İki yanlış bir doğru etmez


Son iki gündür Rojin C. Akın ve Funda Danışman’ın yaptığı röportajlardan oluşan ‘Bildiğin Gibi Değil’ adlı kitabı okuyorum. Metis Yayınları’ndan... Kitap çocukluğu 1990’lı yıllarda Güneydoğu’da geçmiş 19 kişinin anılarından oluşuyor. Böylece sadece geçmişi değil, bugünü anlamak için de anahtar bir kitap ortaya çıkmış... Kitaba mülakat verenlerin hayatı bölgede yaşananların küçük bir kesiti aslında. Gençler devlete nasıl hınçlandıklarını, PKK’ya nasıl yaklaştıklarını örnekleriyle anlatıyorlar. Biri diyor ki “köyün boşaltılmasının sebebini hala bilmiyorum. Babam ve amcalarım hala kayıp.” Bir diğeri “beyaz Renault geldi, beni aldı götürdü” dedikten sonra gördüğü işkenceyi anlatıyor. Yürek burkan hikâyeler var kitapta. Teröristle asker arasında kalmış Çukurca var mesela. Xezek “özel timlerden ilk dayağımı yediğimde 8 yaşındaydım” diyor. 3 kardeşi örgüte katılmış... Köyünde dağa adam vermeyen hane yok neredeyse. Çukurcalı Avsiya ise evlerinin ortasına gecenin bir yarısı düşen top güllesinin yengesini nasıl paramparça ettiğini anlatıyor. Karanlık Türkiye 1990’larda tüm Türkiye bir mafya filminden çıkmış gibiydi. Adaletten siyasete her alana bir kara düzen hâkimdi. Fakat bu yılları Güneydoğu çok daha acı yaşadı. Koca bir bölge işkence, kötü muamele ve yetersizlikler içinde inledi durdu. Elbette bu durum en çok PKK’nın işine yaradı. Öcalan bir kitabında “bir müddet sonra bir şey yapmamıza gerek kalmadı. Sadece devletin yaptığı hataları izledik” diyor. Çok doğru söylüyor. PKK’nın bu kadar uzun süre yaşamasının en önemli sebebi devletin hataları oldu. ‘Derin devlet’ denilen mafya-çete karışımı yapılar saygın bir devlet gibi değil, terör örgütü gibi davrandılar. PKK’nın bitmemesinin, tam aksine kitleselleşerek ırkçı ve ayrılıkçı bir harekete dönüşmesinin en önemli sebebi bu oldu. ‘Bildiğin Gibi Değil’ adlı kitaba konu olan 19 gençte olduğu gibi pek çok Kürt gencinde öfke ve nefret birikmesine yol açan da bu hatalardı. Ne var ki haksızlık haksızlığı haklı kılmıyor. Kitaptaki gençlerin de, bugün pek çok ayrılıkçı Kürtçünün de anlamadıkları bu. Size haksızlık yapıldığında dayanamayıp siz de aynı şekilde karşılık verebilirsiniz belki. Ancak bu durumda siz de haksız olursunuz. Mesela işkencecinize işkence yaptığınızda siz de işkenceci olursunuz. Öfke ve ümitsizlik Kitapta dikkat çeken en önemli özellik öfke. Gençlerin hepsi öfkeli. En kötüsü yaşadıklarından dolayı her türlü kötülüğü yapmaya hakları olduğunu sanmaları. Bir tanesi “Batıdakiler yaşasaydı bunları, herhalde dünyayı yakarlardı” diyor. Belli ki PKK’nın da dünyayı yaktığını ve hala yakmaya devam ettiğini bilmiyor. Midyatlı, 1979 doğumlu Stilile ise “insanlar onur için dağa çıkıyor. Eğer Güneydoğu hala birçok acıyı yaşıyorsa, biz bu kadar acıyı yaşıyorsak, bu sistemin bize reva gördüğünden dolayıdır” diyor. Ona göre sanki hiç değişmez bir sistem var ve ona Kürt olduğu için sonsuza dek acı çektirecek... Kitap güzel bir empati denemesi olmuş. Kitaba röportaj verenlerin en büyük beklentisi de Batıdakilerin kendilerini anlaması, yani empati kurması. Ancak kendilerinin bu empatiyi kuramadıkları açıkça görülüyor. PKK’ya toz kondurmuyorlar örneğin. PKK hakkındaki her türlü iddiayı TC’nin kandırmacası olarak görüyorlar. Tıpkı Firdevs gibi... Bu 19 gencin sözlerindeki bir diğer üzücü yan ise umutsuzlukları. Onlara göre çözüm yok. Tek yol dağ. Şöyle diyor içlerinden biri: “Barış derken kiminle barış, ne ile barış? Kaybolan hayatları mı diriltecekler? Ya da kaybedilen babaları, umutları, ne bileyim neyi geri getirecekler? Hiçbir şeyi. Bu barış dediklerini sadece sermayenin kazanımı diye görüyorum”. Bu noktada onlara seslenmek istiyorum: “Bazı şeyler de sizin bildiğiniz gibi değil”.
<< Önceki Haber İki yanlış bir doğru etmez Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER