'Kanal İstanbul'a bu açıdan da bakın


Başbakan Erdoğan'ın geçen gün açıkladığı Kanal İstanbul projesi her zamanki gibi "içe dönük" biçimde tartışılmaya başlandı. Kemal Kılıçdaroğlu her zamanki komikliği ile "Bu projede insan yok" dedi. (Bu kafayla faraza mesela baraj yapmak imkânsız; ha babam para basıp insanlara dağıtırsın.) Solcu mimar ve mühendisler yine gerici bakış açılarıyla hafriyat sırasında çıkacak toprağı hesapladı. "Yapan sen değilsen, yapana çamur at..." ekolünden gelen siyasetçiler ise, "Bu fikir daha önce ileri sürülmüştü" dedi. (Geçerken not: Aynı politikacıların, "Bunların hepsi 1908-1918 döneminde tartışılmıştı, Atatürk'ün getirdiği hiçbir yenilik yok" diyerek cumhuriyete ve inkılaplara dudak büktüğünü ben hiç duymadım.) *** Evet, öyle ya da böyle, 'Kanal İstanbul' tartışılıyor ama övenler de, yerenler de aynı "ulusal perspektifi" kullanıyor. Halbuki küresel boyutta bir mesele ile karşı karşıyayız. Bu kadar büyük bir proje... Dünyaya yön veren güçlerin ve bilhassa bölgemizdeki aktörlerin pozisyonu hesaba katılmadan, bırakın gerçekleştirilmeyi, dile dahi getirilmez. Proje açıklanır açıklanmaz, bazı çevrelerin "Montrö Antlaşması ne olacak..." demesi boşuna değildi. (Onlar taş koymak için bunu yapıyor ama önemli değil.) 1936'da İsviçre'nin Montreux (Montrö) kentinde imzalanan ve Boğazların uluslararası statüsünü belirleyen anlaşma, Kanal'la birlikte gözden geçirilecektir. *** Sorunun yerel boyutu hepimizin malumu: Bilhassa İstanbul Boğazı petrol boru hattına dönmüş durumda. Günde 2 milyon ton ham petrol ve türevleri buradan geçiyor. (Çanakkale Boğazı da öyle ama o hiç olmazsa daha geniş.) Dünyanın dört bir yanından tanker kazası haberleri gelirken, güzelim Boğaz ve çevresinde yaşayanlar için kaygılanmamak mümkün mü? Tehlike kapıda: Son yıllarda Boğaz'da meydana gelen 11-12 kaza, küçük çaplı oldukları için bir felakete yol açmadı. Ama biz 1979'da Haydarpaşa açıklarında patlayan Rumen tankeri Independenta'yı asla unutmamalıyız. Hatırlıyorum: İstanbul havaya uçtu sanmıştık. Civar semtlerde kırılmadık cam kalmamıştı. Düşünün ki şimdiki tankerler ondan çok daha büyük. *** Ancak sorun "insan-çevre" kaygısından ibaret değil. Olayın bir de küresel ekonomi boyutu var: Boğaz aynı zamanda "darboğaz" durumunda... Kaza tehlikesine karşı alınan tedbirler, tanker trafiğini yavaşlatıyor. Bu yavaşlama, başta Ruslarınki olmak üzere Boğaz üzerinden petrol ve doğalgaz taşıyan 20 şirket açısından "para kaybı" anlamına geliyor. Dün "Kanal'ı Ruslar mı yapacak?" diye bir haber vardı: Geçen yıl Rus ve İtalyan firmalarıyla bu proje konuşuluyor. Hatta çeşitli avantajlar karşılığında Rusların, Kanal'ı bedavaya yapma olasılığı beliriyor. *** Olay ortada: 'Kanal İstanbul' sadece İstanbul Boğazı'nı "kurtarma" değil, aynı zamanda denizlerdeki enerji hatlarını "ferahlatma" projesi. O halde... 1) Kanal projesi için "çılgın" sıfatını kullanmak, olayın farklı yönlerini kavramamak anlamına gelir. Önümüzde gayet "normal" bir proje durmakta... 2) "Ulusal" değil, "global" bir proje bu... (Kanal'a "CebeliTayyip" diyenlere küresel işaretler yapabilirsiniz.) 3) Eğer zaman içinde benzeri bir "darboğaz" Çanakkale'de meydana gelirse, bir kanal da Gelibolu yarımadasının en ince yerine açılabilir. 4) Her projenin muhalifleri vardır. Kanal'ı engellemek ya da geciktirmek isteyen uluslararası güçler olacaktır. Peki, bunun için kullanacakları "araç" ne olur dersiniz?
<< Önceki Haber 'Kanal İstanbul'a bu açıdan da bakın Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER