CHP'nin medya açılımı


CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul'da ilk kez genel yayın yönetmenleriyle bir araya geldi. Bundan sonra sanatçılar ve iş dünyası ile de bir araya gelecek. Başbakan Erdoğan'ın Beşiktaş'taki Dolmabahçe toplantılarının bir benzeri hayata geçiriliyor. Yerinde bir girişim. Kılıçdaroğlu'nun buluşmalar için seçtiği mekân da Beşiktaş'taki Radison Blue Bosphorus. CHP liderinin gerisinde ışıklandırılan Ortaköy Camii ve Boğaz Köprüsü bütün ihtişamıyla güzel bir fon oluşturuyordu. Yüksek katılımlı böyle toplantının amacı, "medya açılımı" olarak özetlenebilir. Seçildikten sonra "seçtiği" gazeteleri ziyaret edip "seçtiği" gazetecilere konuşan Kılıçdaroğlu, bazı kanallarda birden çok çıkarken bazılarına ise hiç gitmedi. Burada önemli bir ayrıntıya yer vermekte fayda var. "Yandaş" klasmanına sokulan gazete ve televizyonlara gelen taleplere rağmen röportaj verilmedi ya da konuk olunmadı. Hatta referandum kampanyası sırasında bazı gazetelere mensup muhabirler Kemal Bey'in aracından indirildi. Sonuç olarak CHP tarafından ilan edilmeyen tek yanlı bir "akreditasyon" uygulandı. Aynı şekilde referandum ilanları da "akredite" olmayan gazetelere verilmedi. Radison buluşması bu tabuların kırılması adına önemliydi. Vakit Gazetesi dışında çağrılmayan gazete ve televizyon yok gibiydi. (ki bu ayrımcılık da toplantıda eleştiri aldı.) Buna karşılık soldaki "marjinal" medya kuruluşları dahi çağrılmıştı. Bir yanımda Aydınlık dergisi diğer yanımda da Ulusal TV temsilcisi oturuyordu. CHP'nin medya açılımında referandum sonucunun etkileri olduğu görülüyor. Sadece belirli gazete ve televizyonlara dayanılarak, tüm seçmenlere ulaşılamayacağı dersi çıkarılmış. Toplantıda "Gandi Kemal rüzgarı tersine mi döndü?" şeklindeki soruya Kılıçdaroğlu'nun verdiği cevap açıktı. Kemal Bey, düşüşün nedenlerini sıraladıktan sonra şu vurguyu yapmayı da ihmal etmedi: "Okuyan bir tabanımız var. Medyanın yayınlarından etkileniyor." CHP, Kemal Bey'in ifade ettiği gibi iktidar alternatifi olmak istiyorsa, bunlar çok sağlıklı değerlendirmeler. Umarım seçim sathı mailinde eski alışkanlıklar depreşmez. ** O belge kamuoyuna açıklanacak mı? CHP liderinin medya ile ilgili şikâyetleri bunlarla sınırlı değildi. Sık sık "Bu konuları yazmıyorsunuz", "Bunları neden manşet yapmıyorsunuz" gibi sitemlerde bulundu. Kılıçdaroğlu, Türkiye'de medya özgürlüğünün iktidar baskısı altında olduğunu iddia etti. İktidarın ihale imkânlarını kullanarak ve baskı uygulayarak medyanın özgür yayın yapmasının önünü kestiğini ileri sürdü. Bu yöndeki iddialarını Batılı muhataplarına da aktardığını kaydetti. Sözlerini delillendirmek için de "Bekir Çoşkun'un kovulmasını" örnek gösterdi. "Çayırhan Termik Santrali kömür ihalesini" atılma nedeni olarak açıkladı. Nasıl bir bağlantı olduğuna ise açıklık getirmedi. İsteyene belgeyi verebileceğini söyledi. Hatta hemen orada sorumlulara "Yarın fakslayın" talimatı verdi. Ancak dün akşam saatlerine kadar o belge bize ulaşmadı. Ankara'daki arkadaşlarımız aradığında da "Bir kez daha teyit almamız gerek" şeklinde özür beyan edildi. Belge gazetecilerle paylaşılırsa Kemal Bey'in toplantıda dile getirdiği en önemli iddia aydınlık kazanacaktır. Ancak bütün bu açıklamalar Kemal Bey'in medyaya yönelik önyargılarını da ortaya koyuyor. CHP medya açılımında başarılı olmak istiyorsa, medyayı subjektif kriterler üzerinden ayrıma tabi tutmaktan vazgeçmeli. ** Kafa karışıklığı neden kaynaklanıyor Kılıçdaroğlu, CHP'nin kamuoyundaki algı sorununun üzerinde durdu. "Üniversitelerde başörtüsü sorununun çözülmesini savunuyoruz ama biz suçlanıyoruz" diyor. Haklı olabilir. Ama başörtüsü sorununa çözümü savunurken, "paket yapalım" şartı getirmek ya da "Kamuda yasak koyarsanız destekleriz" demek bu kafa karışıklığını besliyor. Yani bir yönüyle CHP'nin ters yönde açıklamaları buna neden oluyor. Bunun en canlı örneği toplantı masasında yaşandı. Kemal Bey, Köşk'te verilen eşli resepsiyona katılıp katılmayacağını net sözlerle açıklamaktan kaçındı. Oysa aynı gün Meclis Grup Başkan Vekili Muharrem İnce, başörtüsü nedeniyle protesto edeceklerini beyan etmişti. Bir karmaşa söz konusuysa bundan kim sorumlu? Kemal Bey'in bir diğer sorununun da bazı meselelere yaklaşımında aşırı basitleştirme olduğu görülüyor. Mesela, "İstihdamın arttığı yerlerde, evet oylarının arttığını tespit ettik" sözü gerçekçi bir tespit. Ama CHP'nin "genel af" vaadine rağmen Diyarbakır'da AK Parti desteğinin artmasına ilişkin analizi aynı kıvamda değil. "Başbakan eski hapishaneyi yıkıp yenisini yapma sözü verdi ve oylarını artırdı" demek, esas nedenleri göz ardı etmek olur. Bu kadar basitleştirme muhalefet dili olarak cazip gözükse de seçmeni ikna etmede yetersiz kalır. Hatta yanlış sonuçlar verir. CHP'nin her şeye rağmen referandumdan dersler çıkarmaya çalışması siyasi geleceği adına çok olumlu. Umarım bu dersler genel seçimlerin kutuplaşma yerine hizmet ve proje yarışı şeklinde geçmesi sonucunu doğurur.
<< Önceki Haber CHP'nin medya açılımı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER