Stratejik yalan!
David Halberstam Amerikalı bir gazeteci ve yazar. Bu yılın nisan ayında 73 yaşındayken bir
trafik kazasında öldü. Uzun gazetecilik yıllarına yirmi tane de kitap sığdırdı.
1960'larda
New York Times gazetesinde muhabir olarak çalışırken
Vietnam'a gönderildiğinde daha otuzunda bile değildi.
Vietnam Savaşı sırasında yazdığı haber ve değerlendirmelerle dikkati çekti, ün kazandı. Çünkü, Amerika'nın Vietnam'da bir batağa saplanmakta olduğunu ilk farkeden ve uyaran gazetecilerin başında geliyordu.
Savaşa ilişkin haberleri nedeniyle
Amerikan yönetimi ve Pentagon'la başı biraz da derde girdi. Washington'daki hainlik suçlamalarından payını aldı.
Ama David Halberstam gerçeği yazmaya devam etti, gazetesi
New York Times da onun arkasında durdu.
Yani haberciliği
sansür edilmedi.
Son kitabı ölümünden sonra bu yakınlarda çıktı. Amerika'yla
Kore Savaşı'nı anlatan En Soğuk Kış adındaki kitapla ilgili bir yazıyı yeni okudum.(*)
Kitabı tanıtan yazıyı eski bir meslektaşı, New York Times'ın genel yayın yönetmenlerinden Max Frankel yazmış. Yazının bir yerinde şöyle bir cümle var:
"Vietnam'da bir stratejik yalan adına ölenleri seyreden David Halberstam..."
Times'ın eski Genel Yayın Yönetmeni Frankel, Amerikan yönetimlerinin 'stratejik yalan'larının Vietnam'dan önce
Kore Savaşı için de geçerli olduğunu, son olarak
Irak Savaşı'yla devam ettiğini belirtiyor, eleştiriyordu kitap yazısında.
Düşündüm.
Kore Savaşı'na Amerika'nın yanında
Türkiye de katılmıştı. 1950'de bando mızıka göndermiştik askerlerimizi Kore'ye. Savaşa karşı çıkan çok
küçük bir azınlığın da sesini kesmiş, kimilerini hapse atmış, işlerinden etmiştik.
Sonra da Kore şehitleri, Kore gazileri...
Aklıma takıldı.
Bunca zamandır biz ne kadar sorgulamıştık Kore Savaşı'nı? Siyasi boyutuna, askeri boyutuna ne kadar eleştirel yaklaşmıştık?
Kitaplar yazarak, 'stratejik yalanlar'dan da söz ederek savaşa katılma kararını eleştirmiş miydik?
Ben anımsamıyorum.
1980'lerin başı.
12
Eylül askeri yönetimi iktidardaydı. Cumhuriyet'te Genel Yayın Yönetmeni'ydim. Gazetede Madanoğlu Paşa'nın anılarını yayınlıyorduk.
Dersim İsyanı'yla ilgili bölüm çıkmaya başladığında, askeri yönetimin Genel Sekreteri Necdet Üruğ Paşa'dan davet almıştık. Üruğ Paşa, "Kol kırılır yen içinde kalır" zihniyetiyle yayını durdurmamızı istemiş, yoksa gazetenin kapatılacağını nazik bir dille söylemişti.
Amerikalı meslektaşımın stratejik yalan adına ölenleri hatırlatan yazısını okuyunca bu da aklıma geldi.
Bizde tarihe eleştirel bakmak kolay değil. 301'ler gibi
demokrasi ayıpları ne yazık ki Demokles'in Kılıcı gibi tepemizde sallanmaya devam ediyor.
Özellikle askeri konular tabu!
Yalnız geçmişle değil, bugün için de geçerli bu konu.
Örneğin
Kuzey Irak
operasyonu gündemde.
Ne kadar tartışıyoruz?
Askeri boyut eleştirel olarak ne kadar ele alınıyor? 1990'lardaki operasyonları, sıcak takipleri somut sonuçları itibariyle ne kadar biliyoruz?
Operasyon olursa, insanların kanı akacak yine. Peki, düne kadar akan kan ve gözyaşlarının karşılığı ne oldu sorusunu sorabiliyor muyuz? Doğruların yanlışların payı nedir, bugüne kadar ciddi olarak sorguladık mı?
Güneydoğu'daki yangınla ilgili olarak siyasileri, hükümetleri hep eleştirdik.
Peki ya askerleri?..
Komutanları?..
Onların yanlışlarını, alandaki operasyonel hatalarını bugüne kadar hiç gündeme getirdik mi?
Lütfen, yazın bir kenara:
Seksen küsur yıldır '
Kürt sorunu'nu neredeyse kendi tekelinde tutan askeri eleştirmeden, askerin tutumunu zaman tünelinde ciddi olarak sorgulamadan dünlerin bugünlere ışık tutması olanaksızdır.
Akan
gözyaşı ve kanların, yapılan fedakarlıkların eğer bundan böyle boşa gitmesini istemiyorsak hesabı herkesten sormak zorundayız.
Başka türlüsü olmaz.
Amerikalı meslektaşımın stratejik yalan konusundaki yazısını okurken, aklıma takılanları toparlamaya çalıştım.
HASAN CEMAL/ MİLLİYET