Maragall: İfade özgürlüğü konusunda temel bir problem var

Samanyolu Haber Televizyonu'nda yayınlanan Avrupa Masası'na Avrupa Birliği-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Üyesi Ernest Maragall konuk oldu. Maragall Türkiye'deki basın özgürlüğünden AB ile olan ilişkilerine kadar birçok konuda görüşlerini aktardı.

Maragall: İfade özgürlüğü konusunda temel bir problem var

Selçuk Gültaşlı'nın konuğu olan Ernest Maragall, Türkiye'de ifade özgürlüğü konusunda temel bir problemin olduğunu söyledi. Hidayet Karaca'nın hala tutuklu olmasına çok net bir şekilde tepki gösterdiklerini hatırlatan Maragall, "Türkiye'deki demokratik güçlerin bunu nasıl olup engelleyemediğini kendi kendime soruyorum" dedi.

İşte Selçuk Gültaşlı ve Ernest Maragall'ın Türkiye üzerine yaptıkları sohbetin tamamı

TÜRKİYE'DE MEDYA ÖZGÜRLÜĞÜ
Ernest Maragall:  Türkiye'de basın özgürlüğü konusuna bakışım İspanya'da ya da Brüksel'de veya başka yerlerde nasılsa aynı şekilde. Bu, bütün günlük hayatımızı, demokratik mevcudiyetimiz etkileyen bir konu. Avrupa sisteminin temel değerlerinden biri.  Türkiye'de ifade hürriyetinin şu anki durumu, demokratik eşitlik ve hukukun üstünlüğü gibi daha genel sorunların bir çeşit göstergesi. Bu, Avrupa Parlamentosu'nda tartışılıyor. Bu sadece belli bir grup gazetecileri etkilemiyor. Bu, bir Türkiye problemi. Geçmişte de bu konuda birçok vakıa gördük. Mesela çok sayıda Kürt gazeteci gözaltına alındı.

''ŞU ANDAKİ DURUM ÜLKEDEKİ HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ'NÜN BİR GÖSTERGESİ...''

Selçuk Gültaşlı: Evet, kesinlikle. Hapisteki gazeteciler arasında Kürtler en büyük grubu oluşturuyordu. 

E.M: Bu, bize yaşananların sadece hükümetle belli bir grup arasındaki bir kavga olmadığını gösteriyor. Bu, bize ülkenin nasıl yönetildiğine, ifade özgürlüğünün korunup korunmadığına dair temel bir perspektif veriyor. Ve elbette Türkiye'de henüz çözülmemiş birçok mesele hakkında konuşmamızı gerektiriyor.  Ülkenin gidişatı hususunda farklı bir tutumu ve yönü gösteriyor. İfade hürriyeti alanında problemler üretiyor. Fakat bunun ülkenin daha derinlerinde, daha temelinde sonuçları var. 

S.G: Diyarbakır`da çalışan Hollandalı gazeteci Frederike Geerdink hakkında 'terör örgütü propagandası' suçlamasıyla 5 yıla kadar hapis cezası talebiyle dava açıldı. Sebep de PKK ile ilgili tweet atması.

BİR TWEET'E 5 SENE HAPİS!

E.M: Savcı 5 yıl hapis talebinde bulunuyor. Bana göre bu inanılmaz. Kesinlikle kabul edilemez. Tweet atmak, ifade hürriyetidir. Olağan bir şeydir, günlük yaşamın bir parçasıdır.  Bunu, terör eylemi olarak değerlendirmeyi kabul etmemiz kesinlikle imkansız. Fakat Avrupa için problem bizim bu konuda ne yaptığımızdır.

S.G: Evet, kesinlikle, Bununla alakalı Avrupa ne yapıyor?

E.M: Bu sadece bizim endişelerimiz veya meydana gelecek zararlarla ilgili değil. Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkilerin akıbetiyle ilgili. Üyelik müzakereleri neredeyse bloke olmuş durumda. Buna azami önem vermeliyiz.

''GAZETECİLER ÖNYARGILARLA GÖZALTINA ALINIYOR''

S.G: Bu konuya geleceğiz…14 Aralık'ta temsilciliğini yaptığım Zaman gazetesine ve bu programın yayınlandığı televizyon kanalına polis operasyon yaptı. Zaman Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ve Samanyolu yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca gözaltına alındı. Dumanlı serbest bırakıldı, ancak Sayın Karaca hala hapiste. Tutuklu yargılanıyor. Avrupa Parlamentosu bu baskına sert tepki gösterdi. Sizin bu konuda düşünceniz nedir?

E.M:  Bu hadiselere çok net bir şekilde tepki gösterdik. Bundan önce de Kürt gazetecilerin tutuklanmasına tepkimizi göstermiştik. Daha önce de söylediğimiz gibi, Türkiye'de ifade hürriyeti konusunda temel bir sorun var. Gazeteciler, önyargılarla gözaltına alınıyor. Türkiye'deki demokratik güçlerin bunu nasıl olup engelleyemediğini kendi kendime soruyorum. Elbette her konuda uzlaşma sağlanamayabilir ancak siyasi görüşü her ne olursa olsun herkes basın hürriyetinin korunmasını için çalışmalı. Bu konuda birleşmeli. Ayrıca hükümet ve yargı, hesap vermeksizin istediklerini yapamazlar.  

S.G: 15 Ocak'ta Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye'de basın özgürlüğü konusunda güçlü bir karar aldınız.

AP'NİN 'BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ' KARARI

EM: Bu hem güçlü hem de çok akıllıca bir karardı. Türkiye'ye bütün kapıları kapatan bir karar değildi. Yapılanları sadece kınamadık, aynı zamanda diyaloğu yenilemek, yeniden birlikte çalışmak için açık kapı teklifinde bulunduk. Şahsen benim de tutumum bu şekilde. Hükümet ve cumhurbaşkanı ile halk arasında ayrımın farkında olmalıyız. Avrupa ve Türkiye'nin birçok müştereği, paylaşacak çok şeyi ve birlikte inşa edeceği birçok şey var. Tepki göstermeliyiz. Böyle bir şeyi kabul etmemeliyiz, bu konuda net olmalıyız. Fakat…

SG: Fakat Türkiye'ye kapıları tamamen kapatmamak gerektiğini söylüyorsunuz.

E.M: Üyelik müzakerelerinin yeniden başlamasını, özellikle 23 ve 24. fasılların açılması taraftarıyız. Fakat neden diğer sorunlar hakkında konuşmayalım ki? Ekonomik, siyasi…ortak problemlerimiz var. Türkiye, Irak ve Suriye'deki gelişmeler sebebiyle güney sınırında zorluklar yaşıyor. Türkiye'nin bu sorunlarını çözmesi için katkıda bulunmalıyız. Kürt sorununun çözümü için çalışmalıyız.

S.G: Avrupa Parlamentosu'nun kararı beni biraz şaşırttı. Çünkü neredeyse bütün vekiller kınama kararına destek verdi. Sanırım sadece 11 hayır oyu çıktı. Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye konusunda bu şekilde ittifak halinde hareket ettiğini pek sık görmüyoruz. Oylamadaki bu tablo ne anlatıyor?

TÜRKİYE-AB MÜZAKERELERİ
''İLERLEMEK İSTİYORUZ ANCAK PLANLANAN BİR TOPLANTIYI ANKARA İPTAL ETTİ''

E.M: Haklısınız ama bu konuda Avrupa Parlamentosu'nda farklı siyasi gruplar arasında yıllardır mesafe vardı. Sanırım bu anlamda iyi bir haber. Bildiğiniz gibi Türkiye dostları grubu üyesiyim. Parlamento içinde ve dışında çalışıyoruz. Bu grup içinde bütün siyasi partilerin üyeleriyle tartışmalar yapıyor, yeni fikirler paylaşıyoruz. Sanırım bu çerçevede iyi sonuçlar elde ettik, ortak tutumlar inşa ettik. Ve ayrıca belki de biliyorsunuzdur, Avrupa Parlamentosu Türkiye ilerleme raporu taslağı üzerinde çalışıyoruz. 15 gün içinde İstanbul'da Karma Parlamento Komisyonu (KPK) toplantısının yapılması planlanıyordu. Fakat bu toplantının gerçekleşmeyeceğini söylemek zorundayım.  

S.G: AP ile TBMM arasındaki en üst düzey iletişim kanalı olan Karma Parlamento Komisyonu  toplantısı yapılmayacak mı?

E.M: Yarım saat önce Türk meclisinden  toplantının iptal edildiğine dair bir mesaj aldık.

S.G: Bu büyük bir haber. Peki sebebini biliyor musunuz?

E.M:  Mesajda Karma Parlamento Komisyonu'ndaki Türk parlamenterlerin görevleri gereği o hafta Ankara'da olacakları ve Ankara'dan ayrılamayacakları yazıyor.

SG: Fakat İstanbul'a gelecekler, Brüksel'e değil ki?

EM: Evet, Istanbul. Elbette bu siyasi bir karar. Ama bunu yargılayamam. 

SG: Ama bu çok tuhaf bir karar.

E.M: Evet, iyi bir haber değil. 

S.G: Çünkü Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır önümüzdeki günlerde Brüksel'e gelecek. 

E.M: Onunla Türkiye'nin Brüksel büyükelçiliğini yaptığı dönemde müspet görüşmelerimiz oldu. İlişkilerin iyiye gitmesi için çok çalıştı. Bakanlık görevine getirildikten sonra da konuşma imkanımız oldu. Onu tanıyoruz. 

S.G: Bu yüzden tuhaf dedim zaten. İlişkileri iyileştirmeye çalışırken Avrupa Birliği ile böyle bir toplantının, KPK toplantısının Turkiye tarafından iptal edilmesi gerçekten çok tuhaf. Bu kararı yargılamıyorum dediniz ama…

''SADECE HÜKÜMET YA DA KURUMLAR DEĞİL TÜRK HALKI KONUŞMALI''

EM: Dediğim gibi haberi daha yeni aldık. Bu konuda herhangi bir hüküm beyan etmemeyi tercih ederim. Fakat bu muhtemelen iyi bir haber değil. Türkiye'nin hala Avrupa Birliği'ne üye olmak isteyip istemediği konusunda soru işaretlerine yol açıyor. Bu konuda bir mesaj veriyor. Sanırım Avrupa'nın ne istediği konusunda açık olmak için çalışmalıyız. Bu kolay değil. Çünkü verilmiş sözler var ve bunlar beraberinde eylemi de gerektiriyor. Örneğin Kıbrıs. Fakat tekrar aynı şeye geleceğim: Tüm ülke sesli bir şekilde konuşmalı, sadece hükümet ya da kurumlar değil, Türk halkı konuşmalı.

SG: Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu, Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye'de medya özgürlüğünü eleştiren kararından hiç de mutlu değiller. Bu kararı yüksek sesle eleştirdiler.

''ERDOĞAN VE AKP'NİN VERDİĞİ KARARLAR AVRUPA SİSTEMİYLE ÇATIŞIYOR''

E.M: Bunu anlayabiliyorum. Fakat bizim vazifemiz Türk cumhurbaşkanını ya da başbakanını mutlu etmek değil. Görevimiz Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkilerinin sağlıklı yürütülmesi, Avrupa değerlerini, Avrupa Birliği Müktesebatı'nı korumak. Ama sanırım bu bir dil meselesi. Türkiye'ye ve kurumlarına derin saygı göstermek zorundayız. Çünkü cumhurbaşkanı ve hükümet Türk halkı tarafından seçilmiş. Onlara saygı gösteriyorum. Ama onların verdiği kararlar, Avrupa sistemiyle çatışıyor.  

SG: Başbakan Davutoğlu, Avrupa Parlamentosu kararının kendileri için yok hükmünde olduğunu, karar Ankara'ya ulaşınca geri iade edeceklerini söyledi.

EM: Bunun daha ziyade iç politikaya yönelik bir demeç olduğunu sanıyorum. Fakat asıl sorunu konuşalım. Hadi üyelik müzakerelerini yeniden açalım.

SG: Zaman Genel Yayın Müdürü Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Karaca silahlı terör örgütü üyesi olmak ve yönetmek suçuyla yargılanıyor. Bu iktidar mensupları, bakanları bu kanalın programlarına birçok defa katıldılar, Zaman gazetesine birçok defa mülakat verdiler. Bu gazetecilerin silahlı bir terör örgütünün üye olduğu suçlamasını ne kadar inandırıcı buluyorsunuz?

HİDAYET KARACA'NIN TUTUKLULUĞU
''NORMAL DEMOKRASİLERDE MUHALEFET ETMEK MEŞRUDUR''

E.M:  Bu durum hakkında hüküm bildirecek bilgiye sahip değilim. Fakat böyle bir suçlama için hiçbir dayanak yok gibi görünüyor.  Siyasi bir uyuşmazlığı yansıtıyor. Normal demokrasilerde muhalefet etmek, farklı bir siyasi tutum takınmak meşrudur. Fakat yaşananlar demokratik bir ülkede olması gereken bir arada barış içinde, ihtilafları ile birlikte yaşamayı zorlaştırıyor. 

S.G: Sayın Maragall, Türkiye son bir yıldır 17 Aralık 2014'teki büyük yolsuzluk soruşturmasını tartışıyor. Kati Piri'nin hazırladığı Türkiye taslak raporunda da buna temas ediliyor. Hükümet, aynı Gezi Parkı olaylarında olduğu gibi 17 Aralık için de "darbe girişimi" tezini ortaya attı. 

17/25 YOLSUZLUK OPERASYONLARI

EM: Samimi olarak söylüyorum, Brüksel veya Avrupa'nın diğer başka yerlerinden bakınca Gezi olayları, Türkiye'de olumsuz şeylerin olup bittiğinin işareti olarak görülüyor. Aynı şey yolsuzluk soruşturması için de geçerli. Tam bir demokratik sistem olabilmek için şefaflık, açıklık önemlidir. Yargı mensuplarının  işlerini yapmasına izin verilmeli. Ama hala Türk hükümetinin bu ağır suçlamalara karşı delil getirebileceğini ümit ediyorum.

SG: AKP hükümetine karşı darbe girişimi olduğuna dair herhangi bir delil ulaştı mı peki size?

E.M: Elbette hayır... İspanya olarak yolsuzluk konusunda size ders verebilecek durumda değiliz. Bizim de birçok yolsuzluk vakamız var. Fakat en azından biz bunları yargı önüne getirebiliyoruz.

''BİZDE DE YOLSUZLUK VAR ANCAK BUNLARI YARGI ÖNÜNE GETİREBİLİYORUZ''

S.G: Ben de bunu söyleyecektim. İspanya Kralı Juan Carlos'un kızı Prenses Cristina yolsuzluktan yargılanıyor. Başbakan Rajoy, kendi partisinin merkezine polis tarafından rüşvet ve yolsuzluk baskını yapıldığında "Bu ülkemizde yargının bağımsız olduğunu gösteriyor" şeklinde bir demeç verdi. "Bu bir darbedir" demedi.

E.M:  Bizim de sorunlarımız var. Bazı yargıçlar bazı sınırları aştı…Bence Türkiye ile ilişkilerde, "Bakın biz mükemmeliz, iyi yapıyoruz, siz kötü yapıyorsunuz" şeklinde  ders verir gibi konuşmamak gerek. Bu doğru bir nokta değil… fakat elbette yargı bağımsızlığı, ifade hürriyeti ve yolsuzluk konularında oldukça açık olmamız lazım.

S.G: Son sorum ise İslamofobi konusunda. Paris'teki kabul edilemez Charlie Hebdo saldırısının ardından Müslümanlar…

E.M: Sadece kabul edilemez değil, korkunç 

AVRUPA'DA İSLAMOFOBİ YÜKSELİYOR

S.G: Evet korkunç. Bu saldırıyı hepimiz kınamalıyız. Sizinle kesinlikle aynı fikirdeyim. Saldırının ardından Müslümanlar arasında Avrupa'da İslamofobi'nin artacağına dair endişeler var. Ve bu konuda da şimdiden bazı emareler var. Avrupa'daki Müslümanların çoğu Charlie Hebdo saldırısını kınamalarına rağmen Müslümanlara yönelik tepkiler var. İslamofobinin yükselmesi konusunda ne kadar kaygılısınız? Türk hükümeti de Avrupa'da büyük bir İslam karşıtlığı olduğunu, buna çözüm olarak Türkiye'nin Avrupa Birliği üyesi olması gerektiğini söylüyor.  

E.M: Türkiye ile Avrupa Birliği arasında daha müspet bir ilişki, İslam ile Avrupalı Hıristiyanların ilişkilerinin nasıl olacağına dair ortak bir zemin inşaa etmek için düşünce ve eylem geliştirebilir. Bu kesinlikle mümkün. Olumlu olur. Charlie Hebdo olayında ise Müslümanlar  daha fazla şey yapmalıydı diye düşünüyorum. Fakat biz İslam dünyasına, İslam inancına saygı duymalıyız.

S.G: Müslümanların saldırıları kınama konusunda daha net olması gerektiğini mi söylüyorsunuz?

E.M: Sadece daha yüksek sesli olmaları değil, daha aktif olmalılar. Sadece Avrupa'da değil, dünyada şiddete karşı açık bir tavır almalılar.

<< Önceki Haber Maragall: İfade özgürlüğü konusunda temel bir problem var Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER