Siyasi liderlerin kişilikleri ülkelerin kaderini etkiler mi?

Samanyoluhaber.com yazarı Gazeteci Aydoğan Vatandaş, siyasi liderlerin kişiliklerinin tarihin akışında önemli bir yere sahip olup olmadığına ilişkin çarpıcı bir yazı kaleme aldı.

Siyasi liderlerin kişilikleri ülkelerin kaderini etkiler mi?

Samanyoluhaber.com yazarı Gazeteci Aydoğan Vatandaş, siyasi liderlerin kişiliklerinin tarihin akışında önemli bir yere sahip olup olmadığına ilişkin çarpıcı bir yazı kaleme aldı.  

Konuyla ilgili ABD eski Başkanı Jimmy Carter’ın 1983 yılında yayınlanan hatıratının, liderlerin kişilik yapılarının ülkelerin kaderini ne denli derinden etkilediğini ortaya koyduğunu söyleyen Vatandaş, aynı hatıratın CIA gibi istihbarat örgütlerinin, liderlerin psikolojik analizlerini ne denli ciddiye aldıklarını anlamamızı sağladığını belirterek dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’ın, Eski Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ile olan ilişkilerini anlattı.

İŞTE AYDOĞAN VATANDAŞIN O YAZISI
 
Başkan Carter, CIA’nin ‘Mesih Kompleksi’ tanısını koyduğu Enver Sedat’ı nasıl yönlendirdi?

İsrail Devleti’nin ‘babası’ olarak kabul edilen David Ben Gurion, ünlü İsrail’li tarihçi Yehoshua Arieli’ye bir sohbet sırasında siyasi liderlerin kişiliklerinin tarihin akışında önemli olup olmadığını sorar. Arieli, bu sorunun cevabını, ‘zaman, tarihsel koşullar, sosyal ve siyasi sistem ve elbette liderin devlet içindeki önemine bağlı olarak ‘evet’ olarak verir.

Ancak İsrail’li lider Ben Gurion, aldığı cevaba itiraz ederek, ‘hayır’ der, ‘tarihi halklar yapar.’

Özellikle demokrasinin henüz oluşum aşamasındaki toplumlarda ve de sosyal dokunun bozulduğu toplumsal kriz zamanlarında, iç ve dış siyasal gelişmelerde karar süreçlerinin ‘reel faktörler’ ve bizzat halk tarafından belirlendiği önermesi akademya ve anaakım medyada daha fazla kabul görür. Ancak Gurion’un bu yaklaşımı yanıltıcıdır. 
  
Nitekim ABD eski Başkanı Jimmy Carter’ın 1983 yılında yayınlanan hatıratı liderlerin kişilik yapılarının ülkelerin kaderini ne denli derinden etkilediğini ortaya koyduğu gibi, CIA gibi istihbarat örgütlerinin, liderlerin psikolojik analizlerini ne denli ciddiye aldıklarını anlamamızı sağlar. 

 ‘Kişilik ve Siyasi Davranış Analiz Merkezi’,  (Center for the Analysis of Personality and Political Behavior)CIA bünyesinde, ilk başlarda Sağlık Hizmetleri Ofisinde Psikiyatrlardan oluşan bir ekiple çalışmalarına başlar ancak bir süre sonra doğrudan İstihbarat Direktörlüğü içinde istihdam edilerek  doktora düzeyinde kültürel antroplogların, politik sosyologların, siyaset bilimcilerin, liderlik çalışmaları uzmanlarının, tarihçilerin, klinik psikologların ve psikiyatrların yer aldığı CIA’nin en önemli birimlerinden biri haline gelir. 

ABD Başkanı Jimmy Carter’ın ‘Keeping The Faith’ adlı hatıratı, Carter’in 1978 yılında Mısır ve İsrail arasında gerçekleşen tarihi Camp David Görüşmeleri öncesinde özellikle Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat’ın psikolojik istihbaratı ve analizinin bu görüşmeleri ne denli etkilediğini kapsamlı bir şekilde anlatır. Carter, CIA’ye verdiği talimat sonucu, CIA’nin yukarda adını andığım ‘Kişilik ve Siyasi Davranış Analiz Merkezi’ Enver Sedat’la ilgili raporunu Carter’a sunar. 1977 tarihli bu rapora göre, Sedat’ın kişilik analizi ‘Enver Sedat’ın Mesih Kompleksi’ başlığını taşır.  Sedat’ın kendisini özel, seçilmiş, tarihi bir role sahip olarak ve de en büyük stratejist olarak  görmesinin ve kendine aşırı güveninin dış politikada inisiyatif alabileceği ve çeşitli ödünler verebileceği, danışmanlarının olası itirazlarını da önemsemeyeceği şeklinde analiz edilir. Görüşmeler bu temel analiz üzerinden yapılır ve sürekli Sedat’ın ne denli büyük bir lider olduğu vurgulanarak egosu tahrik edilmek istenir. 

O kadar ki, örneğin dönemin Dış İşleri Bakanı Henri Kissinger ve ABD Mısır Büyükelçisi Eilts, Enver Sedat ile bir akşam yemeği sırasında Sedat’a o kadar abartılı övgüler dizerler ki bu durumu Sedat’ın eşi fark eder, büyükelçi Eilts’e büyük bir iç çekerek, ‘yine mi’ diyerek müdahale etmek ister. 

O kadar ilginçtir ki, Camp David görüşmelerden hemen önce, Sedat Amerikan medyasının merkezi ilgi odağı haline gelir ve Walter Cronkite, John Chancellor ve Barbara Walters gibi önemli gazetecilerin Sedat’la yaptıkları röpörtajlar Sedat’a müzakerelerden önce büyük bir narsistik lojistik sağlar. Sedat adeta bir narsizm patlaması yaşamaktadır.  

Bir kaç başarılı aydan sonra, Sedat’ın muhteşemlik algısı zirve yapmaya başlar ve birinci tekil şahıs yerine, ikinci tekil şahıs olarak konuşmaya başlar. Yani ‘Biz biliriz, biz yaparız’ gibi. Aynı şekilde, örneğin, Mısır ekonomisi demek yerine, ‘benim ekonomim,’ Genelkurmay başkanı yerine, ‘Genelkurmay Başkanım,’ ‘..Bakanı’ yerine, ‘Bakanım’ gibi cümleler kurmaya başlar. 
 
Carter kitabının 328. Sayfasında şöyle der:

‘Sadat was strong and bold, very much aware of world public opinion and of his role as the most important leader among the Arabs. I always had the impression that he looked on himself as inheriting the mantle of authority from the great pharaohs, and was convinced that he was a man of destiny.’

‘Sedat o kadar güçlü ve cesurdu, dünya kamu oyunun ve Araplar arasındaki en önemli lider olarak rolünün o kadar farkındaydı ki, ona her zaman kendisini büyük firavunların otoritesinin varisi olarak gören, kaderin adamı olduğuna dair ikna olmuş biri olarak baktım.’
 

<< Önceki Haber Siyasi liderlerin kişilikleri ülkelerin kaderini etkiler mi? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER