Günün sonunda teğet bile geçmeyecek


Batan gemiyi ilk önce fareler terk edermiş. Gerileyen bir medeniyette, çöken ekonomilerde de gerçeğin kokusunu ilk önce 'para' alır, kandıramazsınız. Para ürkektir, kuş gibi yuvadan uçar gider. Kredi derecelendirme kurumları, yatırım bankaları ve küresel sermaye arasında kurulan 'kirli tezgâh' krizde deşifre oldu. Kâğıt üzerinde bilmem hangi ülkenin notlarının kaç tane A olduğu kimsenin umurunda değil. Amerika ve Avrupa artık ne en düşük riskli ülke ne de buradaki getiriler kimseyi tatmin ediyor. Düne kadar sanayileşmiş ülkelerde işler iyi gitmediğinde dünyanın geri kalanında da öyle olacağını bilirdik. Çünkü Asya başta olmak üzere Doğu ülkeleri 'dünyanın üretim fabrikası' olsa da, batı yarımküre tüketim dinamosunu teşkil ettiğinden, Batı'da talep düştüğünde, Doğu'da da üretimin olmayacağını bilirdik. Büyük resim hâlâ böyle ancak, hızla değişiyor. Yükselen piyasa ekonomileri sadece üretmiyorlar, aynı zamanda burada da alım gücü yüksek, tüketim kalıpları dünyalaşan ve dünyevileşen çok önemli bir orta sınıf oluştu, iç talep büyümenin dinamosu olmaya başladı. Böyle olunca gelişmekte olan ülkeler krizde pozitif yönde ayrışmaya başladı. Sermaye nereye kaçar? Üretim ve tüketim neredeyse oraya. İşte Türkiye bütün göstergeleriyle böyle bir konumda. Türkiye'nin ekonomideki performansını belirleyen başlıca unsurlar nelerdir? Bu unsurlar bir açıdan konjonktür tarafından belirlenirken, bir açıdan da bundan bağımsız ölçü birimlerimiz var. Örneğin 2008'den beri süregelen küresel krizde Türkiye'yi başarılı olarak görmek gerekir. Bu başarıyı da tümüyle bu kriz konjonktürüne bakarak tespit etmek zorundayız. Ayrıca böyle ortamlarda 'başarı' da görecelidir. Genel olarak dünyada büyüme yetersiz, bizde ise çok yüksek. Dünya istihdam oluşturmakta zorlanırken Türkiye'de işsizlik yüzde 9 bandına, 2008 krizi öncesine döndürülebildi. Avrupa ve ABD gibi yaşlı ve alttan gelenlerin, yani iş gücü havuzuna katılanların oranının çok düşük olduğu bir kıtada bile işsizlik yüzde 9-10 bandında. Bizimki açık bir başarı örneği. Hatta 2009'un ikinci yarısından bugüne kadar Türkiye'nin işsizliğe karşı sergilediği mücadele başkalarına örnek teşkil edecek, araştırılacak türden bir başarı. Temmuz ayı itibarıyla iç talep de, sanayi üretimi de büyük oranda canlılığını koruyor. İstihdam artışı devam ediyor. Kamu maliyesinde işler yolunda. Dünyada bankacılık sistemi 'ölümcül derecede' hasta, bizde bankalar 2009 ve 2010 yıllarında tarihlerinin kâr rekorlarını kırdı. Çok komik, ekonomi aşırı ısınmasın, cari açık açısından nefes alalım, finansal istikrar sağlam kalsın diye, Merkez Bankası başta olmak üzere, üstelik faiz artırımına gitmeden ekonomiyi göreceli olarak soğutmak istedik. Derken krizin ikinci dalgasının ABD ve Avrupa'yı sallamasıyla beraber bu sürece ara verdik, tersine ekonomide sert bir yavaşlama olsun diye tedbir alınıyor. Böyle bir ortamda bile Türk bankalarının kârı temmuz itibarıyla 12 milyar lira oldu. Neymiş efendim, 'geçen seneye nazaran azalmışmış! Buna istatistik yalanı deniliyor. Bankalar zarar etmedi, 12 milyar lira kâr etti. Topluma karşı kadirnaşinaslık etmesinler. Hal böyle olunca neredeyse bütün yatırım bankaları yatırım sepetlerinde Türkiye'nin ağırlığının artırılmasından yana tavır koydu. Bütün bunlar Türkiye'nin konjonktüre nazaran başarı göstergeleri. Bir de bundan bağımsız göstergeler var. Bir sonraki yazıyı da bu konuya ayıralım.
<< Önceki Haber Günün sonunda teğet bile geçmeyecek Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER