'OBAMA' SENDROMU!

ABD’de başkanlık seçim sonuçları tüm dünyada dikkatle izleniyor ve her ülke kendi içinde, Obama’nın başkan seçilmesiyle bir özeleştiri yapıyor.


Son gelen haberler arasında ise Almanya’da Türk başbakan olur mu tartışması var. Almanya’nın başkenti Berlin’de Başbakan Angela Merkel’in önderliğinde 3. Entegrasyon Zirvesinde gündeme gelen konuyu Alman basını gündeme taşımış. Tagesspiegel gazetesi, ‘Entegrasyon zirvesi kapsamında Başbakanlık binasında Türklerin misafir edilmesi mümkün olabiliyor ama Türk kökenli bir Federal Başbakanı toplum henüz hayal bile edemiyor’ diye olayı aktarmış okurlarına. Süddeutsche Zeitung gazetesi ise Alman siyasetçilerin uyum konusunda ayak diretenlere para cezası verilmesini ve çifte vatandaşlığa taviz vermeyen katı tutumu örnek vererek ülkesinin bu konuda geri kaldığının altını çizmiş. Prof. Dr. Mehmet Altan ise bu tartışmayı Almanlardan önce Samanyolu Haber TV ekranlarında, ‘Türkiye’de Neden bir ermeni kaymakam yok’ sorusuyla başlattı. Aslında cümle şöyle olmalıydı diye düşünüyorum. ‘Neden Türkiye’de Ben Ermeniyim, ben dindarım, ben aleviyim diyebilen bir kaymakam yok’. Sanırım bu tartışmalar değişik şekillerde ve farklı bakış açılarıyla Obama’nın başkanlığı süresince devam edecek. Diğer yandan ABD’de son gerçekleşen seçim sonucunu o ülkenin reel devlet yapı değerleriyle yorumlamak gerekiyor. Bilindiği gibi Amerikan devlet sistemi, modern devlet yapısı içerisinde bireylerin o yapıyla içselleşmesi (bir nevi bireylerin devşirilmesi) paralelinde çalışıyor. Ve yine ‘birey’ o sistematik içerisinde kendisine bir yer bulabiliyor. Bakıldığında, ABD kıtasında hispaniklerin, Afro Amerikalıların ne kadar eski gelenek ve görenekleriyle ya da geldikleri kıtalardaki öz değerleriyle ilgileri kalmış? Bu sorgulanması gereken bir konu. Buna rağmen Amerika’daki Amerikancılık anlayışı insanların umutları ve idealleriyle örtüştüğü için toplum içinde bir koalisyon ve ittifak sebebi. Ve bu gerektiğinde devlet yönetimine yansıyabiliyor diyebiliriz. Yani toplum kendi içinde entegre olabiliyor ve devlet yapısı sistematiğinde isterse bir ‘Siyah’a başkanlık yetkisini verebiliyor. Tabi ki o ‘Siyah’ın Amerikan değerleriyle donanmış olması şartıyla! Türkiye açısından konuya baktığımızda ise devlet yapılanma sistemi Modern adı altında klasik devlet yapısıyla devam ediyor. Liberallerin savunduğu Osmanlı’dan kalma Sünni yapı (görünürde) sürüyor gibi. Ama öyle değil. Yukarıda Profesör Mehmet Altan’dan alıntıladığımız ‘Neden ermeni kaymakam yok’ cümlesine karşılık; ‘Ben ermeniyim, ben Süryaniyim, ben dindarım(müslüman) diyebilen’ bir şahsın bırakın kaymakam olmayı, kapıcı olarak da kamu hizmetinde görev alamadığını biliyoruz. Son olarak ‘kamusal alan’ mantığının yansımalarını bütün toplum yaşayarak algıladığı için yazmaya bile gerek yok diye düşünüyorum. Kaldı Ki böyle birisi bir siyasi partinin adayı ya da temsilcisi olarak bu özellikleriyle öne çıksa hemen rakipleri (en başta laik medyamız) tarafından aleyhine 1. derecede delil olarak sunulur ve adeta linç edilir. Nedeni ise hepimizin bildiği ve yüksek sesle söyleyemediğimiz Devlet’in (laik yapısı) hakiki sahiplerinin buna müsaade etmemesi. Sözü daha fazla uzatmadan konunun devamını Sabah gazetesi yazarı Engin Ardıç’a bırakıyorum. Engin Ardıç / Sabah Pirezidan Hüseyin Abdullah başkan olunca kıyameti koparanlar, Hüseyin başkan olunca pek sevindiler. Oysa Abdullah Müslüman, Hüseyin Hıristiyan. Kayserili tornacının oğlunun Çankaya Köşkü'ne çıkmasını hazmedemeyenler, Kenyalı keçi çobanının oğlunun Beyaz Saray'a girmesini coşkuyla kutluyorlar. Çünkü "değişim" isterlermiş... Obama kazanınca, rüya gerçek olmuş (Martin Luther King'in rüyası...) Genelkurmay başkanının ya da Anayasa Mahkemesi reisinin, yani "yüksek bürokrasinin" neredeyse "otomatik" olarak cumhurbaşkanlığına seçilmesinin tarihe karışmasını, değişim saymıyorlar. Bizimki, "alt tarafı dışişleri bakanlığı ve başbakanlık yapmış" olduğu için, kesmiyor. Demokrat Parti, Kongre'de de çoğunluğu elde etti, hem Temsilciler Meclisi'nde, hem Senato'da... Bizim Demokrat Parti'nin TBMM'de çoğunluğu elde etmesini elli sekiz yıldır "karşı devrimin başlangıcı" olarak yorumluyorlar. Obama, meclisiyle uyum içinde, "rahat" çalışacak. Bizde uyum ayıp. Bizde AKP'nin büyük bir çoğunluk kazanmış olması ve cumhurbaşkanının da "iktidar partisi kökenli" bulunması en büyük günah sayılıyor! "Başı bağlı yerli First Lady" kanlarını donduruyor... Oysa, ocak ayının yirmisinde Beyaz Saray'a geçip oturacak olan şişman, koca memeli, koca popolu ve zenci hanım, onlara çok sevimli geliyor! Bayan Michelle Obama, anası, babası ve ağabeyiyle Chicago'da tek odalı bir evde büyümüş, üçü aynı odada cümbür cemaat... Büyük bir başarı kazanıp yüz otuz iki odalı Beyaz Saray'ın kapısını açtı. Bayan Michelle, Princeton ve Harvard'da hukuk okumuş. Hayrünnisa Hanım, Çemberlitaş Kız Lisesi mezunu. "Türbanlı" olduğu için üniversiteye sokulmadı, okuyamadı. Birinciyi pek sevdiler, ikincisinden nefret ediyorlar bizim ilericiler... Fakat unuttukları bir şey var. Başkan Obama, Columbia Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve de Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Yani, hiç de öyle "pamuk tarlalarından kopup gelmiş" falan değil. Ayrıca ezik güneyli falan değil, mis gibi Yankee... Zaten, kuzeylilerin "kalesi" sayılan Illinois eyaletinin senatörü... Demek istediğim, Türk tatlı su ilericileri fazla sevinmesinler. Hele hele "Amerika sosyalist oldu" falan gibi, güdük gazetecilerimizin dangalak yorumlarına hiç kapılmasınlar. Obama dönemi, "Amerikan emperyalizminin şekere bulanıp yutturulduğu" bir dönem olacaktır. O kadar. Eskisi sert keseliyordu, bu yumuşak sabunlayacaktır. Hamam aynı, su aynı, sabun aynı, tas aynıdır. Tellak değişmiştir. Onlar, iktidara Denzel Washington'un ya da Morgan Freeman'ın geldiğini sanıyorlar, Hollywood etkisinde... Hadi şimdi hazırlansınlar bakalım, çikolata renkli sevgili başkanlarının döneminde, Kürt devletini tanımaya, Kıbrıs'tan çekilmeye ve de "sözde" Ermeni soykırımını kabul etmeye!

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER