BDP ne yapmalı?


Ellerine kına sürerek toprağa gömdüm” diyor Nezahat Anne. BDP’nin yemeğinde karşımda oturuyor. “Halkımız”, “vatan”, “millet”, “welat” gibi “yüce” kavramlar, onun acısı karşısında önemini yitiriyor. “Asker”, “polis”, “PKK’lı” gibi etiketler de toprağa verilenin bir ailenin evladı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Geldiğimiz aşamada hükümet, yarayı kanatan askeri operasyonları engelleyemediği gibi, bir de muhayyel milliyetçi oylar uğruna kötü bir dil kullanıyor. Ama benim konum BDP ve onun sorumluluğu. *** BDP ne yapmalı ve ne yapıyor? Öncelikle gerçek bir siyasi aktör olmalı. “Biz PKK’ya silah bırak demeyi ahlaki bulmuyoruz” mantığının ötesine geçmeli. Reşit bir siyasi aktör olmaya çalışmalı. Eğer olamıyorsa, örneğin “silahlı mücadele miadını doldurmuştur” dedikten sonra paylanıp, bu sözler ona yutturuluyorsa, başka konuda da büyük laflar etmemeli. Diline dikkat etmeli. Genç ve dinamik bir tabanı var ve bu ona ilave bir sorumluluk yüklüyor. Ama gelin görün ki, Öcalan ve Karayılan’ın dili bile bazen onlarınkine göre daha ılımlı kalıyor. “Devletle olmuyorsa, halkımız kendi demokrasisinin kuracak ve kendi kurduğu bu sistem içinde yaşamasını bilecek kadar örgütlüdür” demek, başka zaman istediğiniz kadar “üniter yapı”dan bahsedin, bu aslında sizin “kerhen” bir beraberlik içinde olduğunuzu gösterir. “Kasımpaşa kriterlerini uygularım diyorsan biz de sana Cudi’nin kriterlerini uygularız” demek de, silaha atıfla müzakere sürecini zehirler. AK Parti’yi “düşman” değil, “siyasi rakip” olarak görmeli. “Devlet çözüm istiyor, AKP engelliyor” demek, “ben olağanüstü basiretsizim” demektir. Bu sorunun devletle değil toplumla çözüleceği ve onun en büyük aktörü olan AK Parti’yi atlayarak çözüm bulmanın mümkün olmadığı anlaşılmalı. CHP’deki değişim iddiasını meydan desteği vererek ödüllendirmek doğru; ama bu onları, akıl ve ilke dışı bir “anti-AKP Koalisyonu”na götürmemeli. Marjinal Türk soluyla ilişkinin onu Türkiye partisi yapmadığını görmeli. BDP öteden beri Türk solunun pek çok hastalığını bünyesinde taşıyor. Kitleselleştikçe azalsa da bu sorun devam ediyor. HAKPAR ve KADEP’le kurduğu ilişki önemli ve değerli; ama marjinal Türk solunun Kemalist, Stalinist ve milliyetçi özü, onu siyaseten zehirliyor. Diyarbakır’da BDP’nin “Anayasa Çalıştayı”ndan bir sahne. Anayasada yargı erkinin nasıl düzenlenmesi gerektiği konuşuluyor. Türk solundan biri “halk mahkemeleri olmalı” diyor. Yücel Sayman Hoca, anlamadığından veya mahsustan soruyor: “Jüri sistemini mi kastediyorsunuz?” Hayır, halk mahkemesini kastediyor! Jakoben ve Kemalist olmamalı; Kürtler içinde de siyasi çoğulculuğu tanımalı. “Bizimle birlikte olmayan Kürt bize karşıdır” mantığını terk etmeli; “Kürtlerin sahibi” gibi konuşmaktan vazgeçmeli. Ezici sayısal çoğunluğa ve iradeye sahip olduğu yerlerde, başka siyasi aktörlerin varlığını kabul etmeli. “Böyle giderse, AKP de olmasa Kürdistan’da sokağa çıkamayacağız” demişti bir arkadaşım, bu kaygı giderilmeli. Farklı olanın yaşama hakkına ve ifade özgürlüğüne sahip çıkmalı. “Biz kimden gelirse gelsin şiddete karşıyız” türünden siyaseten doğrucu ayıp bir dil kullanmaktan vazgeçmeli ve maliyeti ne olursa olsun ifade özgürlüğünden yana net tavır almalı. Orhan Miroğlu, Muhsin Kızılkaya ve Şivan Perwer’in PKK tarafından tehdit edilmeleri sürecindeki utandırıcı mırıldanmalarla yetinmemeli. Bugün de Emre Uslu’nun bir gazete tarafından hedef gösterilmesi tezgahını, ona sahip çıkarak boşa çıkarmalı. Şırnak’taki öğrenci yurduna saldırı barbarlığını açıkça lanetlemeli. *** Biliyorum, pek çok yazar, bu tür tavsiye dilini şık bulmaz ve aynı sözleri “tespit” formunda söyler. Ama şimdi açık konuşmanın zamanı. BDP barışın tesisinde olağanüstü yapıcı bir rol üstlenebilir ve bize düşen de bunun için dost olarak acı söylemek. Annelerin gözüne bakabilmek için.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER