CHP direndiğinde demokrasi kazanır


Ana muhalefet partisinin iki üyesi adına girdiği ve her geçen saat çıkmaz yol olduğu daha da net görülen yemin boykotunu tartışıyoruz. Bir yanlış kararın atılan adımlarla nasıl daha da yanlış bir şekle dönüştüğünü de izleyerek görüyoruz. Sıradan bir problem ancak böyle krize dönüştürülebilir ve bir kriz de ancak böyle kronik hale getirilebilirdi. Ne var ki CHP, bütün dünyaya mektup yazarak muhtemel çıkış yollarını mayınlamaya devam ediyor. Büyük resimde ise bambaşka ve daha önemli bir gerçek tahakkuk etmektedir. CHP 27 Nisan bildirisi, 367 skandalı, 12 Eylül referandumunda izlediği yola boykotu da ekleyerek sistem üzerinde bir güç olma vasfından koşar adım uzaklaşmaktadır. Her askeri girişime olduğu gibi 27 Nisan bildirisine verdiği desteğin sonunda CHP askerle birlikte yenilen tarafta kalmıştı. 28 Nisan günü o bildiriye verilen cevapla başlayan askeri vesayetin gerilemesi sürecinde CHP, çaresiz kalmış ve en büyük müttefikini yitirmiştir. 367 skandalına öncülük ederek yargı üzerindeki son güç gösterisini sergilemiş ve sürecin sonunda bir daha asla yargı üzerinde nüfuz kullanamaz hale gelmiştir. 12 Eylül referandumundaki tavrı ile de tamamen çekilmek zorunda kalarak yargının bağımsızlığı yolundaki en büyük engeli kendiliğinden kaldırmıştır. 12 Haziran seçimlerine gelindiğinde CHP asker, bürokrasi ve yargıdaki geleneksel müttefiklerini ya tamamen ya da kısmen kaybetmişti. Geriye sadece seçimde alacağı oyun vereceği güç kalmıştı ve CHP bu gücü de boykot kararıyla büyük ölçüde zayıflatmıştır. Boykot yolun bir yerinde muhtemelen aşılacak ve CHP Meclis’e girecektir. Bu konunun “magazin” yönüdür. CHP Meclis’e dönse bile eski tesirini bir daha asla gösteremeyecektir. Parlamentonun kolaylıkla vazgeçilebilir bir yer olduğunu düşünen bir parti, sistem tarafından; ama “demokratik sistem” tarafından bir daha asla eskisi gibi ciddiye alınmayacaktır. Bu yanlış karar ana muhalefet partisinin yüzde 26’lık gücünü durup dururken erittiği gibi, yasama üzerindeki kuruluş günlerinden gelen nüfuzunu da sıradanlaştırmıştır. Artık daha açık görmekteyiz ki CHP hukukun ve demokratik tavrın dışına her çıktığında ülke bir kriz yaşamış ama ardından kazanmıştır. Seçim sonuçları da bunu göstermiştir, sonrasında yapılan anayasa ve yasa değişiklikleri de... CHP uzlaşmayıp krizi tercih ederek istemeden Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı vermiştir. Vuruşarak çekildiği bütün kurumlara ve bütün politik/apolitik sahalara demokrasi girmiştir. CHP, kurucusu olmakla övündüğü Cumhuriyet’in kurumlarından tuğlaları kendi eliyle çıkararak cumhuriyetin demokratikleşmesi için fırsat yaratmaktadır... Bununla birlikte şimdi ortaya adı üzerinde bir ana muhalefet sorunu çıkmıştır. Asker, bürokrasi, yargı, medya ve iş dünyasındaki ittifakları kaybetmek CHP’nin alıştığı siyaset için problemli olmakla birlikte demokrasi için olması gereken bir durumdu. Ancak bugün, askersiz ve yargısız olarak; yani elinde rejimin altın hissesi olmadan girdiği ilk “gerçek seçim”den sonra parlamentoda tek başına var olmanın şaşkınlığını yaşayan bir partiyle karşı karşıyayız. Sorun sadece CHP’yi girdiği çıkmaz yemin boykotundan kurtarmak değildir. Aynı zamanda bu partiyi “tek başına” siyaset yapmaya alıştırmak da gerekmektedir. Her krizde olduğu gibi yine demokrasi kazanacaktır. Kılıçdaroğlu ve arkadaşları Meclis’e girdiğinde CHP, eski CHP olamayacaktır ve doğal olarak Meclis’te de demokrasinin alanı genişleyecektir. Boykot kararının kaldırdığı toz indiğinde, kimsenin seçmenden aldığı gücün üzerinde caka satamayacağı, milli irade dışında güçleri siyasete taşıyamayacağı bir yeni anlayışın çıktığı görülecektir.
<< Önceki Haber CHP direndiğinde demokrasi kazanır Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER