Elveda ya Ramazan!

Edebiyatımızın usta kalemi Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 100 yıl önce İkdam Gazetesi’nde Ramazan’ın son günlerindeki hissiyatını kaleme almıştı.

SHABER3.COM

Yakup Kadri Karaosmanoğlunun Ramazan’ın son günlerindeki hissiyatını kaleme aldığı yazısının üzerinden bir asır geçmiş.. Ancak bugün de benzer hissiyatlar yaşanıyor İslam Aleminde ve Türkiye'de .

Elveda ya Ramazan! 

Vakıa bir zamanlar salih, abit Müslüman evlerinde ramazanın son günleri bir hastanın sekerât demleri kadar elemli idi.
Herkeste sanki aile rüesasından biri ölüm döşeğine yatmış gibi bir his hasıl olurdu. Teneffüs edilen havada mukaddem bir yaz kokusu sezilirdi. Ve camilere gidilip ağlanırdı. Oraları hüzün ile taşan gönüllerin alabildiğine boşandığı yerlerdi.
Hiç unutmam bir gün (Ramazan’ın sonlarına doğru idi) evimizin yakınında bir küçük camiye gitmiştik. Beyaz sakallı küçücük bir ihtiyar hoca vaaz ediyordu. Cemaat çok değildi. Fakat kürsünün etrafı pek samimi bir halka ile çevrilmişti.
Beyaz sakallı hoca diyordu ki: Ey din kardeşlerim! Ramazan-ı şerifin sonlarına eriyoruz. Mübarek ay bizi terk edip gidiyor. Fakat bana öyle geliyor ki, o bu yıl bizden küskün ve muğber, gücenmiş olarak ayrılıyor.
Zira bu yıl geçen yıllardan daha çok günah işledik.
Gelecek yıl günahlarımız daha ziyade artacak. Zira devirler değişiyor. Devirlerle beraber gönüllerde değişiyor. Git gide hepimizden Allah korkusu kalkıyor. Peygamberin emrine itaat azalıyor. Bir takım bidatler eski adetlerin yerini tutuyor.
Ahkam-ı Kur’aniye yerine bir takım batıl kitaplara itikat ediliyor. Gençlerimizde ulü’l-emre itaat kalmadı. Büyüklerimizin kalbinde doğruluk ve samimiyetten, şefkat ve merhametten eser yoktur.

Ey din kardeşlerim, günahlarımız başımızdan aştı.
Mübarek ayın huzur-ı Rab’de bizim için şefaate yüzü kalmadı.  Ve cemaatten bir ihtiyar başını iki elleri arasına almış hıçkırarak ağlıyordu.  Beni de uhrevi bir korku ile karışık derin bir hüzün aldı. Ahdettim ki ömrümün sonuna kadar Allah’ın emirlerine itaat edeceğim.
Fakat çocukluğumdaki ahdlerin birçoğu gibi bunu da tutmadım. Sıtmalı gençlik rüzgarı, devrin girdaplarıyla karışarak bende iyi, masum ne varsa götürdü. Ben derken biliniz ki mensup olduğum neslin namına söz söylüyorum. Bu neslin hiçbir şeye itikadı yoktu ve ihtirası sonsuz idi.
Mihver-i hareketi ya bir kin, ya bir arzu idi. Kalbi genişlemiş bir mideye benzerdi. Ne verseniz doymayacak gibiydi. Fakat ilk lokmada tıkanırdı. Kendinden önceki nesle karşı insafsız ve hakaret ediciydi.Babamız lakırdı söylerken kahkahalarla gülmeyi zekamızın hakkı zannederdik.
Ve henüz on sekiz yaşında iken validemize bir çocuk muamelesi ederdik. Dini hayata karşı lakaytlığı ise şerefli bir şey sanırdık. ‘Namaz kılmayı bilmiyoruz’ demeyi alimane bir söz, alenen oruç yemeyi kahramanane bir hareket sayardik.
Validemizin bir kese içinde baş ucumuza astığı Kur’an-ı Kerim’i yerinden indirip ve kılıfından çıkarıp alelade kitapların arasına sokmayı en asri ve en asil ve en zarif hareketlerden sayardık. Yegane inandığımız, yegane hürmet ettiğimiz şey asırdı, asrın ilmi terakkiyatı idi.
Birbirimizi ikide bir “20. asırdayız! Düşününüz efendim 20. asır!” derdik. Bu asır bizi aldattı ve ramazan ayları bizlere küstü. Şimdi ne yapmalı? Nereye gitmeli?

Dün gece odamın penceresinden minarelerdeki “elveda” seslerini dinlerken birdenbire çocukluğumun ramazanına gittim
Son vaazı dinlediğim günden bu son ramazana kadar geçen zaman zarfında dünyaya ve ahirete layık ne yaptık? Diye sordum Arkamızda bıraktığımız bu uzun yolda şüpheden, tereddütten, yeis ve elemden, tatmin edilmemiş iştahlardan ve bir sürü küfür ve günahlardan başka ne var?
Yüksek, asil ve ulvi sıfatlarına müstahak nasıl bir eser bıraktık? Bugüne kadar bütün ömrümüzün hulasa-i manası hep şür ve şüriş, yani şamata, hep fitne ve nifak değil midir?

Elveda ey ramazan, elveda! Asır bizi aldattı, sen bize küstün. Halimiz ne olacak?
Nerede şifa, nerede gufran bulacağız? Bu yıl milyonlarca Müslümanın gözlerinden çeşmelerden akan sular gibi yaşlar boşanıyor. Senelerden beri çeşmelerden akan sular gibi Müslümanın damarlarından oluk oluk kanlar aktı. Bu yaşlar, bu kanlar günahlarımızı silmeye kafi gelir mi?
Bu serzenişler bitmeyecek. Sonraki yüzyıla bakalım kim yapacak?

Yakup kadri karaosmanoglu
14 haziran 1920
Ikdam gazetesi
ÖNE ÇIKAN HABERLER