Türkiye her an geçmişe dönebilir mi?


Dün, dünyada tek gündem Kuzey Kore’yi 17 yıldır yöneten Kim İl Sung’un ölümüydü. Tabii ben buna Çek Cumhurbaşkanı iken ‘insanlar sınırlardan önemlidir’ diyen, ünlü piyes yazarı Havel’in ölümünü de ekledim. Grup konuşmalarını bir yana koysanız bile Türkiye’nin de iç gündemi her zamanki gibi çok yüklüydü. Fransa’nın kendi geçmişini inkâr noktasına gelerek, iç siyasetin o iğrenç oy hesaplarıyla peşinden koştuğu ve yarın oylayacağı ‘soykırım yasa tasarısı’ köşe taşlarından biriydi. Diğeri ise üzerinde daha derinlemesine analiz yapılması gereken ve nispi iyileşmelere işaret eden 2010 Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’ydı. Bir başkası ve belki de en önemlisi, Ayhan Çarkın’ın “Tarık Ümit’in gömüldüğü yeri gösterebileceğini, bulunacak cesede DNA testi yapılabileceğini” söylemesi ve garip bir şekilde bunun yeterince yönetimi sarsmamasıydı. Sarsmak bir yana, csuçlanan özel harekâtçı polislerin tahliyesi, Mehmet Ağar’ı mahkûm eden hâkimin görevden alınması, Hrant Dink’i tehdit eden MİT’çilerin zamanaşımıyla kurtulmaları gibi çok garip gelişmelere şahit olduk. *** Ne oluyor? Önceki gün Neşe Düzel bu sorunun peşine düşmüş, şöyle bir tespit yapıyordu: “Türkiye’de olaylar son dönemde adeta bir ters bir yüz örülüyor. Önce hesap sorma, temizlik adına operasyon yapılıyor insanlar içeri alınıyor. Sonra bir büyük operasyon daha yapılıyor aynı insanlar tahliye ediliyor. Sistemdeki suç çeteleriyle mücadele etmek için önce bir kanun çıkarılıyor, bu kanun uyarınca yargı harekete geçiyor soruşturmalar yapıyor, iddianameler hazırlıyor, sonra hemen bir kanun daha çıkıyor, yapılan soruşturmalar, hazırlanan iddianameler adeta çöpe gidiyor. Vesayet sistemini bitirmek için referandum yapılıyor, Anayasa değiştiriliyor, ardından hiçbir yasa değiştirilmediği için ve daha da önemlisi siyasi iktidarın vesayet sistemiyle sorunu bittiği için vesayet geri geliyor.” Düzel’in bu tespitlerin nedenlerini sorduğu eski hâkim Albay Ümit Kardaş da şunları söylüyordu: “AK Parti statükocu bir güce dönüşüyor ve büyük bir fırsat kaçırılıyor. Çünkü bugünkü Türkiye hiçbir sorununu statükocu anlayışla çözemez. Kürt sorununu da, Alevi meselesini de çözemez. Karşılıklı tavizler vererek, rejimi kıyısından köşesinden düzelterek yola devam edemezsiniz.” *** Ümit Kardaş, AK Parti’nin neden ‘statükocu güce dönüştüğüne’ de örnekler veriyor; daha vahimi Türkiye’nin her an eskiye dönebileceği noktasında hepimizi uyarıyor: “Genelkurmay bütün bu özerk yapılanmasıyla, yetkileriyle, imtiyazlarıyla ve denetimsizliğiyle duruyor. Hiçbir şeffaflık yok. Türkiye her an geçmişe dönebilir. Bir bunalım olur ve o gün Amerika’nın işine otoriter bir rejimi desteklemek gelir ve Türkiye tekrar otoriterliğe kayar. Çünkü AK Parti yapısal değişiklik yapmıyor. Biz demokrasi ve hukuk varmış, askerî vesayet bitmiş gibi yaparak kendimizi kandırıyoruz.” *** Sadece Ümit Kardaş’ın değil, Susurluk Araştırma Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış’ın da gelecekten umutsuz olduğunu gördüm. Susurluk’un ve Ayhan Çarkın’ın iddialarının üzerinin kapanacağını söylüyordu: “Ben bütün bunlara baktığımda bu soruşturmadan da sonuç alınabilme ihtimalini düşük görüyorum. Bu soruşturmaların sonuç vermesinin en büyük şartı siyasi iradenin kararlılık göstermesi ve geçmişte bu tür soruşturmaların önüne çıkan hukuki engelleri kaldırması gerekiyor.” *** AK Parti’nin dostları, endişelerini gittikçe artan bir tonda seslendiriyor. Bunları okuyup dinlerken, Turgut Özal döneminden 28 Şubat’a nasıl geri döndüğümüzü de hiç unutmamak gerek. Çünkü o sırada da atılan olumlu birçok adıma rağmen yapısal ve kurumsal reformlar yapılmamıştı. Bugün o günkü hatalara ilaveten bir de AB süreci taca atılmakta... *** Demokrasi yerine ‘asker ve statüko’ ile anlaşmak, 1960’lardaki ‘Yeni Türkiye Partisi’nden beri defalarca duyarak yaşlandığım, ‘yeni Türkiye’ propagandalarına rağmen topluca intihar anlamına gelir. Bir defa daha ben de hatırlatmış olayım...
<< Önceki Haber Türkiye her an geçmişe dönebilir mi? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER