CHP niçin direniyor?


Kuşkusuz 12 Haziran seçimleri sonrasında cevabı beklenen/aranan pek çok soru vardı. Ama hemen hiçbirimiz, CHP’nin ‘yemin’ üzerinden bir kriz icad edeceğini bilmiyorduk. Neresinden bakarsanız bakın, seçimler bize iki sorunun cevabını vermişti aslında. Değişim yönünde atılan adımların kuvvetle devam ettirilmesi ve tüm bunların yeni bir toplumsal mutabakatla taçlandırılması. Bu parantezin içine Kürt sorununu, yeni anayasa ihtiyacını ve diğer tüm başlıkları yazmak mümkündü. Gerek 12 Eylül 2010 referandumunda, gerekse 12 Haziran seçimlerinde sandığın mesajı da bu yöndeydi. Ne yazık ki CHP beklenmeyeni, beklenmedik bir üslupla ve anlamsız bir inatla sahneye koydu. Ana muhalefet partisinin Meclis’i boykot eden tavrı, asıl sorunların ele alınmasını imkansız hale getirirken, bizzat kendisinin değişim konusunda verdiği mesajlara da ağır bir gölge düşürdü. *** Krizi çıkaran, bir yandan da krizi çözmesi gereken adresi ilan edince, işler iyice karıştı. CHP’nin yeminle ilgili tavrını ilan etmesinin ardından ortaya çıkan talebi, siyasi iktidarın yargıyı yönlendirip tutuklu milletvekillerinin durumunun düzeltilmesi yönündeydi. AK Parti ve Tayyip Erdoğan haklı olarak bu talebi gündemine almadı, krizin ateşinin sönmesini bekledi. Seçimlerden tartışmasız bir galibiyetle çıkan Erdoğan, rakibinin durduk yerde köpürttüğü krizin muhtemel sonuçlarını kamuoyuna hatırlatırken, meseleyi siyasi rekabet konusu olarak ele almadı. Nitekim bu taktik kısa zaman içinde sonuç verdi ve ana muhalefet cephesinden ‘Yemin edelim, ama bir çıkış yolu bulun’ yönünde mesajlar gelmeye başladı. Bu arada AK Parti, seçim sonrası işlemesi gereken rutin takvimi hiçbir şekilde aksatmadı. Meclis Başkan adayını ilan etti, grup başkanvekillerini seçti, kabine çalışmasını tamamladı. Aslında tüm bunlar CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu’na şu mesajı veriyordu. Sistem işliyor, sen de bir an önce bu işleyişe katıl. Öte yandan kriz devam ederken iki tarafsız aktörün de işin içine girmesiyle birlikte siyasi hava daha da yumuşadı. Önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün CHP ve BDP ile yaptığı görüşmeler. Ardından TBMM’nin yeni başkanı Cemil Çiçek’in temasları. Ancak Ankara’da gerginliği düşüren asıl adım Başbakan Erdoğan’dan geldi. AK Parti’li Mustafa Elitaş’ın değerlendirmesini ‘sürçü lisan’ olarak değerlendiren Erdoğan, kelimenin tam anlamıyla CHP’ye ‘Yol yakınken yemin et ve Meclis’e gel’ mesajı verdi. Kılıçdaroğlu da bu adımı karşılıksız bırakmadı. *** Dün itibarıyla Cemil Çiçek-Kemal Kılıçdaroğlu görüşmesi, çözüm yönünde önemli bir adım sayılabilir mi? Elbette evet. Zira giderek hızlanan bir siyasi takvim var. Meclis’te hükümet programının okunması ve güven oylaması için geriye sayım başladı. Eğer CHP bu aşamada yemin edip Meclis’te yer almazsa, hem kendi içindeki dengeleri sağlaması, hem de sisteme katılabilmesi çok daha zorlaşacak. Siyasi gündemin peş peşe gelen iki ‘Fener’ operasyonuyla farklı bir yere doğru gitmesi, CHP’nin ortaya çıkardığı krizi bir hayli gölgede bıraktı. Ancak birkaç gün içinde gündemin hakim konusu yine ‘yemin’ krizi olacak. Kılıçdaroğlu ve ekibi, meseleyi tekrar ‘teminat’ noktasına getirirse, buradan bir çıkış yolu bulunması pek kolay görünmüyor. Çünkü her durumda işin yargıyla ilgili boyutları var ve herhangi bir siyasinin bunun üzerinden ‘teminat’ vermesi, çok daha vahim kapılar aralayabilir. Nitekim Başbakan’ın son değerlendirmesi de buna işaret ediyor. Yemin edip Meclis’teki yerini alan CHP’nin eli, gerek yasal düzenlemelerle ilgili, gerekse siyaseten daha güçlü olabilir. Bunu görüp hala direnmek ne anlama geliyor, işte anlaşılması güç olan durum bu.
<< Önceki Haber CHP niçin direniyor? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER