Hangi CHP, hangi Kılıçdaroğlu?


Kemal Kılıçdaroğlu’nun 27 Nisan e-muhtırasıyla ilgili demeci bana bu soruyu sordurtuyor. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçimine doğrudan bir bildiriyle müdahale etmesini “muhtıra” olarak değerlendiren Kılıçdaroğlu’nun bu çerçevedeki eleştirilerine katılıyorum. Ben de Kılıçdaroğlu gibi halkın iradesinin temsil makamı olan yüce meclise ve seçilmiş hükümete muhtıra veren Büyükanıt’ın suç işlediğine inanıyorum. “Darbe teşebbüsü” iddiasıyla yargılanan emekli ve muvazzaf komutanlar gibi Büyükanıt’ın da yargılanması gerektiğine inanıyorum. Ancak Kılıçdaroğlu’ndan ayrıldığım nokta şu: Birincisi, Kılıçdaroğlu’nun komplo teorisinin arkasına sığınarak bu eleştiriyi sırf AK Parti’yi köşeye sıkıştırmak adına yapıyor olması. Yani Başbakanın 12 Eylül askeri rejimiyle hesaplaşma konusunda samimi olmadığını gösterme çabası içine girmesi. İkincisi ve en önemlisi, şahsı ve partisi adına hiçbir özeleştiride bulunmadan meseleyi bu şekilde gündeme taşıması... Başbakan Erdoğan’la Büyükanıt’ın Dolmabahçe’deki Başbakanlık ofisinde yaptıkları görüşmeyi, AK Parti’yi siyaseten güçlendirmek için düzenlenmiş bir tezgahın parçası olarak sunmak, bağışlasınlar ama, sahiden akla ziyan bir yorum. Çünkü işbu görüşme, muhtıra öncesinde değil sonrasında gerçekleşmiştir. Kılıçdaroğlu kendi partisinin demokratik olmayan geçmişiyle yüzleşip yeni bir başlangıç yapmak yerine ne yazık ki bu tür komplo teorilerinden medet umar konuma düşürüyor kendisini. CHP’nin o tarihte siyaseten yapmak istediğini Büyükanıt’ın askeri yöntemle yaparak Anayasa Mahkemesi’nden CHP’nin arzuladığı sonucu çıkarttığını nedense unutturmaya çalışıyor. *** Şimdi geçmişe dönüp hafızalarımızı yoklayalım isterseniz. Büyükanıt “muhtıra” vermeden önce CHP ne yapmıştı? Gül’ün Çankaya’ya çıkışını engellemek için 367 itirazını Anayasa Mahkemesi’ne taşımıştı. Yani hukuksal darbeden medet uman bir siyaset izlemişti. Kılıçdaroğlu o tarihte CHP’nin Grup Başkanvekiliydi ve o imza sahiplerinden biriydi. Anayasa Mahkemesi kararını vermek üzere iken meşhur bildiriyle sürece müdahale eden Büyükanıt’a en büyük desteği kim vermişti? CHP. O tarihte Genel Başkan Yardımcısı olan Onur Öymen, bildirinin her satırının arkasında olduklarını beyan buyurmuşlardı. O gün de CHP Grup Başkanvekili olan şimdiki Grup Başkanvekili Kemal Anadol, Öymen’in bu beyanı hatırlatıldığında bakınız ne diyor: “Öymen’in sözleri kişiseldir. Sadece Genel Başkanın sözleri partiyi bağlar.” Bu savunuya Anadol bizim inanmamızı bekliyorsa aklımızla alay ediyor demektir. Demokrasi ve hukuk adına bu denli hayati bir konuda “askeri muhtıra”ya arka çıkan bir demeç verilecek, ama parti genel başkanı veya yetkili kurullar bunu tasvip etmediği halde düzeltme gereği duymayacak, öyle mi? Gel de inan! O süreçte Anadol gibi Grup Başkanvekili olan Kılıçdaroğlu’nun Öymen’in bu sözlerine itirazı oldu da bizim mi haberimiz olmadı? 28 Şubat sürecinde de CHP’nin tavrının destekleyici olduğu biliniyor. Sebebi açık: CHP “devletin partisi”ydi ve Öymen’in dediği gibi, her iki süreçte de ordunun hassasiyetleriyle CHP’nin hassasiyetleri birebir örtüşüyordu. Kılıçdaroğlu şayet partisinin askeri darbe ve muhtıralarla göbek bağını kesmek istiyorsa bu ancak alkışlanır. Ama bunun için Anadolvari savunulara değil samimi özeleştirilere ihtiyaç var. *** Kılıçdaroğlu CHP’nin geçmişteki demokrasi özürlü bu anlayış ve tavırlarını yanlış bulup özeleştiri yapmış olsaydı, söylediklerinin inandırıcılık sorunu olmazdı. Kılıçdaroğlu CHP’yi daha demokrat bir anlayış çerçevesinde dönüştürüp halkın partisi haline getirmek istiyorsa gerekli cesareti kuşanmalı. Kılıçdaroğlu ne özür diliyor, ne geçmiş eleştirisi yapıyor. Kemal Anadol ise mızrağı çuvala sığdırmaya çalışıyor. Bu durumda hangi CHP’ye ve hangi Kılıçdaroğlu’na inanacağımız sorusu daha bir anlam kazanıyor. Kendi adıma 35. maddenin değiştirilmesi ve Genelkurmay’ın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması gerektiğini söyleyen Kılıçdaroğlu’na inanmak istiyorum. Çünkü bu öneriler, benim de katıldığım ve sonuna kadar destekleyeceğim önerilerdir. Yeter ki çark edilmesin. 35. madde önerisi ilk somut samimiyet testi olacaktır.
<< Önceki Haber Hangi CHP, hangi Kılıçdaroğlu? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER