Gençlerimize neler oluyor?

Araştırmacı-Yazar Mehmet Ünal, Eğitim Sorunu'nu masaya yatırdı....

Gençlerimize neler oluyor?

Gençlerimize Neler Oluyor ve Eğitim Sorunu Ülkemiz maarifinde bir takım sorunlar yaşadığımız muhakkak. Bunların en önemlisi, eğitim gören gençlerimizin gördüklerini veya okuyup çalıştıklarını çok çabuk unutmaları geliyor. Genel olarak bir hafıza problemi var yani. Hani öğretmen arkadaşların en çok yakındıkları konulardan bir tanesidir. Genellikle şöyle dert yanarlar: “Ya hu o kadar tekrar ettim size bu konuyu, daha geçen ders anlattım, ne kadar çabuk unutuyorsunuz” veya ders esnasında birkaç dakika önce söylenmiş bir konuyu yine aynı ders içerisinde tekrar sorguladığınızda çok da fazla bir cevab-ı sevap alamazlar. Aslında bunun altında yatan temel sebep gençlerimizdeki hafıza veya unutkanlık sorunudur. Tabii ki bunu tetikleyen yan sebepler de yok değil. Öğrencinin derse ya da konuya olan ilgisi, bizzat müfredatın içeriği, öğretmenin sunumu gibi ama asıl problem bu değildir. Hafıza ya da unutkanlık sorunu aslında sadece eğitim gören gençlerimizle alakalı olan bir sorun da değildir. Çoğumuz, akşam ne yediğimi bile hatırlamıyorum, gibi nice sözler söyleriz veya söylemişizdir. Ama burada asıl mevzu eğitim ve dolayısıyla öğrencilerimiz olduğu için meseleyi onlar üzerinden ele alacağız. Ben burada ilahiyatçı bir eğitimci olarak modern hafıza tekniklerinden falan bahsetmeyeceğim. Ama yanlış anlaşılmasın, o tür tekniklere de karşı değilim. Zaten temel mesele onların bilinip bilinmemesi değildir. Her şeyden önce ilim bir nurdur, ışıktır. İnsanı insan yapar ve kemalat-ı insaniyeye çıkartır. Yol gösterir ve insanı, hem kendinin hem de kâinatın sırlarını keşfetmeye yöneltir. İnsan ilim ile kendisini ve çevresini tanır. Kendisini tanıyan insan ise kendisiyle barışık insan demektir ve böyle kimseler, özellikle gençler, hem kendilerine hem de çevrelerine faydalı birer birey olurlar. İlmin en önemli amacı ise insanın, sanatkârını tanımasıdır. Sahibini bilmesidir. İnsan, kâinatın ve kendisinin sırlarını keşfettikçe onları bu şekilde mükemmel olarak Yapan, Kuran ve İşleten’i merak eder. Yani, Halık, Musavvir ve Hâkim’ini arar ve sorgular. Kimyanın bileşenleri, fiziğin kanunları, biyolojinin sırları, tarihin ibretleri ve daha nice dersler bize aslında kendimizi ve kâinatı tanıma adına çok şeyler öğretir ve bu öğrenimin sonucunda kişi marifet kazanır ve doğru yola yönelir. İşte ilim, kişiyi böyle doğruya götürücü bir ışık ve nurdur. İlmin bu fonksiyonunu eda edebilmesi ise ilme karşı, yani o nura karşı duyulması gereken saygı ile doğru orantılıdır. Bu saygı her şeyden önce gençlerimizin helal-haram bilinciyle yetiştirilmesine bağlıdır. Çünkü insanı doğruya iletici mahiyette bir nur veya ışık olan ilim, etrafı, düşüncesi, kalbi, aklı ve bazen bütün maddi-manevi azalarıyla harama batmış ve haramla iştigal eden kimsenin içerisinde kalmaz, hafızasına girmez ve onu doğruya iletmez. Çünkü girmesi, olması gereken yerde, aslında olmaması gereken bir sürü haram ve levsiyyat bulunmaktadır. Yani diğer bir tabirle, hard diske benzetebileceğimiz hafıza gereksiz ve haram bir sürü bilgi yığını, duygu ve hayallerle doludur. “Temiz” ve “ışık” olan ilmi oraya yerleştirmek ise her şeyden önce hafızaya format atmaya bağlıdır. İmam Şafii hocası Vaki’’ye hafızasının zayıflığından dert yanar ve şöyle der: “Vaki’’ye hafızamın zayıflığını şikâyet ettim, Beni, masivayı terke irşat etti, Bana, Allah’ın ilminin bir nur olduğunu ve Bu nurun asileri hidayet etmeyeceğini söyledi.” Evet, hele günümüzde gençlerimizin hafızasını dersleri veya ilimden başka her şey meşgul etmektedir. Her yer, sokaklar, mektep, çarşı-pazar ve hatta evlerinin veya yatak odalarının içine kadar levsiyyat, günah ve haramlarla dopdoludur. Cismaniyet ve özellikle cinsel hayat tamamen ön plandadır. Gözler bakmaması gereken şeylere bakmakta, kulaklar dinlememesi gereken şeyleri dinlemekte, diller konuşmaması gereken bir sürü malayani sözler ve küfürler sarf etmekte ve tabi ki bunlarla doğru orantılı olarak duygular, düşlünceler başkalaşmakta ve bunları devamlı kayıt altına alan şuur ve hafıza da tüm bunlarla meşgul olmakta, kirlenmektedir. Hal böyle olunca da bu kadar müsvedde veya çöplük hard diskten, hafızadan temizlenmediği sürece öğretmenlerin veya eğitimcilerin vermek istediği dersler veya konular gençlerimizin akıl ve kalplerinde makes bulmamakta, hemen unutulmakta, bir kulaktan girip diğerinden çıkmaktadır. Peki, ne yapılmalıdır? Bu sıkıntıya nasıl bir çözüm bulunmalıdır? Her şeyden önce, nüfusunun büyük bir çoğunluğu gençlerden oluşan insanımıza helal-haram mefhumu çok güzel işlenmelidir. Okullarımızın mimarisi buna göre tasarlanmalı ve öğrencilerimizin tedrisat gördükleri çevre buna göre ayarlanmalıdır. Öğrencilerimizin kalp ve kafaları mümkün olduğunca bu tür kirlenmelerden uzak tutulmaya çalışılmalıdır. Bu tabi ki sadece okul ile de olacak bir iş değildir. Bu konuda okul ve aile işbirliği yapmalı, okul ve çevresi bu meseleye dikkat ederken okul dışında öğrencilerin nerede neler yaptıkları da aileler tarafından kontrol edilmeli, yalandan, küfürlü konuşmalardan, evde televizyon ve hele hele internet kirliliğinden mümkün olduğunca gençlerimiz uzak tutulmaya gayret edilmelidir. İlmin gayesi, nereden geldim, niçin geldim ve nereye gidiyorum, sorularının cevaplarına matuf bir şekilde belirlenmeli ve gayesizlikten dolayı sokaklarda, bar ve kafelerde, internette ve eğlence merkezlerinde, çarşı, pazarlarda ne aradığını bile bilmeden dolaşan gençliğimize ilimden, öğrenimden asıl maksadın ne olduğu çok iyi şekilde belletilmelidir. Hâsılı, ideoloji eğitimi değil gerçekler, doğrular gençliğimize öğretilmeli ve belki de tüm bir eğitim müfredatımız, din eğitimi de dâhil olmak üzere, buna göre tekrardan gözden geçirilmelidir. Maarifimizdeki bu sorunlara, böyle temelden çözüm odaklı yaklaşılmadığı sürece ister 4+4+4 olsun ister başka formüller olsun, hiçbirisi eğitimden beklenen asıl gayeye ulaşmaya yetmeyecek ve öğretilen her şey, gençlerimizin bir kulağından girip diğerinden çıkacaktır. Bunun sonucunda da, Allah korusun, daha birçok gencecik fidanlarımız büyüyüp güzel meyveler vermeye vakit bulamadan, ya bir facebook chat’i sonunda ya da fani aşkların peşinde, birbirlerini bıçaklayarak, pompalı tüfeklerle kurşunlayarak, hem kendilerinin hem de aileleriyle birlikte belki de tüm vatanın geleceğini tehlikeye atacaklar, dünyalarıyla birlikte ahiret hayatlarını kaybedeceklerdir. Mehmet Ünal Araştırmacı yazar [email protected]
<< Önceki Haber Gençlerimize neler oluyor? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER