‘EN AZ ÜÇ ÇOCUK’

BAŞBAKAN Erdoğan, hanım kardeşlerimizden “en az üç çocuk” istiyor.


Çünkü 2030’dan sonra nüfusumuz yaşlanacak; nüfusumuzun azalmasını istemiyorsanız çocuk yapın, çocuk bereketiyle gelir... Bazı kadın kuruluşları buna tepki gösterdi: “Üç çocuk doğurup eve mi kapanalım! Bizi eve kapatmak istiyor bunlar!” İki yaklaşımı da yanlış buluyorum. Hem Başbakan’ın ‘Çok doğurmak iyidir’ genellemesi, hem ‘Çok çocuk istemek, kadını eve kapatmak istemektir’ genellemesi yanlıştır! Zıt olmalarına rağmen ikisi de ‘metafizik’ ya da soyut önyargılara dayalı düşüncelerdir. Kalabalık Türkiye Kadınların doğurgan olmasını istemek onları “eve kapatmak istemek” ise, bunu en çok Atatürk ve İsmet Paşa istemişti! Atatürk cumhuriyetin nüfus politikasını “vikaye ve tezyit”, yani nüfusu güçlendirmek ve artırmak olarak tanımlamıştır. Atatürk, “feyizli ve doğurgan Türk milletinin Türk vatanını süratle doldurmasını” istemiş, Alman nüfusunun 70 milyon olduğunu gıptayla hatırlatarak Anadolu’nun ıssızlığından yakınmıştır. Sadece Atatürk değil, o dönemde herkes böyle düşünmüştür. Doğurganlığı azaltacak ilaçlar ve düşünceler yasaklanmıştır. Fakat o Türkiye, İsmet Paşa’nın, 1932’de nüfusumuzun 14 milyonu geçmesini bir zafer sevinciyle ilan ettiği ‘ıssız’ bir Türkiye idi! “Nüfus artışı” politikalarının amaçları farklıdır; bunu ‘kadınları eve kapatmak’ diye damgalamak yanlıştır. Başbakan da kadını eve kapatmak için değil, nüfusun yaşlanmasından kaygılandığı için çok çocuk istiyor. Nitekim AKP döneminde kadının eğitime ve istihdama katılmasını teşvik edici yasal düzenlemeler ve ekonomik uygulamalar yapılmıştır. Sağlıklı nüfus Başbakan’ın yanlışı, nüfusu 80 milyona yürüyen bugünkü Türkiye’de herkesten doğurganlık istemesidir. Halbuki Türkiye’de aşırı doğurganlığın sağlık politikalarıyla azaltılması gerekiyor. Sokaklarda evsiz, bakımsız, tinerci, kapkaççı, çaresiz çocukları görüp de “Keşke doğmasaydılar” diye düşünmeyecek bir vicdan var mıdır? Her çocuk dünyaya bereketiyle gelmiyor. Evet, nüfusun yaşlanması ve azalması Avrupa’da ve Rusya’da ciddi bir sorundur; yeniden nüfus artırma politikalarını konuşuyorlar. Türkiye’de ise, giderek büyüyen bir uçurum var: Gelişmiş ve varlıklı kesimlerde ve bölgelerde yeni nesiller çok iyi yetişiyor ama bu kesimlerde doğurganlık azaldığı için nüfus artış hızı yüzde 2’nin altına düşmüştür! Buna karşılık yoksul, eğitimsiz ve işsiz kesimlerde ve bölgelerde yüksek doğurganlık yüzünden nüfus artış hızı yüzde 4 civarındadır! Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsü’nün çalışmaları, yaklaşan toplumsal gerilimleri gösteriyor! Fecaati görmek için İstanbul’un ve Diyarbakır’ın varoşlarına bakmak bile yeterlidir. Elbette onları da eğitelim, istihdam edelim; fakat “doğurmak” kadar kolay değil bu! İşte AKP iktidarında ekonomi gelişti ama işsizlik azalmadı. Modern ekonomi iyi eğitimli ve az sayıda nüfusla büyük üretim yaptığı için istihdam yapısal ve evrensel bir sorundur. Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın formülü isabetliydi: “Bakabileceğin kadar çocuk.” Bu da aşırı doğurgan sosyal kesimlerde “çok çocuk” değil, aksine, “aile planlaması”nı zaruri kılıyor; ana-çocuk sağlığı da bunu gerektiriyor. Başbakan kadınlar gününde, herkese çok çocuk tavsiye edeceğine, “ana çocuk sağlığı” sorunlarını konuşmalıydı.
<< Önceki Haber ‘EN AZ ÜÇ ÇOCUK’ Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER