Ottoman forever


Aslında “Ebediyyen Osmanlı” diye atacakdım başlığı ama sonra, gençlerin de anlaması için “günümüz Türkçesi”ni tercîh etdim. “Osmanlı”ya dâir bir husûsa değinmek istiyorum: Bahis mevzuu evvelsi gün başlayan “Muhteşem Yüzyıl” dizisi. Seyretmediğim ve etmeyeceğim için ticârî yâhut artistik başarısı üzerime vazîfe değil. İçindeki objektif târihî hatâları ise uzmanlar zâten çarşaf çarşaf saydılar. Fakat mesele bunlar değil. Mesele netîceten ister istemez ticârî amaçlı bir tv dizisinin daha başlamadan “millî” (!) bir haysiyet konusu hâline dönüştürülmesi ve üstelik Bülent Arınç gibi son zamanlarda ciddî duruşuyla prestij kazanmaya devâm eden bir politikacının bile balıklama bu itişkakışın içine dalması. Bu bana 1970’lerde “Eurovision” adlı pespâye müzik yarışmasının, içine bakanların da katıldığı bir “millî dâvâ” (!) hâline getirilmesini hatırlatdı. 35 yıldır bir arpa boyu yol gitmişiz! Hanımlar, Beyler! Edebî ve sinematografik eserler “târih araştırması” değildir! Târihe “sadâkat” arayan, önce “sadâkat” kavramının tam bir târîfini yapdıkdan sonra târih okur! Aslında düzinelerce misâl verebilirim ama sevâbına bir tekini zikredeyim: Bakınız, Baba Alexandre Dumas’nın (18021870) en meşhur romanlarından biri “Le Viconte de Bragelonne ou l’homme au masque de fer” (Bragelonne Vikontu yâhut Demir Maskeli Adam) adlı eserdir. “Üç Silahşorlar” (Les trois Mousquetaires, aslında Üç Tüfengendâz) adlı romanın devâmının devâmıdır. Devâmı “Vingt ans après” (Yirmi Yıl Sonra). Bu bahsetdiğim hikâye 1929’dan bu yana defâlarca ve hep “Demir Maskeli Adam” adıyla beyazperdeye aktarılmışdır. En son rejisör Randall Wallace tarafından 1998’de. Bu versiyonda XIV. Louis (16381715) Leonardo di Caprio tarafından canlandırılırken Athos, Porthos, Aramis ve d’Artagnan’ı ise Gabriel Byrne, Jeremy Irons, John Malkowich ve Gérard Depardieu oynamışlardır. Daha önceki versiyonlarda da tahrîfât boldur ama bu sefer Amerikalılar işi öylesine azıtmışlardır ki Kıral XIV. Louis ile muhayyel ikiz kardeşi Demir Maskeli Adam’ı d’Artagnan’ın Kıraliçe Avusturyalı Anna (Anne d’Autriche)’den gayrımeşrû çocukları olarak gösterme zırvalığından bile ürkmemişlerdir. Bunun üzerineyse ne Fransa ayağa kalkmış ne de Rejisör’e ölüm tehdidleri yağmışdır. Kimi “Hıyar Amerikalılar!” diye omuz silkip geçmiş kimi de parayı bastırıp filmi seyretmişdir. İşin garibi bu ikiz kardeş hikâyesi sâhiden bir esrarlı noktadır ve Dumas onu romanında kullanmışdır. Ama aslında “demir”den değil “kadife”den bir maske varmış o son derece saygı gören mahbûsun yüzünde. Yâni o da işi kendine göre değiştirmiş. Aslında d’Artagnan diye bir teğmen de yaşamış ve Dumas onun hâtırâtından da yararlanmış ama sâdece bir nüve hâlinde. Baba Dumas ne derdi, bilir misiniz: “Târih benim pelerinimi asdığım bir kancadır!” Onun için siz siz olunuz, Fâtih’e bilek saati taktıranı yâhut Abdülhamîd’i cep telefonuyla konuşturanı dahî görseniz afallamayınız! Beğenmediğiniz diziyi de izlemeyin, a şaşkın ördekler! Osmanlı daha bitmedi! Bende Osmanlı bitmez!!!

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER