Bu ateşi söndürün artık !

Acı haber hep Hakkâ-ri'den Şırnak'tan, Doğudan geliyordu. Oysa acının Doğu'su Batı'sı yoktu. Türkiye'nin dört bir tarafında yaşayan şehit annelerin kültürleri, dilleri farklı olsa da birleştikleri ortak bir nokta var: 'Evlat acısı.'

Bu ateşi söndürün artık !

Doğu ve Güneydoğu'da görüştüğümüz; "Allah verdi, Allah aldı." diyecek kadar mütevekkil Kürt ve Arap annelerin dileği ise aynı: "Bu ateşe bir su dökün artık." Bir odaya girmek ne zaman zordur? İçeride bir şehit annesi olduğu zaman... Böyle odalar loş ve sessizdir, beyaz yazmalı kadınlar başka hiçbir vakit böyle suskun ve kederli oturmazlar. Bir el, onu gösterir nazikçe, 'şehidin annesi' diye fısıldar başka bir ses... Yerde oturan en kederli ve en suskun kadın şehidin annesidir. Bitkin ama mağrur görünen kadın... En büyük oğlunu daha üç gün önce toprağa vermiş ve o günden bugüne acıdan mı, sabırdan mı büyüdükçe büyümüş... Adı Medine Aksoy... Diyarbakır'ın Ergani ilçesine bağlı Ziyaret köyünde bulduk onu. Sessiz, yarı karanlık odalardan birinde, duvara sırtını dayamış, dimdik oturuyordu. Yalnız değildi, köyden ve civar köylerden hatta uzak yakın şehirlerden gelen akraba kadınlar bir koltuk değneği, yaslanacak bir omuz, bir teselli cümlesi gibi yanına dizilmiş duruyordu. Yaklaştık, sarılıp kucaklaştık, televizyon haberlerinde 'Kürtçe ağıtlar yaktı.' denilen kadın bu işte, bir elimiz onun elinde, sormak lazım; ama nasıl? Sekiz oğlundan en büyüğünü yitirdi, biliyoruz. 20 yaşındaki Zülküf'ü... Ergani'de makamı bulunan Zülküf Peygamber'e hürmeten konmuş bir isim... Teyzesi Zeliha, 'Yokluk içinde büyütmüşlerdi." diyor. "Hatta askere de domates toplamak için gittikleri Ege'den uğurlamışlardı." Mevsimlik işçi olarak gittiği Manisa'dan askere gönderilmiş bir delikanlı. Önce Manisa Kırkağaç sonra Elazığ Karakoçan... "Görmeye gitmiştik." diyor anne çok az bildiği Türkçeyle; "Elazığ'da keyfi iyiydi, kilo almış, yakışıklı olmuştu. Bir komutan vardı orada, bizimle çok ilgilendi, dedi ki 'İyi baktık oğlunuza, bakın nasıl kilo aldı.'" En son ne zaman konuşmuştunuz?" diye soruyoruz. "Vefatından üç gün önce." diyor "Beni teselli etti, korkma dedi, operasyona gitmiyoruz. Askerliğinin bitmesine dört ay vardı. İzin kullanmadığı için bir ayını saymıyordu. 'Üç ay sonra geliyorum, bana bir kız bul, demişti yavrum. " Anne murat almadan giden oğluna yanıyor şimdi ama elden ne gelir! "Ben bittim, başka analar bitmesin." diyor kederle, "Bu ateşe bir su dökün.". Erkekler dışarıda Diyarbakır Müftüsü Ali Melek'i dinliyor. Şehitlik makamından söz ediyor müftü, kardeşlik duygusundan, birlik ve beraberlikten. Gelip gidenler, teselli edici sohbetler, sık sık okunan Fatihalar babayı rahatlatıyor. "Yedi oğlum var geride, yedisi de vatana kurban." diyor. Şenköy'ün de altı şehidi var Bir gün sonra, Mardin Midyat'a bağlı Şenköy beldesinde yine bir yas evindeyiz... Bir ateş topu havada patlamış, köy şehir ayırt etmeden, Türk, Kürt, Arap demeden her evin içine bir kıvılcım fırlatmış sanki. Şenköy'ün altı şehidi var, en yenisi 21 yaşındaki Salih Albayrak... 10 kardeşin ortancası, 1.90 boyunda babayiğit bir delikanlı. Diyorlar ki, onun cesareti bir hafta önce 37 eri ölümden kurtardı. Asker üniformasıyla içeri sızmayı ve öğlen yemeği için toplanmış askerleri öldürmeyi planlayan teröristleri kapı girişinde fark eden Salih, cesareti dilden dile dolaşacak gerçek bir kahraman artık. Şehit Salih'in annesini görmek istiyoruz ama artık öğrendik, yas evlerinde şehidin annesine ulaşmak için dışarıda toplanmış beylerin yanında biraz oturmak, topluca okunan Fatihalara âmin demek ve babaya başsağlığı dilemek gerekir. Sonra, odayı gösterirler, "Buyurun ama anneyi yormayın lütfen!" Asya anne Lübnan asıllı, ağzı dualı biri. "Ne söyleyeyim?" diyor. "Allah bizi cennette onunla buluştursun. O en yüksek mertebeye erişti. Allah verdi, Allah aldı. Başka ne söyleyeyim?" Oğluyla her gün telefonlaştığını duyunca, soruyoruz, "Ne konuşuyordunuz, ortamın tehlikeli olduğundan söz etmiş miydi hiç?" "Hiçbir şey söylemedi." diyor anne, "Sadece bizi soruyordu. Köyde ne var ne yok merak ediyordu. Hasat zamanıdır şimdi, kimin ekini biçildi, kimin daha işi var... Ama gitti işte, daha gelmez. Benim ocağım yandı, başka ocaklar yanmasın. Türkiye'ye barış gelsin, huzur gelsin. Ben ağladım, başka analar ağlamasın." Binlerce yıldır Türk, Kürt, Süryani, Yezidi ile bir arada mutlu mesut yaşayan Arap asıllı bu aile, biraz da şaşkın aslında. Hem anne hem baba hem de amca, "Bizim bir düşmanımız yoktu." diyor. İşin doğrusu, birlikte yaşamanın sırrını çözmüş bu insanlar için terör aklın alacağı bir iş değil. Taziye evinde de zaten, Türk, Kürt, Süryani, Yezidi yan yana oturuyor. "O zaman" diyorlar, "Bu teröristler olsa olsa dış güçlerdir. Bu topraklarda yaşıyor olamazlar." Diyarbakır, Mardin, Siirt... Diyorlar ki: "Bu bölgede hangi kapıyı çalsanız yüreği yanık bir anne bulursunuz." Eski Siirt'in Conkbayırı Mahallesi'nde mesela, bir kapının ziline dokunalım. Kimi buluruz sizce burada? Aktütün Karakolu baskınında şehit düşen Davut İlbaş'ın annesini, eşini ve hiçbir şeyden habersiz oynayan üç küçük çocuğunu... Anne Duri İlbaş; "Benim oğlum gittikten sonra ne desem boş." diyor. "Onun çocuklarını gördükçe bu acıyı unutmam mümkün değil." Televizyonda şehit haberlerini izlerken çok üzülürmüş ama bu kadar büyük bir acı olduğunu bilmezmiş. Şimdi sürekli dua ediyormuş, bu ateşe bir su dökülsün ve hainlerin elleri kırılsın diye... "Ateş düştüğü yeri yakar." diyoruz gayriihtiyari hep... Anneyle aramızda tercümanlık yapan Hakan duraksıyor biraz, "Kürtçede tam karşılığı yok; ama yine de çevireyim." diyor. Anne öyle bir söz söylüyor ki kaç şehit annesiyle konuşursak konuşalım, bu acıyı anlayamayacağımıza iman ediyoruz: " Benim ciğerimin yanında ateş ne ki! Bizimki gitti, Allah hiçbir Müslüman'ın oğlunu götürmesin." Aynı mahallede bir başka şehit annesi daha "Hiçbir Müslüman'ın oğlu ölmesin." diyor. En büyük oğlu Şaban'ı 1993 yılında kaybeden Azize anne bu davanın Kürt davası değil Ermeni davası olduğunu düşünüyor. Mahallede kapı kapı dolaşıp çoluk çocuk yaşlı genç herkesi zorla miting alanına sürükleyenlerin kendi kapısına gelmiyor oluşundan da bir hayli memnun; "Buraya gelemezler, bu evden bir şehit çıktı. Devlet de bizi yalnız bırakmadı, kömürümüz giyeceğimiz çok şükür geliyor." diyor. Oğlu şehit düşeli hayli yıl olmuş ama Azize annenin yüzündeki keder silinmemiş. Evlat acısı küllenir mi? Gelini, evlenip İstanbul'a gitmişse ve iki torununun yüzünü görmek hayal olmuşsa hele... Keder için sebep mi lazım? Köyü yakılmış, çocuklarını toparlayıp can havliyle kendini şehre atmış ve hep fakirlik içinde yaşamış; ama yine de 'Çok şükür' demeyi bilmiş bir kadındır Azize... Azize anne suskun bir kadın, o Türkçe bilse ya da biz Kürtçe bilsek neler konuşacağız; ama bir duruştan, bakıştan, halden tavırdan nice anlamlar devşirmek zorundayız bugün. Bu annelerin, konuşmaktan korktuğunu da hesaba katmalı. Bizden sonra kapılarını başkaları çalabilir, tehditler, küfürler havada uçuşabilir. Bu mümkün. Neyse ki Bitlis'in Güroymak ilçesine bağlı Günkırı beldesinde acısını dile dökebilen bir anneyle tanışıyoruz. 1989 yılında Şırnak Gabar'da şehit olan Piyade Komando Ahmet Soyalan'ın annesi Raziye teyze de tıpkı Azize gibi Türkçe bilmiyor. Bugüne kadar 116 şehit veren Bitlis'in ilk şehidi olan oğluna ağıtları Kürtçe yakmış, yakmaya da devam ediyor. Dokuz çocuğunun hepsini de evlendirip, meslek sahibi yapan bu acılı anne, barış ve kardeşlik ortamının tesisi için 9 evladını daha şehit vermeye hazır olduğunu haykırıyor. Dimdik durmaya çalışan bu metanetli anne terörün bitmesi ve akan kanların durmasını isterken ağlamamak için sürekli yutkunuyor. Susup bir nefes aldıktan sonra devam ettiği sözlerine barış mesajları ekliyor: "Bu cennet vatanda birlikte yaşamamızı kaldıramayanlar kardeşliğimize balta vurmaya çalışıyor. Eğitimin olmadığı yerde cahillik, cahilliğin olduğu yerde ise her şey vardır." Kürtlerin terörist olmadığını defalarca dile getiren ve bazı Kürtlerin örgüt tarafından kullanıldığına inanan Raziye teyzenin annelere de bir çift sözü var: "Allah zulmü kabul etmez. Hepimiz kardeşiz, barış istiyoruz. Yüz yıllar boyunca Kürt Türk ayrımı yapmaksızın birbirimizden kız alıp kız verdik. Bu konuda annelere büyük görevler düşüyor. Evlatlarını vatanlarına hayırlı evlatlar olarak yetiştirsinler. Başka insanların onları kandırıp, kullanmalarına izin vermesinler." Oğlunun resmine sıkı sıkı sarılan acılı anne "Bir annenin daha yüreğine kor ateşlerin düşmesine tahammülümüz kalmadı." derken baştan beri tutmaya çalıştığı gözyaşlarına artık hâkim olamıyor. Kelime dağarcığımız böyle bir anneyi teselli edecek sözlerden yoksun ne yazık ki! Katkıda bulunanlar: Ahmet Dabbanoğlu, Ahmet Bedir, Tayfur Demir, Metin Erol, Hakan Okay *** Ayrım yok, acımız aynı! Güroymak şehitlerinden biri de Diyarbakır Lice'de şehit olan Fevzi Güngör... Annesi Matlube, evinin balkonundan oğlunun mezarını seyretmekle teselli buluyor ama bir yandan da acısını sürekli taze tutuyor. "Her gece uykudan kalkıp ağlıyorum. Bu acı dinmiyor." diyen anne, oğlunun, gazetelerde 'dağda öldü' şeklinde yansıtılmasına çok üzülmüş: "Bu zulmü Allah kabul etmez. Kendilerini Kürtlerin kurtarıcıları olarak görenler rant peşinde. Bizler tek toplumuz, Kürt-Türk ayrımı olmadı aramızda, bundan sonra da olmayacak. Devlet bizim başımızın tacı. Hiç kimsenin devletimizi yıkmaya, kardeşliğimizi bozmaya gücü yetmeyecek." Dildeki Kürt başkadır, kalpteki hayâ başkadır Çavuş Zabit Özdemir terhisine 45 gün kala şehit olduktan sonra Kıymet annenin dişleri bir bir dökülmüş. Kıymet Anne, Kürt'le vatan düşmanının birbirinden çok iyi ayrılması gerektiğini çok güzel bir sözle özetliyor: "Dildeki Kürt başkadır, kalpteki hayâlık başkadır." Allah korkusu olanın vatanına ihanet etmeyeceğini söylüyor. Kürt annelere de çok görev düştüğünü dile getiren acılı anne, "Kürt anneler çocuklarına sahip çıksın. Biz eteğimize dikeriz çocuklarımızı. Düşmanımızı çok iyi tanımamız lazım." ifadelerini kullanıyor. Benim çocuğum gitse PKK'ya karışsaydı ne yapabilirdim? Elazığ'ın yüreği geniş şehit annelerinden biri de Güler Çakıcı. Bordo bereli olan oğlu Ebubekir Çakıcı 1995 yılında Akçadağ Malatya arası düşen uçakta şehit olmuş. Ebubekir doğmadan önce 5 kurban kesen aile, oğullarını vatana kurban etmişler. Güler anneyi bugünlerde en çok üzen şey ise oğlunun şehit olduğu kazaya Ergenekon adının karışması. Ağlamadığı günün olmadığını söyleyen Güler anne kardeşi kardeşe vurduranları Allah'a havale ediyor ama artık anaların ağlamasını da istemiyor. Şehit annesi komşularıyla ilişkilerinin daha iyi olması için Kürtçe öğrenmeye bile çalışmış. O, teröristlerin de bir annesi olduğunun unutulmaması gerektiğini düşünenlerden. Türk'ün de Kürt'ün de aynı vatanın evlatları olduğunu ifade eden şehit annesi büyük yüreklilikle "Benim çocuğum gitse PKK'lı olsaydı ne yapabilirdim? Onların da anneleri acılıdır. O da evladına yanıyordur. İki kardeşten biri şehit bir terörist oluyor. Biz şehit oldu diye gururlanıyoruz ama terörist anneleri bir şey diyemiyor. Öldü diyor. Hiçbir anne evladına dağa çık terörist ol demez. Bunu birileri artık durdursun. Evlatlar ölmesin." diyor. *** Oğluma ağlayamıyorum bile Elazığ'ın Mağden ilçesinde yaşayan Ezime Topçu'nun oğlu ise Bitlis'te şehit olmuş. 19 yıl önce şehit olan Feyzi Topçu'nun terhisine sadece 20 gün varmış. Zaza kökenli olan Ezime Hanım, oğlunun acısı yüzünden kanser olan eşini de kaybetmiş. Bugün ikinci oğlu da askerde olan şehit annesi sabahlara kadar uyuyamadığını söylüyor. Ezime anne oğlu şehit olduktan 3 yıl sonra taziyeye gittiği Diyarbakır'da enteresan bir hadise yaşamış. Gittiği evde acısından ağlayan Ezime Hanım'ın yanına bir kadın yaklaşır. Kadın çevresindekilere onun neden bu kadar ağladığını sorar. 'Oğlu şehittir.' cevabını alan kadın Ezime teyzenin kulağına eğilir şöyle der: "Kızım sen ağlayabilirsin ama benim oğlum terörist öldü. Zorunlu gittim, cesedini getirdim. Vatan haini oldu. Ağlayamadım bile. Allah'a şükür biz Müslüman'ız ama oğlum nasıl böyle oldu anlamadım. Ben okumaya gönderdim dağa çıkmış. Elimden geleni yaptım ama kim kandırdı bilmiyorum." Teröristlerin de annesinin acı çektiğini söyleyen Ezime anne "O anne ne yapsın?" diyor ve hiçbir annenin artık ağlamasını istemiyor. *** 20 yaşında Şehit düşen Zülküf Aksoy'un kabri Diyarbakır'ın Ergani ilçesine bağlı Ziyaret Köyü'nde. Zülküf, yokluk içinde büyümüş hatta askere de domates toplamak için gittikleri Ege'den uğurlanmıştı. *** Şehit Zülküf Aksoy'un annesi Medine Hanım (solda) *** Şehit Davut İlbaş'ın kızı Beyza *** Şehit Salih Albayrak'ın annesi Asya Hanım (sağda) ve babaannesi *** Şehit Davut İlbaş'ın annesi Duri Hanım
<< Önceki Haber Bu ateşi söndürün artık ! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER