Kalkınma amaç değil araçtır


Başbakan Tayyip Erdoğan, 1994 yılında, henüz İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı iken, "Demokrasi amaç değil, araçtır" dediği zaman, demokrasinin insanlığın mutluluğu ve esenliği için bir araç olduğunu anlatmak istiyordu. Ama sözleri çarpıtıldı ve demokrasiyi iktidara geldikten sonra ortadan kaldırılacak bir araç olarak gördüğüne dair kötü niyetli yorumlar ortalığı kapladı. Oysa evet birçok yanlış ve hataları var, ama bu ülkede hiçbir başbakan Erdoğan kadar demokrasinin gelişmesine hizmet etmedi. Erdoğan geçenlerde 1994'te söylediklerini tekrarladı: "Demokrasi bir amaç değildir, demokrasi bir araçtır. Tüm yönetim şekilleri, buna din de dâhil, hepsi tek amaca hizmet ederler o da insanın saadeti, refahı ve mutluluğudur." (İzmir, 6 Mart) Başbakan'a yerden göğe kadar hak veriyorum. Ama ona bir hatırlatma yapmak istiyorum: Kalkınma da tıpkı (demokrasi ve din gibi) "insanın saadeti, refahı ve mutluluğu" için bir araçtır. Eğer kalkınma uğruna, daha fazla elektrik enerjisi üretmek için doğal çevreyi tahrip eder, insan sağlığını hiçe sayarsanız, insanın "saadeti, refahı ve mutluluğu"na büyük zarar verirsiniz. 2023 yılında Türkiye'yi en büyük 10 ekonomi içine sokmak iddiası peşinde bu cennet ülkeyi şimdi Japonya'nın, dün Ukrayna'nın olduğu gibi yaşanmaz bir yer haline getirmeyi, insanları can derdine düşürmeyi göze alırsanız, dini inançlarınıza da aykırı bir iş yapıyor, günah işliyor olursunuz. Nükleer santralların arzettiği riskler, asla iddia ettiğiniz gibi, mutfaktaki tüp gazın, bilgisayar kullanmanın, televizyon izlemenin arzettiği risklere benzemez. Otomobil kazasına, uçak düşmesine de hiç benzemez. İnsan bunları sizin ağzınızdan duyduğuna üzülüyor. Çünkü Türkiye Başbakanının ya nükleer enerjinin sorunları hakkında hiçbir bilgisi olmadığı ya da bunlara bilerek göz yumduğu izlenimi doğuyor. Sayın Başbakan, hiçbir yatırım, hele bizim gibi bir deprem ülkesinde, nükleer enerji santralı kurmak kadar riskli değildir. Fukuşima santralında meydana gelen kazanın Japonya'nın başına açtığı faciaya bir bakın. Olmaz denen kaza yine oldu. Santral kontrolden çıktı. Çevreye yayılan radyasyon giderek yükseliyor. Milyonlarca insan giderek daha uzaklara taşınıyor. Radyasyon Pasifik'e bulaştı, Tokyo'nun musluk suyuna kadar uzandı. Hemen değil ama yıllar içinde binlerce, on binlerce insan aşırı dozda radyasyona maruz kaldıkları için kanser ve benzer hastalıklardan ölecek. Fukuşima'da yaşananların benzeri ABD'de Three Mile Island, Ukrayna'da Çernobil santrallarında da yaşandı. Dünyadaki 440 nükleer santraldan 3'ünde en korkulan cinsten kaza meydana geldi. Hiçbir güvenlik önleminin, kazaları önleyecek kadar güvenli olamayacağı görüldü. Santrallarda meydana gelen, çoğu kamuoyundan gizlenen, daha küçük çaplı kazaların sözünü dahi etmiyoruz. Üstelik dikkate alınması gereken yalnızca santralların işletilmeleri sırasında arzettiği tehlikeler değil. Nükleer santrallardan çıkan, binlerce yıl süreyle saklanması gereken, tüketilmiş yakıtların ne yapılacağı sorusuna cevap bulunamadı. Çare bulunamadığı için, bunlar havuzlarda bekletiliyor. Japonya'da giderek kötüleyen nükleer krizin en endişe verici yönü tüketilmiş yakıt havuzundan yükselmesi beklenen radyoaktif bulutlar. Sadece ABD'de nükleer santrallardan çıkan, ne yapılacağı bilinmeyen, 70 bin ton tüketilmiş yakıt var. Siz tüketilmiş yakıtları ne yapacağınızı biliyor musunuz? Sadece nükleer enerji lobicilerini değil, nükleer enerjinin risklerini bilenleri de dinleyin, çevreci hareketin söylediklerine (onları "çevreci tipler" diye aşağılamadan) kulak verin. Unutmayın ki, her şeyde amaç "insanlığın saadeti, refahı ve mutluluğu" olduğuna göre, nükleer enerji konusu sadece teknik değil, ahlaki bir sorundur da. Bakın Japonya Başbakanı gözleri yaşlı, halkından özür diliyor... "Benden sonra tufan" demeyin, hiçbir Türkiye başbakanının onun düştüğü duruma düşmesine gidebilecek yolu açmayın.
<< Önceki Haber Kalkınma amaç değil araçtır Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER