Cumhurbaşkanı Gül'ün başdanışmanından önemli açıklamalar

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Ahmet Sever, Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı seçildiği süreç, sonrası ve yeniden adaylığı konusunda konuştu.

Cumhurbaşkanı Gül'ün başdanışmanından önemli açıklamalar

Abdullah Gül Çankaya Köşkü’nde beşinci yılını doldurmak üzere. Gül yeniden aday olacak mı? İkinci dönem cumhurbaşkanı olmazsa ne yapacak? Siyasete dönecek mi? Yoksa uluslararası bir kuruluşun başına mı geçecek? Son dönemin en merak edilen sorularını Gül’ün yanındaki en yakın isimlerden basın başdanışmanı Ahmet Sever cevapladı. Vatan Gazetesi'nden Ruşen Çakır'ın röportajının ilgili bölümü... - Abdullah Gül’ün 2007 seçimlerinden sonra cumhurbaşkanı seçilmesinde ilginç bir süreç yaşandı. Neler oldu o dönemde? Gergin ve sancılı bir süreçti. Çok ciddi bir kulis faaliyeti yürütüldü. Abdullah Gül, cumhurbaşkanı olmaması, tekrar aday olmaması için çok yoğun baskılara maruz kaldı. İnanamayacağınız bazı isimler gelip “Adaylıktan vazgeçin yoksa bu işin sonu kötüye varacak” dediler. - 27 Nisan muhtırasının devamı anlamında mı? Tabii, “Cumhurbaşkanı olursanız gerilim doruğa çıkar, darbe olur” uyarıları yapıldı ama o bu uyarıların hiçbirine kulak asmadı, kararlı bir duruş sergiledi. Hatta “Ben bu işe başımı koydum, burdan dönmem” dedi. Aslında kendisi cumhurbaşkanlığını çok istemiyordu. İstemek zorunda kaldı. Aday gösterildi, ardından 27 Nisan bildirisi ve genel seçimler... Bütün bunlardan sonra geri adım da atamazdı zaten. Aradan geçen beş yıldan sonra o kişiler ne düşünüyor bilmiyorum ama ne darbe oldu, ne gerilim tırmandı. Tam aksine bu beş yıl boyunca Cumhurbaşkanlığı makamı ve Cumhurbaşkanı nerede bir gerilim varsa o gerilimi düşürmek için yoğun bir çaba harcadı. Herhalde o dönemde bu kulis faaliyetlerini yürütenler bu performansa bakıp biraz utanmışlardır. - Ama özellikle ilk dönemlerde bazı krizler yaşanmadı değil. Örneğin Hayrünnisa Gül’ün elini sıkmayan komutanlar, kırmızı halı sorunu vb... Mutlaka bazı gerilimler oldu ama sayın Cumhurbaşkanı ilk başından itibaren gerilim tırmandırıcı bir pozisyona girmedi. Sorunları zamana yaydı, uzlaşı ve ikna yolları aradı ve zaman içinde de bu tür sorunlar kendiliğinden çözüldü. Artık siz de görüyorsunuz ki bu tür sorunlar kalmadı. Bütün dünyanın kırmızı halılarında yürüyen Hayrünnisa Hanım kendi ülkesinde kırmızı halıda yürüyemiyordu. Bu sonuçta eşyanın tabiatına aykırı bir durumdu. Bugün yürüyor. - Ama bütün bunlar bir süreç içinde halloldu. Kamuoyuna yansımayan bazı krizler de olmuştur herhalde... Tabii olmuştur, daha doğrusu oldu. O dönemde Köşk büyüteç altına alındı, öküz altında buzağı arandı. Söylenen her sözün, atılan her adımın arkasında başka bir niyet arandı. Basınla ilişkilerden sorumlu biri olarak bunu çok yoğun yaşadım. Öyle haberler çıktı ki dehşete düşmemek elde değildi. Ama dediğim gibi bu bir süreçti ve zamanla işlerin yoluna gireceği belliydi. Cumhurbaşkanı’nın o sakin, uzlaşmacı, herkesi dinleyen kişiliği bu sancılı sürecin zaman içinde normale dönmesinde çok önemli bir rol oynadı. - Tabii bu süreçte Ergenekon, Balyoz gibi soruşturmalar üzerinden askeri vesayetin sonlandırılması da hayli etkili oldu. Önce emekli, sonra muvazzaf subayların gözaltına alınıp tutuklanmalarının yol açtığı krizler nasıl aşıldı? Bu süreçlerin zorlu olmasından daha doğal bir şey olamaz. Yılların getirdiği bir kemikleşmiş yapı ve bir rol dağılımı söz konusuydu. Bunların bir anda, sorunsuz bir şekilde değişmesi beklenemez tabii. Mutlaka zorlu bir süreç oldu ama o süreçte sayın Cumhurbaşkanı’nın duruşu çok sağlamdı. - Biraz açar mısınız? Ülkenin sivilleşmesi, herkesin kendi rolüne dönmesi, herkesin kendi işini yapması, kendi alanının dışına çıkmaması konusunda hakikaten kararlı davrandı. Burada bir parantez açayım: Eğer bazılarının istediği gibi Abdullah Gül’ün yerine daha düşük profilli bir kişi cumhurbaşkanı olsaydı bu süreç bu kadar başarılı olamazdı. Türkiye, bugünkü Türkiye olmazdı, olamazdı. Her şeyi kendisi çıkıp açıklayamıyor, ben de bazı şeyleri açıklamaya mezun değilim, ama şu kadarını söyleyebilirim: Eğer Abdullah Gül o sancılı sürecin sonucunda cumhurbaşkanı olmasaydı bütün bu gelişmeler, ilerlemeler o kadar kolay gerçekleşemezdi. - Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine yönelik anayasa değişikliğini desteklemiş miydi? Tabii ki destekledi. 367 krizi ve muhtıralar üzerine “o zaman halk seçsin” noktasına varmıştı zaten. - Kendi görev süresinin uzun süre belirsiz kalmasından rahatsız olduğu anlaşılıyordu ama bağlayıcı şeyler söylemedi. Rahatsız olmaması düşünülebilir mi? Yutdışında sürekli olarak Türkiye’nin öngörülebilir bir ülke olduğunu savunan bir cumhurbaşkanının kendi görev süresindeki belirsizliği izah etmesi tabii ki mümkün değildi. Zaten bu belirsizliğin bir an önce ortadan kaldırılması gerektiğini söyleyerek bu durumdan rahatsız olduğunu da belirtmiş oldu. Ama bu belirsizliğin son ana kadar sürmüş olması sayın Cumhurbaşkanı’nı çok üzdü. - Sonuçta Anayasa Mahkemesi kararıyla iki seçeneğin ortasında bir noktaya geldik, yani süre 7 yıl ama bir kez daha aday olabilecek. Gül bu seçeneklerden hangisini istiyordu? Kendi tercihini hiç telaffuz etmedi. Hep şunu düşündü: “Ben ne olursa uyarım ve bu sürede de görevimi en iyi şekilde yerine getirmek için çaba harcarım.” Yaklaşımı hep bundan ibaret oldu. - Yeniden aday olma hakkı var ama gelinen noktada öyle bir hava var ki sanki aday olmayacak. Hatta bazı uluslararası kuruluşların başına geçeceği yolunda spekülasyonlar da yapılıyor... Uluslararası bir görev, bir yakıştırmadan ibarettir. Hiçbir zaman böyle bir talebi olmadı, aklından bile geçmedi. Bu kadar açık söyleyebilirim. Bunların hepsi yakıştırmadan ibarettir. Tabii herkes ileride ne yapacağını merak ediyor: Yeniden aday olacak mı, yoksa ne yapacak? Bu konularla ilgili hiç konuşmuyor. En ufak bir ipucu, işaret vermiyor, susmayı tercih ediyor. Sadece şunu söylüyor: “Zamanı gelince bakarız.” - Ama zaman giderek azalıyor... Demek ki daha zamanın gelmediğini düşünüyor. - Peki siz ne düşünüyorsunuz? Bu süreçte sayın Cumhurbaşkanı’nı çok rahatsız eden gelişmeler oldu. Kendisi dışarıya yansıtmadı ama yeniden aday olmasını engellemeye yönelik bir yasak konulması kendisini gerçekten üzdü ve kırdı. Öyle ki Anayasa Mahkemesi bu yasağın anayasa aykırı olduğu yolunda karar almasına rağmen bazı kişiler buna bile karşı çıkıp mahkemenin kararını anayasaya aykırı ilan edebildiler. Cumhurbaşkanı, sayın Başbakan ile bir çatışma, çekişme görüntüsü vermemeye özen gösterdi, hâlâ gösteriyor. Ama aynı özeni partinin bazı önemli isimlerinin göstermemesi ve uluorta konuşmaları gerçekten hoş olmadı. Bu benim kişisel görüşüm: Anayasa Mahkemesi bu kararı vermiş, pekala aday da olabilir, niye olmasın? Sonuçta karar kendisinin, belki bana kızacak bunu bu şekilde ifade ettim diye ama şimdiden “oldu bitti, artık kenara çekilecek” havasının yayılması çok büyük haksızlık. Partinin kuruluşunda kilit rol oynamış, başbakanlık, sonra dışişleri bakanlığı ve başbakan yardımcılığı yapmış bir kişi hakkında bu kadar özensiz davranılması burukluk yaratıyor. Burada bir noktaya daha dikkat çekmek istiyorum: Bazı anketler yayınlanıyor. Örneğin bir gazetede “Kim cumhurbaşkanı olmalı?” diye bir anket yayınlandı; herkese oy çıkmış ama Abdullah Gül’e tek oy bile çıkmamış. Bu nasıl bir şeydir, anlamak mümkün değil. Bana çok manidar geliyor. Bir başka gazetede Mart ayındaki bir ankette sayın Cumhurbaşkanı birinci sırada çıkıyor, üç ay sonra tekrar bir anket yapıyorlar, her şey tepetaklak oluyor, aşağıya iniyor. Üç ayda ne oldu da bu dengeler böyle altüst oldu? Şu kadarını söyleyeyim: Bunlar hiç şık şeyler değil. - Partilerüstü bir konumdan tekrar parti siyasetine dönmesi mümkün mü? Başbakan’ın Köşk’e çıkacağı, Gül’ün de başbakanlığı üstleneceği yolunda çok iddia var... Daha önce de söylediğim gibi bu konuda hiçbir yorum yapmıyor, hiçbir işaret vermiyor, çok ketum. Dışarıya karşı yapması zaten beklenemez ama içerde, bizlerle konuşmalarında da bu konulara hiç girmiyor.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER