Hayattayken 'müzesini' kuruyor

Erol Büyükburç, iki yıl önce Kartal'da üç oda, bir salon ev kiraladı ve kostümlerinin bir kısmını buraya taşıdı. Belirli periyotlarda 'küçük müzesi'ni ziyaret eden sanatçı, kostümlerini havalandırıyor, bakımını yapıyor. Ünlü sanatçı sandıktan çıkardığı kostümleri giyiyor, hikâyelerini anlatıyor.

Hayattayken 'müzesini' kuruyor

1960 ve 1970'li yılların en ünlü erkek solisti Erol Büyükburç, sıradışı kostümleriyle adından sıkça söz ettirdi. Yeri geldi sahneye padişah tahtı koydu, yeri geldi uzay aracı indirdi. Uzun yakalı, çiçekli, böcekli parlak kostümleriyle plak kapaklarında, magazin sayfalarında bolca boy gösterdi. Sahneye adım attığı ilk günden bu yana kostümlerini saklamaya özen gösteren sanatçı, iki yıl önce Kartal'da üç artı bir ev kiraladı ve kostüm, takı ve ayakkabılarının bir bölümünü buraya taşıdı. Büyükburç, belirli periyotlarda kostümlerini ziyaret ediyor, bakımlarını yapıyor. Hatta söylediğine göre yeri geldiğinde konuşuyor, dertleşiyor onlarla. Kalıpları yıktığı için adının unutulmadığını söyleyen sanatçı, ilk kostümünü nasıl diktiğini şöyle anlatıyor: "Beni anlatan sıradışı tasarımlar yaptım. Yurtdışından kumaşlar getirttim, özel bir terzi aradım. O zamanlar Galatasaray'da meşhur bir terzi vardı. Adamın çalışmalarına baktım. Tek düğme, çift düğme... Çizimlerimi önüne koydum, adam irkildi. Sen deli misin, bunları mı giyeceksin? dedi. Evet, deliyim. Çantayı açtım, sarı, kırmızı kumaşları çıkardım. Hayretler içinde kaldı. Tarif ettiğim gibi dikti, işlemelerini de ben yaptım. Sahnede seyirci kostümleri görünce çıldırdı. İkinci defa yeniden gittim. Yine bağırdı. Allah, Allah... Herkes geliyor, senin giydiklerini istiyor, dedi. Demek doğru yapmıştım. Adam sonradan tarzını değiştirdi." Erol Büyükburç, o dönemde evinin bir odasını terzilere ayırmış. Üç bayan terziyle anlaşmış, her konsere özel bir kostüm diktirmiş. Örneğin Ankara'da konsere gidecek. O yaz için en az 15 kostüm diktirmiş. Türkiye'de kostüm devrimini kendisinin yaptığını söyleyen sanatçı en çok incili kaftanını beğeniyor. 1972'de Londra'daki konserde giydiği kostümün üstünde bir kiloya yakın inci bulunuyor. Zamanla incileri dökülen koleksiyonundaki nadir eseri, yıllar önce sandığa kaldırmış. Hayranlarım kostümlerimi parçaladı Büyükburç kostümlerinin pek çoğunun kaybolmasından şikayetçi. "Yüzde 60'ı yok oldu." diyor. Konser finalinde elbiselerini çıkarıp salladığı için birçoğu yırtılmış, bir kısmını da hayranları parçalamış. Peki o günden bugüne neler kaldı? Tasarımını kendi yaptığı beş yüz-altı yüz sahne elbisesi, beş yüz kemer-toka, üç bine yakın çizme-ayakkabı, kendi yaptığı kuklalar, şapkalar... Bunların hepsi Kartal'da değil tabii, bir kısmı Etiler'deki evinin deposunda. Şeffaf poşetlerin içinde naftalinle saklıyor, kızı Evren babasına sık sık yardımcı oluyor. Büyükburç bugünlerde yeni bir telaş içinde. Çünkü Samsunlu heykeltıraş Adil Çelik'e kendi boyunda ve kilosunda heykellerini yaptırıyor. Bitince kostümlerini giydirecek, ve bir Erol Büyükburç müzesi açacak. İncili kaftanını da cam bir bölümde sergileyecek. Müzenin projesi hazır, yer bakılıyor. Tarkan'ın kostümleri özgün değil Erol Büyükburç, müziğinin ve kostüm tasarımlarının Türk popunun şekillenmesinde büyük etkisi olduğunu düşünüyor. Ona göre Erol Büyükburç diye bir adam doğmasa Türk popu başka bir mecrada olurdu. Kostümlerinin hâlâ özgün olduğunu söyleyen sanatçı genç kuşağı değerlendiriyor: "Halktan aldığım parayı halka verdim. Kendim için harcamadım.Halkın göz zevkine, estetik duyarlılığına hizmet ettim. Bir nevi defile yaptım. O güne kadar güllü, çiçekli dekorlar yapılıyordu ben uzay üssü kurdum. İçinden astronotlar iniyor falan. Türk toplumunun hiç beklemediği bir kostüm değişimine sebep oldum. Bugün bunu yapan kimse yok. Tarkan mesela. İyi çocuk ama giyimi sıfır, fasafiso! Birileri giydirmeye çalışıyor ama olmuyor. Hepsi halk gibi giyinmeye çalışıyor. Sanatçı dediğin biraz farklı durur" dedi. Eflatun rengindeki raylı tahtla sahnede 1966'da Erol Büyükburç ve ekibi, Ankara Lunapark'taki konserin provaları için bir araya gelir. Müzisyenlerin keyfi yerinde, herkes şakalaşıyor, gülüyor, eğleniyor. Dönemin popstarı, Uğur Başar'la şakalaşırken yere düşer, ayağını kırar. Herkesi bir telaş sarar: "Eyvah program gitti." Tanıdık bir doktor bulunur, ameliyat ertelenir, ayak alçıya alınır. Korkular artarken Erkan Yolaç bir fikir ortaya atar: "Erol'a raylı bir sistemin üzerinde taht yapalım. Gelir şarkısını söyler, gider." Öneri destek görür, güzel sanatlar fakültesine şaşalı bir taht yaptırılır, incilerle donatılır. Konser günü işler yolunda gider, İzmir ve İstanbul'daki konserlerde de taht kullanılır. Başlangıçta eflatun bezle kaplı örtü, yıprandığı için yeşile çevrilmiş. Büyükburç şehzade olursa!Ünlü sanatçı, 70'li yılların ortalarında tiyatroya el atar. Hem Ebe Hem Gebe, Gülme Komşuna, Şehzadenin Düğünü, Kanlı Nigar ortaoyunlarının müziklerini yapar. İstanbul Festivali'nde sahneye konan Tahir ile Zühre'de ilk defa sahneye çıkar, Zühre'nin babasını (şehzade) canlandırır. Kostümlerini kendi tasarlar, özel terzisine diktirir. Beğenilince diğer oyunlarınkini de o hazırlar. Büyükburç, "Oyunlar Lüküs Hayat gibi değerli prodüksüyonlardı. Kostümleri de ben tasarladım diye söylemiyorum, mükemmel olmuş." diyor.
<< Önceki Haber Hayattayken 'müzesini' kuruyor Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER