''Tarihi Anlatmanın En İyi Yolu Roman''

''Tarihi Anlatmanın En İyi Yolu Roman''

Ekrem Kaftan/Çiğdem Pala- Eski Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdür Yardımcısı ve araştırmacı-yazar-arşiv uzmanı Necati Gültepe, Türk milletinin tarihiyle bağının ve önünün kesik olduğunu belirterek, ''Dolayısıyla, zihni dağınıklığımız var. Biz, şu anda o tarihle önümüz ve bağımız kesik olduğumuzdan dolayı ne milletiz, ne de devletiz'' dedi. Necati Gültepe'nin, Osmanlı sarayına cariye olarak giren, 24 yaşında sarayın ve devletin tek hakimi olan Turhan Sultan'ın hayatını anlattığı ''Eve Dönmeyenler'' kitabı okuyucuyla buluştu. Gültepe, Turhan Sultan'ın yaşamından yola çıkarak, ''Can Allah'ın, mal devletin, gönül sevgilinindir'' diyerek inançları ve aşkları için yola çıkan Bacıyan-ı Rum denen savaşçı kadınlar ile çağın en gelişmiş savaş okulu Hasoda'da yetişen ''ölüm erleri''ne de yer verdiği romana ve roman-tarih ilişkisilme ilgili, AA muhabirinin sorularını cevapladı. -SORU: Neden Valide Turhan Sultan'ı yazma ihtiyacı duydunuz? -CEVAP: Tarihi anlatmanın en iyi yolu roman. Çağımızda da bir meseleyi, bir şeyi izah etmenin en iyi yolu roman ve buna bağlı olarak sinema. Roman en iyi edebi yol, bu yolu kullanmak gerekir diye düşündüm ve bunun için çalışmalara başladım. Bu çok uzun sürdü. Tarihi alt yapısı zaten 40 senedir sürüyor. İşin teknik yönüyle ilgili de 3-4 sene çalışma yaptım. Roman insanların, toplumun drama düştüğü anları anlatır. Zaten düzgün zamanları anlatan roman olmaz. O tarih olur, hikaye olur. Bu kitapta anlattığım dönem de yani 1630-1660 arası dönemde Osmanlı'nın yok olma, var olma dönemi. Çok kritik bir dönem. Bu tarihlerde de çok fazla işlenmez. Ama öyle bir kritik dönem ki, dışarıdan çok güçlü bir şekilde baskı var, içeriden müthiş bir dağılma var ve iktidar boşluğu var. Yönetecek hiç kimse yok. Çok enteresan bir durum. Fakat ben roman üzerinde çalışmaya başladığımda gördüm ki Osmanlı enteresan bir yapıya sahip, devlet ve topluluk olarak. Kendi problemlerinin çözümü, kendi içinde üretiyor. Osmanlı'nın içinde kanayan bir yara varsa, bunu iyileştirecek formasyon da kendi içinde gelişiyor. Öyle bir yapıya sahip Osmanlı. Hem toplumsal yapıyı bu şekilde kurgulamışlar hem de devleti başlangıçta kurarken bu şekilde kurgulamışlar. Bir problem çıktığı zaman onu halledecek çözüm yolları da gelişsin diye. Burada da bütün bu yaşananlar var. Sebep de şu, korkunç bir boşluk var. Yarın ne olacağı belli değil. İktidarda, sarayda sevk ve idare edecek hiç kimse kalmadı gibi gözükürken, Turhan Sultan diye genç bir kız, tek başına iktidarın başına geldiğinde yaşı 24. Dul kalmış, kocası Deli İbrahim öldürülmüş. Kendisi oğlu Sultan IV. Mehmet ile tek başına kalmış. Sarayın yüzde 70'i düşman, dışarıdaki Haçlı çevresi düşman. Kendisi 24 yaşında bir Hanım Sultan, bütün bunlarla devletin başında mücadele edecek. -SORU: Romanda, Turhan Sultan'a devlet yönetiminde destek veren Bacıyan-ı Rum'un (Anadolu Bacıları) kuruluş yıllarında var olduğunu biliyoruz. Daha sonra devam etti mi bu teşkilat? -CEVAP: Devam etmiş, şu anda da ediyor. Romandaki Suna Paşa da gerçek bir şahsiyettir. Osmanlı'nın o klasik döneminde yani 17. yüzyılın başında, bizim kronolojilere hiç girmemesine rağmen oradaki erkekler kadar, kadınların çok ciddi anlamda etkisi var. Örneğin hiç bahsi geçmez, Köprülü Mehmet Paşa'nın Sadrazam olmasını sağlayan karısıdır. -SORU: Valide Turhan Sultan, bazı kaynaklarda Rus olarak geçiyor. Siz ise onun Kıpçak Türkü olduğunu söylediniz? -CEVAP: Kıpçak kırsalında şu anki Ukrayna'da, konar göçer Türkmen grubundandır. Müslüman değil, Şaman'dır. Ama oradaki Şamanlığın İslamiyet'e çok yakın bir yapısı var. Müslümanlığa geçişi çok kolay olmuş. Oradaki adı da Tarhan. -''TARİHLE BAĞIMIZ VE ÖNÜMÜZ KESİK''- -SORU: Neden biz Turhan Sultan, Kösem Sultan, Hürrem Sultan gibi tarih sahnesinde ön plana çıkmış hanımlar başta olmak üzere, Osmanlı aile yapısındaki hanedan kadınlarını hep yabancılar teşkil eder tezini öne sürüyoruz? -CEVAP: Burada problem şu, bizim tarihle bağımız ve önümüz kesik. Çok ciddi anlamda kesilmiş. Tarihle bağımızın ve önümüzün kesik olması dolayısıyla zihni dağınıklığımız var. Biz şu anda o tarihle önümüz ve bağımız kesik olduğundan dolayı ne milletiz, ne devletiz. Bu kesiklik kapanırsa eğer millet ve devlet olabiliriz. Yoksa mümkün değil. Batının öyle değil. Batı, tarihle olan bağını devam ettirebilmek için çok ciddi tedbirler almış. Biz de tarihle bağımızı koparmak için her türlü tedbiri almışız. Örneğin Hürrem Sultan, televizyonda dizilerle biliniyor. Genel bilgi olarak, şöyle tanınıyor; Rus bir kadın, devşirme olarak gelmiş, padişahın koynuna girmiş, ortada dolaşan bir kadını anlatıyor. Gerçeği ise şu; Ebussuud Efendi Hürrem Sultan'ın cenazesini kıldırıyor. Bütün devlet erkanı, padişah, vezirler orada. Ebussuud Efendi, Osmanlı'nın en sert, en tavizsiz, en meşhur Şeyhülislamları'ndan biridir. Diyor ki Ebussuud Efendi; ''Hürrem Sultan, kazaya namazını bırakmadı, yaptığı hayır ve hasenat onu 40 kere cennete götürür''. Bu çizdiği kadın tablosunu düşünün, bir de şimdi gösterdikleri tabloyu düşünün. Tarihle bağını kesersen onu kaybedersin, kesmezsen onu dinlersin. Sen yine filmini yap, romanını yaz ama bu bağı kesme. -CARİYELERİN GÜZELLİK SIRRI DÜZENLİ SPOR- -SORU: Tarihle bağı kesme işinde suç kimindir? -CEVAP: Bir kişinin, iki kişinin, bir devrin değil, bu 300 senedir her topluluğun, her grubun, yerli-yabancı herkesin bunda payı var. Tarih bize unutturulmuş, eksik öğretilmiş. -SORU: Harem ile ilgili neden hep yanlış bilgiler var? -CEVAP: Harem'de çok ciddi bir eğitim vardır. Harem'de, şişman kadın yoktur, çok enteresandır. Ben merak ettim neden şişman kadın yok diye? Saray defterlerini araştırdım ve gördüm ki, Harem'deki bütün kadınların günlük eğitimleri var. Spor yapıyorlar, aletli ve aletsiz. Çok ciddi anlamda spor eğitimleri var 2-3 saat. Adam Paris'te oturmuş, Harem'i yazmış, süt banyoları yaptırmış. ''Hangi havuz, göster'' diyeceksin? -SORU: Bu kadar uydurma romanlar ile tarih kitapları, neden devlet tarafından okutulsun? -CEVAP: Bağ kesilince, devletin de bağı kesildi. Bu tarih öyle bir şey ki, eğer akış devam etmiyorsa, senin devletin de çok ciddi anlamda sorguya tabi tutuyor. ''Var mı yok mu? Ne yapıyor? Nasıldır?'' Sormak lazım. Çünkü devlet kurumlardan ibarettir. Kurumlar tarihi akış içindeki milletin yatkınlıklarına ve yapısına uygun seyrederler. Vakıflar, adalet, eğitim, askeri...Biz devletin bir eğitim politikası olduğunu zannederiz, yoktur. Devletin bir adalet politikası olduğunu zannederiz, Osmanlı'da çok ciddi anlamda vardı, bizde yok. En sağlam kurum asker bilirdik. Askerliği çok ciddi anlamda kurumlaşmış bilirdik, maalesef yokmuş. -SORU: Bu askerin olmamasının, Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasıyla ilgisi var mı? -CEVAP: Tabii ki var. Tarihin, kesintiye uğramasıyla ilgisi var. Senin tarihinde hatalar yapılabilir ama sen bu bağı kesersen... Yeniçeri Ocağı çok iyidir, kaldırılabilir, büyük hatadır. Geç kalınmıştır, erken kaldırılabilir, bunlar önemli değil. Tarihi akış içinde yüz türlü hata olabilir. Ama senin tarihi zihniyetin kesintiye uğramadıysa, bu hata olarak işlenir. Ama Osmanlı diye bir devleti yok sayarsan, aradan çıkartırsan, kendi 600 senelik tarihini Göktürkler ile ilintilendirirsen, oturacağın hiç bir yer yoktur. Eğer tarih ile bağlantı kesikse, senin ülkende yayınlanan romanların hiç biri roman değildir, sosyolojinin hiç biri sosyoloji değildir, psikolojinin hiç biri psikoloji değildir. Çünkü romanın ana kaynağı insandır. Sen tarihle bağını kestiğin için senin insanının tanımı yoktur. Sen kimi tanımlıyorsun, batının tanımladığı adamı taklit ediyorsun. Batı diyor ki; ''Kadın şudur'', sen de diyorsun ki; ''Hatice hanım çıktı, şöyle yürüdü''. Onu taklit ediyorsun, halbuki Hatice hanımın onunla hiç alakası yok. -''KADINI YOK SAYDIĞIN ZAMAN...''- -SORU: Osmanlı insanı tipi, bugün bize anlatılan insan tipi değil midir? -CEVAP: Hiç ilgisi yok. Çünkü bize anlatılmıyor ki. Batının çizdiği insan anlatılıyor, benim insanım katiyen anlatılmıyor. ''Eve Dönmeyenler'' romanında işlenen bir kadın var. Osmanlı'yı anlatan 3-5 tane roman var. O romanlarda anlatılan kadınları hatırlayın. O kadınlar ile bunun hiç alakası yok. Doğrusu bu ama. Yoksa kadını yok saydığın zaman, 600 sene bu devletin çok güçlü bir şekilde devam etme imkanı var mı? -SORU: Romanda, Akkoyunlular hanedanından savaşmak için yaşadığı yerden yola çıkan ve bir daha eve dönmeyen 200 kişilik bir gruptan bahsediyorsunuz. Bu olay gerçek midir? -CEVAP: Otlukbeli Savaşı'nda Fatih Sultan Mehmet yani Osmanlı ordusu, ilk defa top kullanıyor. Doğu toplumlarında daha doğrusu Akkoyunlular, Karakoyunlular daha doğrusu o bölgedeki Türk devletlerinde top bulunmuyor. Çok iyi silahşörler, sipahiler ama ateşli silah henüz intikal etmemiş, ok-yay devri. O tarihten sonra da Akkoyunlu Uzun Hasan'ın oğlu Göde Ahmet Fatih'e sığınmış. Akkoyunlular büyük çapta Osmanlı'ya intikal etmiş. Yıllarca dağda bayırda kalmışlar, zaman zaman Osmanlı'ya geçmişler veya eşkıyalığa devam etmişler. -SORU: Akkoyunlular devlet için mi çalışıyorlar, eşkıyalık mı yapıyorlar? -CEVAP: Osmanlı'ya intikal edenler, Osmanlı için çalışmaya başlamışlar. Bir kısmı da etmemiş. Onlarca grup var Anadolu'da o dönem. -SORU: Roman'ın önemli kahramanlarından Devletyar, tarihi bir şahsiyet midir? Padişah annesi ile Devletyar'ın aşk hikayesini roman okunsun diye mi yaptınız yoksa gerçek midir? -CEVAP: İsmi Devletyar değildir ama Akkoyunlu şehzadeleri, Osmanlı'nın hizmetine girmişler. Padişah annesi ile Devletyar'ın aşk hikayesi, tamamen romandır. Gerçek ile roman arasında çok ince bir çizgi vardır. Turhan Sultan'ın 24 yaşında dul kalması, devletin başına geçmesi, çökmek üzere olan devleti ayağa kaldırıp Viyana kuşatmasına göndermesi, 56 yaşında ölene kadar Valide Sultan olması gerçektir. Bu şekilde özellikle Osmanlı kurumlarının desteğini görmesi de gerçektir, gerisi romandır. -İSTANBUL'UN DEHLİZLERİ- -SORU: Romanda, Sultan IV. Mehmet ve annesi Valide Turhan Sultan'ın özellikle ayaklanma sırasında Topkapı Sarayı'ndan çıkmak için kullandığını anlattığınız dehlizler gerçekten var mı? -CEVAP: İstanbul'un yer altı dehlizleri, geçitleri ve menfezleri, romanda anlatılanın 5 katıdır. Bizans döneminde de Osmanlı döneminde de kullanılmıştır. Şu anda hali hazırda Topkapı Sarayı'ndan üniversitenin altına, oradan da Aksaray'a, Süleymaniye'ye, Galata'dan, Haliç'in altından geçen onlarca dehliz var. Bir kısmı kapatılmış, bir kısmı biliniyor. Bilinen askeri istihbaratça biliniyor. Devletin bildikleri de var bilmedikleri de var. Yer altında ciddi anlamda geçit ve menfez yerleri var. -SORU: Bu kitapta ne kadar gerçek tarih var? -CEVAP: Ben hiç uydurmaya kalkmadım, sadece o tarihi gölgenin etrafındaki közleri, döküntüleri aldım, heykeltıraş gibi ortaya bu roman çıktı. Bu zaten var. Osmanlı'da yaşayan hadise bu. (ÇİĞ-KAF-ZG)14.09.2011 09:53:26
<< Önceki Haber ''Tarihi Anlatmanın En İyi Yolu Roman'' Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER