Cumhuriyet Bayramı'nda ne oldu?


Konuyu uzun zamandır yazmak istiyorum ama tartışmaların biraz durulmasını da beklemedim değil doğrusu. 29 Ekim’den hemen önce ülkemizin bir ilinde 7.2 şiddetinde bir deprem olmuş, 601 kişi ölmüş, binlerce kişi evsiz kalmış ise devletin bir bayram kutlaması, bayram Cumhuriyet Bayramı dahi olsa, yapmaması kadar doğal bir şey olmaz. Tuhaf olan birilerinin bu kararı saçma sapan gerekçelerle eleştirmesi, bu sıradan bir devlet-yas refleksini düzeysiz siyasi alanlara çekme gayreti idi, komik oldular. Bu aşamaya kadar, en azından benim için, bir sorun yok. Ama, yine de aklıma takılan iki soru var, bunları, tartışmalar biraz durulmuş iken, okurlarla paylaşmak isterim doğrusu. Birincisi Cumhuriyet Bayramı’nı, önemli bir bayramdır, Cumhuriyet’in kuruluşudur, ne zamana kadar askeri görüntüler ve ritüellerle kutlamaya devam edeceğimiz sorusudur; 29 Ekim’de alıştığımız ve büyük bir çoğunluğa artık tuhaf bile gelmeyen görüntüler bir sivil Cumhuriyet’in, bir demokrasinin görüntüleri değillerdir, mutlaka değişmelidirler. Aksi takdirde, sivilleşme, eski Türkiye-yeni Türkiye söylemleri havada kalabilir. İkincisi ise, ne yalan söyleyeyim, şeytanın aklıma soktuğu bir konu, çok düşündüm ve sonra sizlerle paylaşmak istedim. Bilindiği gibi, her 29 Ekim’de Çankaya resepsiyonları, çok yanlış nedenlerden, bir siyasi krize dönüşüyor. Sayın Abdullah Gül’e kadar, davetlere ya milletvekilleri eşsiz çağrılıyorlar idi, ya da türbanlı eşi olan milletvekillerine davetiye gitmiyor idi; kepazeliğin daniskası. Sayın Gül ile birlikte de anormallikler sürdü; önceleri ikili davetler verildi, komutanlarla türbanlı Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakan eşleri karşılaştırılmak istenmedi, tuhaf, anormal görüntülerle, yöntemlerle normal olan ertelendi. Geçen sene normale doğru önemli bir adım atıldı ama bu kez de askeri üniformalı devlet memurları Çankaya’daki davete icabet etmeyerek hem asgari kibarlık sınırlarını aştılar hem de, ifademi mazur görün, demokrasiye, hukuk devletine posta attılar. Bu posta da, kısa vadede, cevapsız kaldı; aynı komutanların, on ay sonra, biri hariç, toptan istifa etmek zorunda kalmaları bence meselenin vahametini azaltmıyor. Yeni Genelkurmay Başkanımız, geçen 29 Ekim’de bir kuvvet komutanı idi, göreve geldiğinden sonra, çok olumlu, demokrasiyle bağdaşan adımlar atıyor, Mustafa Muğlalı kışlasının adı değişiyor, “Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye” yanlış sloganı ve önceliği değişiyor, vs. Ancak, hafızam beni yanıltmıyor ise, bugünkü Genelkurmay Başkanımız, 29 Ekim 2010’un Jandarma Genel Komutanı Sayın Necdet Özel de Çankaya’nın, Cumhurbaşkanı’nın davetine, gönüllü ya da Genelkurmay kararıyla katılmayanlar arasında idi. Bu sene (2011), Çankaya, geçen sene başlattığı tek davet işini yani normali, deprem ve şehitler nedeniyle alınan doğru iptal kararı olmasa idi, devam ettirebilse idi, komutanların tavrı acaba nasıl olacak idi? Bu sorunun cevabını gerçekten merak ediyorum. Komutanlar, eşleriyle beraber Çankaya’ya, biraz da Sayın Özel’in bastırması ile gelseler idi, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları arasında bir sıkıntı olur mu idi? Genelkurmay, bu sene de geçen seneki yanlış ve kibarlık dışı tavrında ısrar etse idi, yani davete katılmasalar idi, Hükümet ile asker arasındaki iyileşen ilişkilerin durumu ne olur idi? Ya da Çankaya tek davet fikrinden geri adım mı atardı? Depremden, verilen şehitlerden aklı ve vicdanı olan herkes üzüldü, Türkiye Devleti’nin başı olarak da Sayın Gül mutlaka hepimizden de fazla etkilendi, üzüldü, bunlara hiç kuşku yok. Ama, itiraf da edelim, 29 Ekim Çankaya daveti vartası da bu arada sorun olmadı, atladı gitti, birilerini de rahatlattı. Bakalım seneye ne olacak? Olması gereken de bence işin normali.
<< Önceki Haber Cumhuriyet Bayramı'nda ne oldu? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER