Sana bi çakarım


Hanımefendi, kocasının her haline kefil... “Çok sakindir” diyor... “Hiç ağzını bozmaz” diyor, “Sükûnetiyle insanı çıldırtır” diyor. Hiç ağzını bozmayan değerli Kılıçdaroğlu’muz, meğer mutfak işlerinde pek beceriksizmiş. Yemek yapamazmış mesela... Sadece yumurta kırabilirmiş. Birkaç kez salata yapmaya yeltenmiş ama hepsi bu... Evde kimse yokken, “yoğurt ve ekmeğe” yumulurmuş... Başka özelliklerini de sıralıyor hanımefendi: Çok çalışkanmış. Evini ihmal derecesine vardırırmış bu çalışkanlığı... Nitekim, Kemal Bey de, Erdoğan’a cevap verirken, bu çalışkanlığının altını çiziyordu: “Ben üç bin kişi arasında başarılı oldum, hesap uzmanlığı sınavını kazandım. Recep Bey bu sınavı kazanabilir mi?” Hanımefendi, yoğurt ekmekle nefsini körelten Kemal Bey’in iyi beslenmediği görüşünde. Hırçınlığının nedeni bu olabilir mi? Hayır, hiç hırçın değilmiş... Öyle iyi, öyle sakin, öyle munis bir insanmış ki... Çok sinirlendiği zamanlar olurmuş ama bunu belli etmezmiş... Bu halini susarak, “suskunluğuyla” karşısındaki insanı çatlatarak geçiştirirmiş. Ancak onu çok iyi tanıyanlar, “Hah, Kemal Bey burada çok sinirlendi” diyebilirmiş. Naif bir insanmış da aynı zamanda. Maviyi çok severmiş. Hesap uzmanı olduğu halde evdeki hesaplara karışmazmış. Uyumluymuş... Bu satırları okuyunca (Akşam gazetesinin, Sevim Kılıçdaroğlu’yla yaptığı röportajdan söz ediyorum) gerçeklik duygumu bir kez daha kaybettim. Hangisi sahici Kemal Bey? Miting meydanlarında “Kalpazan”, “adam ol”, “kıvırma Recep”, angus sığırı”, “deli”, “akbaba”, “Statükocunun Allah’ı” diye şarlayan siyasetçi Kemal Bey mi, yoksa sükûnetiyle bir derviş portresi çizen aile babası Kemal Bey mi? Bence hanımefendi taraf tutuyor. Beyidir, kocasıdır, helallisidir, hatta yakın akrabasıdır, elbette taraf tutacaktır, halk arasındaki deyimle “ayranım ekşi” demeyecektir ama en azından objektiflik kriterlerine uygun birkaç şey söyleyebilir, “Siyaset onu yıprattı, çok çalışıyor, çok yoruluyor, bu yüzden hırçın tavırlar sergiliyor” diyebilir... Demiyor... Bilakis, rakipleri suçluyor. Mesela, Başbakan Erdoğan’ın “Alevilik” vurgusunu hiç hoş karşılamamış... “Kemal Bey nasıl yanıt verebilir ki buna?” diyor. Bence de “Alevilik” vurgusu hoş değil. Buna verilebilecek bir yanıt yok... Fakat, “yetiştiğine dalar da, yetişemediğine pabucunu fırlatır” deyişine uygun bir görüntü sergileyen, her şeye cevap veren, şallak mallak her konuya dalan, herkese laf yetiştiren Kemal Bey “Alevlik” meselesini niye susarak geçiştiriyor, anlamıyorum. Pekâlâ çıkıp, “Kürt ve Aleviyim, ne var bunda?” diyebilir. Demiyor. Bir de tutup Horasan’dan, şurdan burdan Sünni ve Türkmen geçmişi uyduruyor kendisine... Hanımefendiye, “Ana... a... a...” ifadesini de sormuşlar... “Dil sürçmesiydi” diyor, “Hiç kötü sözünü duymadım. Sadece evde değil, hiç kimseye karşı kötü sözünü duymadım. O yapıda bir insan değil. Hatta ben, küfretmesini bilmez diye düşünüyorum...” Diyorum ya, beyidir, helallisidir, taraf tutacaktır... Ama ben değerli Kemal Bey’in bir gün zıvanadan çıkıp, “Sana bi çakarım, iki seksen uzanırsın” demesinden korkuyorum. Bunu diyecektir. Az kaldı...

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER