Köşelerde kalan seçme espriler

Köşelerinden yazdıkları yazılarla gündeme ışık tutan kimi yazarlar, okuyucularını tebessüm ettirmekten de geri durmuyorlar.

Köşelerde kalan seçme espriler

İşte son günlerde kullanılan ilginç esprilerden bir derleme: Tamer Korkmaz – Zaman - 6 Haziran tarihli yazısından alıntı. Süleyman Bey, "Basın Sözcüsü" Yavuz Donat'a "günlük yalanlamaları"nı yazdırmış, oradan öğreniyoruz... Neyi mi? Asla "Kafam Zenith marka saat gibi çalışıyor" dememiş: Reddediyor... Madem öyle, dikkat: "Zenith Süleyman" haberini yazan gazeteler muzip bir başlıkla ortadaki yanlışlığı düzeltebilirler: "-Demirel'in kafası saat gibi çalışmıyor!" Şamil TayyarStar - 6 Haziran tarihli yazısından alıntı. Süleyman Demirel, DP projesinin mimarlarındandı. Sonra ne olduysa CHP’ye yöneldi. Mühendisin bu siyasi atraksiyonu, kulislerde yeni fıkralara yol açtı. Bir gün Demirel, Ağar’ı yanına çağırmış: ‘Şu Erkan’ı (Mumcu) ikna edip yanına al, partinin ismini de değiştirin, Demokrat Parti’yi kurun. Aha, altını çiziyorum, tek başına iktidara gelirsiniz.’ Baba nasihatini eksiksiz uygulayan Ağar, iktidar hesapları yaparken televizyonda Demirel-Baykal görüşmesini izlemiş. Morali bozulmuş, soluğu Demirel’in yanında almış: ‘Baykal da nereden çıktı? Hani DP’yi destekliyordunuz?’ Demirel pişkin: ‘Kesin bir söz verdim mi?’ Ağar ısrar etmiş: ‘Hem de altını çizerek söylediniz.’ Demirel, bir sağa bir sola yayılmış, sonra dudaklarını büzerek tartışmaya noktayı koymuş: ‘Demek DP’nin altını çizmiştim. İyi o zaman şimdi de üstünü çiziyorum.’ Şakir Süter – Akşam – 7 Haziran tarihli yazısından alıntı. - Sibel Çarmıklı, aday değilim. ANAP’ta yıllarca siyasetin kahrını çeke çeke bugünlere gelmiş ve belki de ilk kez “kazık yemeden” Meclis’e girmeyi beklerken, “çatı çöktü!” Yetmedi, temel de çöktü! Perihan Mağden – Radikal – 7 Haziran tarihli yazısından alıntı. Ama hakkında açılmış bunca 'sahtecilik', 'hırsızlık', 'dolandırıcılık' vari dava varken, babası ve erkek kardeşi o karasuyu senin/bu kanunsuzluk limanı benim/Türkiye'den kaçar iken- (Develer tellal, pireler berber filan.) Bu 'bey'zade, en son bir havuz dolusu zulalanmış Telsim kartıyla yakalanmıştı. Beyaz gömlek giyince temiz bir imaj projekte ettiğine tam güvenerek, oy istiyor. Halkından. Güzel halkından. Saf. Toriklerden. Peçete niyetine burnunu silmeyeceğin "Benzin 1 liraya inecek'ten; ayda her işsize 350 lira peşin"e teranelerine inanmaya hazır yücegönüllü halkımız- Ezilenimiz- Bekleyenimiz. Bizim efendimiz. Diyelim fanatik laikçi İzmir+Kürt düşmanları+denenmemişi denemek isteyen dışlanmışlar+bilumum aklıevvel Bağdat Caddesi Kadınları+artık temsil edilmek istenen dolandırıcılar, sahteciler, hortumcular, mendilciler filan oylarını Genç Parti'ye verecekler. O yüzden Genç Parti'yle İbrahim Tatlıses (hani Sauna Çetesi'nden yargılanan, Almanya'da tecavüzden, Urfa çarşısındaki kan parasını ödeyip sıyırttığı ölümden) süper örtüşmektedir. Öpüşmektedir her 2 taraf imaj vs. bakımından. BU halk da yüzde onluk barajı aştırırsa sertifikalı dolandırıcılara, her çeşit tebriğe/soyguna/dolana/dümene/iflasa/müflise layıktır. Laik'den ziyade 'layık' yani. Hakiki mitingçiler layık'çılar da denilebilir. Kayıkçılar da. Mehmet Barlas – Posta - 7 Haziran tarihli yazısından alıntı. Örneğin Zenith eski bir İsviçre saat markası. Zenith’i 1865 yılında Georges Favre-Jacot adındaki usta 22 yaşındayken kurmuş. Dakiklikleri ile bilinen kronometreleri var Zenith’in. Ama bugünün kuşakları kafalarının çalışmasını bir saat markası ile özdeş kılmak isteseler, “Franck Muller”, “Breitling”, “Ulysee Nardin”, “Breguet”, “Chopard” benzeri markaları sıralarlar. Çünkü şimdi bunlar hem moda, hem de daha pahalı. Raif Öztürk – Moral Haber - 7 Haziran tarihli yazısından alıntı. Küçük çocuk babasına at’ın tarifini sorar: -“Baba, at’a bazı arkadaşlar BEYGİR diyor, bazıları küheylân diyor, bazıları da düldül…” ..derken, babası lafı çocuğun ağzından alarak, at’ın tanımını yapmaya başlar. -“Bak oğlum, at’a yavru iken “TAY” denir. At erkek ise AYGIR denir, dişi ise KISRAK denir, yük taşıyan at’a BEYGİR denir, azgın ve yabani at’a HERGELE denir, soylu arap atına KÜHEYLÂN denir, çok iri olan at’a KADANA denir, küçük cins bir at’a MİDİLLİ atı denir, babası merkep olan at’lara KATIR denir, red-kid’in atına da…” ..bu noktada çocuğun kafası iyice karışır ve sabrı taşar… Hiddetle babasına sorar: -“Yâ baba, lâfı dolaştırıp durmasana. Bu at’a ne zaman AT denir? Sen bana onu söyle!...” ******* Mehmet Altan – Star – 4 Haziran tarihli yazısından alıntı. Süleyman Demirel daha önceleri de söylediğim gibi ‘yedikçe iştahı açılan bir baobop ağacı’ gibi ömrünü iktidar oyunlarıyla harcadı. Hala da bu iktidar iştahı ve hırsı devam etmekte. Ahmet Turan Alkan – Zaman - 4 Haziran tarihli yazısından alıntı. Babanızın günlüğünden Sabah 8.30 sularında telefon çaldı. Deniz randevu istiyormuş. "Onda buyursun" dedim. Özel doktorum günlük vitamin istihkakımı bir cam kâse içinde getirdi, geçenlerde merak edip saymıştım, 50 civarında hap. "Yav doktor" dedim, "tek tek yutmak zaman alıyor; şöyle aşure gibi yapsanız da kaşıklayıversem". Dedi ki, "aşure gibi kaynatırsak içindeki mineral değerler zayıflar; böyle almalısınız". Moralhaber
<< Önceki Haber Köşelerde kalan seçme espriler Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER