Kılıçdaroğlu lokomotif mi, vagon mu olacak?


CHP'li Muharrem İnce'nin '29 Ekim resepsiyonuna katılmayacağız' açıklamasını Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'na rağmen yaptığı çok geçmeden anlaşıldı. Kılıçdaroğlu, İnce'yi, 'Henüz karar vermedik, daha 15 gün var.' diyerek tekzip etti. Kılıçdaroğlu'nun tepkisi üzerine Muharrem İnce 'biz' kelimesini 'ben'e çevirdi ve 'Resepsiyona katılmayacağım.' dedi. Hiçbir milletvekilinin resepsiyonlara katılma mecburiyeti yok. 29 Ekim günü İnce'nin Çankaya'daki yokluğu bir eksiklik değil. Kendisi söylemese, farkına varan bile olmaz. Cumhurbaşkanı'nın davetine ister icabet eder, ister etmez, kendi bileceği iş. Geçmiş yıllardan biliyoruz ki her davet edilen milletvekili gelmeyecek... İnce'nin Meclis'te ilk söylediği kendisinin değil, kurumsal olarak CHP'nin katılmayacağıydı... Daha o gün üslubundan, sözlerinin satır aralarından parti görüşünü seslendirmediği, farklı amaç güttüğü sezilmişti. Amaç belliydi; Cumhurbaşkanı Gül'le ilişkileri sağlıklı zemine taşıyan Kemal Kılıçdaroğlu'nu bloke etmek... İnce'nin sözleri, parti içi demokrasi kültürüyle açıklanamaz. Hiçbir parti yöneticisi, parti organlarında alınmayan bir kararı partinin politikası gibi aksettiremez. Bu her partide sorun olur. İnce'nin çıkışının CHP'de probleme işaret ettiği çok açık... Davetiye gün yüzüne çıkardı. Kılıçdaroğlu'nun ezberleri bozan yeni yaklaşımlarına karşı direnç var. İnce tek başına değil, onun gibi düşünen başkalarının olduğu biliniyor. 'Bütün bunlar Önder Sav'ın hamlesi' iddiaları yabana atılmamalı. İnce'nin açıklamalarının 'bir organize iş' olma ihtimali çok yüksek. Peki, 29 Ekim'de CHP ne yapacak? Kemal Kılıçdaroğlu, parti içindeki engelleri aşabilecek mi? Eğer genel başkanlıktan liderliğe terfi edecekse Önder Sav'ı, Muharrem İnce'yi aşmaktan başka çaresi yok. Partinin vagonu mu, yoksa lokomotifi mi olacak? Vereceği karar bunu belirleyecek. Liderlik serüveni açısından kritik bir noktada...Dengeleri gözetmek bir yere kadar tolere edilebilir. Parti içi hiziplerin sürüklediği bir genel başkan görüntüsü hem kendisini hem de CHP'yi bitirir. Genel başkan koltuğuna oturanların parti içi rüzgârlarla sağa sola savrulma lüksü yok. 29 Ekim resepsiyonu aynı zamanda Kılıçdaroğlu'nun liderlik sınavı... Türban sözlerinin samimiyeti açısından da imtihan... Üniversitelerde türban sorununun çözülmesini isteyen bir parti, türbanı gerekçe göstererek Çankaya'yı boykot edebilir mi? Kesinlikle hayır. Aksi halde kendini inkar eder ve bütün inandırıcılığını yitirir. 'Türbanı, başörtüsünü problem olmaktan çıkarmak istiyoruz' sözleri boşluğa düşer. Resepsiyon 'Çankaya veya Abdullah Gül sorunu' olmaktan çıktı, CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu problemine dönüştü. Olumlu veya olumsuz karar Çankaya açısından değil, CHP ve Kılıçdaroğlu açısından yorumlanacak. Kılıçdaroğlu, CHP'nin lokomotifi olmalı, vagonu değil. Muharrem İnce'ye aldırmadan, parti içinden yükselen itirazlara kulaklarını tıkayarak 29 Ekim resepsiyonuna mutlaka katılmalı. Yoksa değil liderliği genel başkanlığı bile tartışmalı hale gelir. Ve CHP 'genel başkanın değil, Meclis grup başkan vekilinin sözlerinin geçerli olduğu bir parti' olur. Eski katı politikalar CHP'yi iktidar hedefinin çok uzağına düşürdü. Solun toplam oyu yüzde 35'lerden 20'lere kadar geriledi. Toplumun yönünü doğru okuyamayan bir partinin daha da gerilemesi mukadder... Eğer CHP eski katı ideolojik çizgisine dönerse yarın varlığını sürdürme riskiyle karşı karşıya kalır. Yüzde 20 de hayal olur. Devleti kuran partiden, milletin tasfiye ettiği parti haline gelir. Bu topraklarda başörtüsü veya türban karşıtlığıyla siyaset yapılamaz. Kılıçdaroğlu, CHP'nin katı politikalarını esneterek bu gerçeklerin farkında olduğunu hissettirdi. Bir arayış içinde olduğu açıkça görülüyor. İstanbul'da dün iki toplantı yaptı. Kemal Derviş'le görüştü. Yeni ufuklara açılabilmesi için öncelikle 'İnce' tuzakları boşa çıkarmalı. Resepsiyon, Kemal Kılıçdaroğlu için büyük sınav...
<< Önceki Haber Kılıçdaroğlu lokomotif mi, vagon mu olacak? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER