Öbür Recep


ilme de konu olan Stockholm Sendromu, CHP'de seçimden üç gün sonra konuşuldu. İsmini 38 yıl önceki başarısız soygun girişiminden alıyor. "Mağdurun kendisine baskı uygulayana, otoriteye, hayatta kalma içgüdüsüyle duyduğu hayranlık." CHP'nin en üst düzey karar organı Merkez Yürütme Kurulu, 12 Haziran seçimlerinde her iki oydan birini alan AK Parti'nin seçim zaferini değerlendirirken bunun üzerinde duruyor. Dile getiren Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu. Akşam'ın haberine göre; Stockholm Sendromu ile izah edilen seçmen profili, hayatından memnun olmadığı; gelecekten de ümidini kestiği halde iktidar partisine oy vermeyi sürdürenlerden oluşuyor. ** Biraz gerilere gidelim. CHP'nin tek parti olduğu ilk döneme. Hiç unutmam... Geçen yaz toplanan Abant Platformu'nda, Anayasa Hukukçusu Prof. Ergun Özbudun bunun köklerine inmiş, şu muhteşem analizi yapmıştı: - 90'lı yıllara kadar, Türkiye'deki tek parti rejiminin nihai hedefinin demokrasiye ulaşmak olduğu görüşündeydim. Bu konuda da epeyce yazdım, çizdim. Ama son 10 yıldaki okumalarım, özellikle 1930'lara ilişkin belgeler bana şunu gösterdi ki bu tek parti rejimi gelip geçici bir rejim olarak tasarlanmamış... Aksine, CHP'li yetkililerin 1930'lu yıllardaki demeçlerini okursanız, rejimin kalıcı bir düzen olarak düşünüldüğünü görürsünüz. Mesela, dönemin CHP Genel Sekreteri Recep Peker'in liberalizm hakkındaki eleştirileri, liberalizmin herhangi bir karşıtının eleştirilerinden daha şiddetlidir. Ona göre liberalizm, çürümüş, modası geçmiş bir rejimdir. Parti (CHP), Türk Milleti'ni eğiten, eğitmekle mükellef, bir nevi öğretmen olarak takdim edilmiştir. O dönem, şöyle bir argüman ileri sürülmüştür, "Batı ülkelerinde çeşitli sınıflar vardır, dolayısıyla bu sınıfları temsil eden çeşitli partiler olması zaruridir. Ama Türkiye sınıfsız bir toplumdur. Onun için birden fazla partiye gerek yoktur. Çok partili hayat, büyük bir felakettir." Dönemin felsefesini, yaklaşımını anlatan en güzel sözler, merhum Ankara Valisi Nevzat Tandoğan'ın, "Bu memlekete komünizm gerekiyorsa, biz getiririz. Size ne oluyor?" lafıdır. Halka, millete karşı duyulan bir güvensizlik vardır. Millet kendi başına doğru karar verecek olgunlukta değildir. Mutlaka elitlerin, seçkinlerin yol göstermesi lazımdır. Aksi halde ya davulcuya ya zurnacıya gidecektir. ** Recep Peker, 1931-36 döneminde CHP Genel Başkanlık Kurulu'nun Atatürk ve İnönü ile birlikte üçüncü üyesiydi. Atatürk adına konuşma ve iş yapma yetkisine sahipti. Diktatörlüğe adapte edilmiş tek parti rejimi, bütün vatandaşları resmi ya da potansiyel üyesi olarak görüyor... Yakup Kadri Karaosmanoğlu bunu, "Türkiye Cumhuriyeti, ruh itibarıyla dinamik ve totaliter bir rejimdir" diye tarif ediyordu. ** Kılıçdaroğlu, Stockholm Sendromu sorulunca, Zaman'a "Mizahla karışık konuşuldu. Yoksa çok ciddiye aldığımız, bir gerekçe olarak düşündüğümüz bir olay değildi. Biraz da gülerek, espri ile ifade edilen bir şey" diyor. Keşke böyle olsa... Zira yakın tarih... Meşhur Stockholm soygunundan 40 yıl önce... Benzer sendromun işaretlerini, CHP için veriyor.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER