Yalnızlık nedir?


Yoksa söylediğin şeyin insanlar tarafından anlaşılmaması mı?.. Temmuz ayında bir tatil günü, Yunanistan’da deniz kenarındaki tenha bir köşede kendi başıma bir pazar yazısı yazmıştım. Yalnızlık üzerineydi. Bir gazeteci olarak hep ‘filmin sonu’nu görecekmişim gibi nafile bir duyguyla güncelin peşinde koşturup sözcük üzerine sözcük yığarken, yalnızlaşmak üzerine düşünmüştüm. Güzel bir gündü. Kendi kendime demiştim ki: Yazıyorsun, yalnızlaşıyorsun! Bu yakınlardaki mavi yolculuğumuzda güzel bir kitap(*) okurken de şu cümleye rastladım: “Yalnızlık, başkalarından uzakta yaşam değildir; söylediğiniz şeyin insanlar tarafından anlaşılmamasıdır.” Isaiah Berlin’in, entelektüel dünyada bazen son liberal diye de tarif edilen Oxford’lu filozofun kitabı beni aynı zamanda geçmişe götürdü, fazlasıyla düşündürdü. İsterseniz bir pazar günü siz de düşünebilirsiniz. Milliyetçilik... “Siyasi milliyetçilik kaçınılmaz olarak saldırganlığı doğurur.”(s.109) “Milliyetçilik demokrasi için kesinlikle bir tehlikedir, her şey için bir tehlikedir. Biz kendimize, hiç kimsenin bizim kadar iyi olmadığını, belli şeyleri yapmaya sırf Alman veya Fransız olduğumuz için hakkımız olduğunu söyleriz. Bir kez millet gibi, yanılmaz gayri şahsi bir otoriteye (bu, parti veya sınıf veya Kilise’yi de kapsar) başvurulduğu takdirde, bu yol baskıya kapı aralar.”(s.111) Eşitlik, özgürlük, despotluk! “Mutlak eşitlik, başkalarından üstün olanların özgürlüklerinin bastırılması demektir. Eşitliği inanan büyük anarşist Bakunin’i hatırlarsınız; üniversitelerin entelektüel olarak üstün insanlar oluşturduğu ve bu üstün insanların diğerlerine karşı bu durumu kullabileceği iddiasıyla üniversiteleri yasaklamak istemişti. İşte eşitlikçiliğin despotizmi! Sovyetler Birliği’nin ilk yıllarında bazı orkestralar, her tür otoriteye karşı çıktıları için, orkestra şeflerini atmaya karar verdiler. Bu, topyekûn sanatsal iflasla sonuçlandı. Mutlak özgürlük korkunç olabilir; mutlak eşitlik de aynı şekilde korkutucu olabilir.”(s.148) Aydınlanma karşıtlığı... “Aydınlanma karşıtlığının Avrupa düşüncesi üzerindeki en önemli etkisi, bilim ve aklın bütün cevaplara sahip olmadığı inancıdır; yani etik, estetik, toplumsal, siyasal değerlere dair bazı temel sorulara birden fazla geçerli cevap olabilir. Eski inanç, her soruya sadece tek bir doğru cevap olduğu şeklindeydi.”(s.80) Totaliter rejimlerde... “Totaliter ülkelerde insanlar soruları cevaplamak yerine, soruların sorulmasını engellemeye çalışır. İnsanların soru sormasını engellemenin bir yolu, onları baskı altında tutmaktır. İnsanların, kuralları veya görüşleri veya kurumları sorgulamalarına izin vermezsiniz; soru sorma alışkanlığının kendisini yıkıcı diye ortadan kaldırırsınız.”(s.144) Marks, Lenin ve terör... “Karl Marks şiddeti severdi, ama şiddet şiddeti doğurur. Yine de Marks toplu katliamları teşvik etmedi. Bunun gerçek kurucusu Lenin’dir. Lenin döneminde, daha önceki herhangi bir devrimde, 1793 veya 1848 veya 1870’de katledilenden çok daha fazla masum insan katledildi. Gerçek terör vardı, Stalin ayarında değil, fakat her tarafa nüfuz eden gerçek bir terör. Leninizm’in dayandığı şey buydu.”(s.134-135) Yüce omleti yapmak! “Mükemmelliği elde etmek için ödenecek hiçbir bedel yüksek olamaz! Böyle düşünenler, ideal toplumun yaratılması için kan dökülmek zorundaysa, kimin kanı ne kadar olursa olsun, bırakın dökülsün diye düşünürler. Bu yüce omleti yapmak için yumurtaları kırmak zorundasınız! Fakat bir kez insanlar yumurta kırma alışkanlığını edinince artık durmazlar; yumurtalar kırılır, fakat omlet yapılmaz. Nihai bir çözümün mümkün olduğuna duyulan bütün fanatik inançlar kaçınılmaz olarak acıya, sefalete, kana, korkunç baskıya yol açar.”(s.146) Eleştiri ihtiyacı... “Benim gibi demokrasiye veya insan haklarına veya liberal devlete inanan hiç kimse eleştiriye olan ihtiyacı inkar edemez. Topyekun kaos veya felaketi önlemek için fikir birliğine gerek duyulan umutsuz durumlar hariç, eleştiriyi yasaklayan veya kısıtlayan herhangi bir rejim, totalitarizme veya başka bir tür fanatizme doğru yol alıyor demektir.”(s.61) Otorite ve özgürlük...“Otoritenin olmadığı bir toplum yoktur, otorite de özgürlüğü kısıtlar.”(s.151) Acıları yazmak... “Acıları yazmak bazen onları daha tahammül edilebilir kılar.”(s. 175) İyi pazarlar! ————————— * Isaiah Berlin’le Konuşmalar; söyleşi: Ramin Jahanbegloo; çeviri: Zeynel Kılınç, Yapı Kredi Yayınları; Nisan 2009. —————————- SON İZİN! YILLIK İZNİMİN EN SON BİR HAFTALIK BÖLÜMÜNÜ KULLANMAK ÜZERE YAZILARIMA BİR SÜRE ARA VERİYORUM. HERKESE İYİ BAYRAMLAR DİLİYORUM, HC.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER