile develer dahi terk edildiği zaman, yabani hayvanların, korkudan bir araya toplandıkları zaman, denizler birbirine karışıp kaynadığı zaman, ruhlar bedenle birleştirildiği zaman... herkes önceden hazırladığını görecektir.' (81/1-14) '...kıyametin sarsıntısı büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz zaman, her emzikli kadın emzirdiği çocuğundan geçer; her hamile kadın çocuğunu düşürür...' (22/1-2) Bize göre başlangıç noktasını, Japonya'da yaşananların ne kadarının 'tabii', ne kadarının ise 'gayr-ı tabii' olduğunu ortaya koyma gayretleri teşkil etmelidir. Son yıllarda kaydedilen iktisadi, siyasi, toplumsal, demografik, iklimsel ve çevresel gelişmeler birleştirildiğinde ortaya çıkan manzara ürkütücüdür. Veriler, küresel bir entropi ile sonuçlanacak şekilde ekosistemin piminin çekildiğini gösteriyor. Son yıllarda meydana gelen afetlerin frekansı, dalga boyu ve çeşidi artmakta, daha sık, daha yıkıcı ve adı duyulmamış krizler şeklinde gerçekleşmektedir. Kendini küresel iklim dengesizlikleri, kıt kaynakların ve çevrenin talan ve tahribatı, enerji darboğazı şeklinde gösteren bu sürecin arkasında ideolojik ve materyalist bir 'şeytan üçgeni' söz konusu. İlkinde şirketlerin kısa vadede azami kâr elde etmesini mümkün kılacak son derece feodal bir hukuki yapı var. Sözde bilimsel paradigmaları, bu tekçi sistemi dayatıyor. İkinci ayağında finansal sistemin sanal gelir sağlayarak kısa vadede tüketicinin en yüksek hazzı elde etmesini tetikleyecek yapı bulunuyor. Pasta büyümüyor, şaşılık içinde girişimci mutlu, tüketici mutlu! Körlerle sağırlar birbirini ağırlar! Bu ikisini mümkün kılmak üzere üçüncü ayakta ise özel mülkiyetin ve piyasanın istismarına yol açacak şekilde birçok düzenleme ve denetlemelerin ideolojik olarak sistemin dışına atılmış olması yer alıyor. 2008-2009 küresel ekonomik krizi, Ortadoğu'da halkların özgürlük arayışı, gündemimize oturmuş bulunan enerji-emtia darboğazı ve son olarak da Japonya'da yaşananlar bu doğrultuda ele alınmalı. Bütüncül ve küresel bir genelleştirilmiş çözüm mimarisi ortaya konulmalı. Türkiye'nin ise çok acil, ancak bir o kadar da gönülleri fethedecek estetik bir görevi var: Çok zor şartlarda gerçekleşen ve 1890 yılında dönüş yolunda 550 mürettebatı ile uzaklarda okyanus sularına gömülen Ertuğrul Firkateyni, sembolik olarak bir daha hazırlanıp gıda, ilaç ve giyim malzemeleri ile Japonya sahillerine demir atmalı, sancağı şerifi göstermelidir. Üniversite hazırlık kursu sahibi entelektüel bir hanım arkadaşım, 'Senin gibi onlarca kişiden taziye mesajı aldım. Hepsi de Müslüman. Müslüman yüreği bu olmalı.' diye teşekkür ediyor. Hem insani bir görev, hem de unutulmayacak duygusal bir tebliğ ve temsil görevi.
<< Önceki Haber Ertuğrul Gemisi, Japonya seferine çıksın! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER