F. Koru Bilderberg'e neden gitti?

Hayatımın çeşitli dönemlerinde tartışma merkezi haline geldiğim hatırlıyorum, bazılarını sizler de hatırlayabilirsiniz.

F. Koru Bilderberg'e neden gitti?

Gazetecilik bu, birinin nasırına basmadan yapılmaz, x; basılan nası ise, malum, ses çıkarır... Biriyle kalem tokuşturursun, sesi dört bir yandan duyulur... Müsaadenizle buraya kaydetmek istediğim bir yeni durum bu yaşımda karşıma çıktı: Bu yılın Bilderberg toplantısına davet edildim, gazeteler günler ve günler boyu hakkımda yazılar yazdı, televizyonlar program yaptı. Hem de ben sustuğum halde... İlk haber Sabah gazetesinde çıktı. Metehan Demir imzasıyla yapyımlanan haberde, "Büyük sürpriz: Fehmi Koru esrarengiz Bilderberg toplantısına mı katılacak? sorusu gündeme taşıyordu. Ardından, Milliyet gazetesi, "Ankara Kulisi" sütununda. "Bilderberg mi değişti, yoksa Fehmi Koru mu?" sorusunu başlığa taşıyan bir uzun değerlendirme yazısı ile arkadan yetişti. Zaman gazesi ise, pazar eki Turkuaz'da çıkan "Bab-ı Ali'de Bilderberg bahisleri" yazısı ile kervana katılmakta gecikmedi. Başka gazetelerde de irili ufaklı benzer haberler yer aldı. Bab-ı Ali konuyu gerçekten ciddiye almış ve beklyordu. Hergün bir yayın kuruluşundan gelen görüş açıklama çağrılarına, Sabah, Milliyet ve Zaman'a verdiğim cevabı hatırlıyordum: "Çağrılacağım benim de kulağıma geldi, ama henüz davetiye almadım..." BU BENİM KADERİM Bir keresinde, Hikmet Çetin "ziyaret eden ilk dışişleri bakanı" ünvanını kazanacağı İsrail gezisine çıkarken uçağında taşıdığı üç gazeteciden biri olarak beni de yanına almıştı. İlk defa Kudüs'ü de görecektim ve çok heyecanlıydım; okuyanlar heyecanımın ordana yazdığım yazılar a da yansıdığını hatırlayacaklardır. Ziyaretin ikinci günü basın merkezine indiğimde hayatımın ilginç sürprizlerinden biriyhle karşılaştım: Hürriyet gazetesi, Hikmet Çetin'i bir tarafa bırakmış "O da İsrail'de" diye beni haber yapmıştı... İLGİNİN SEBEBİ NE OLA? Bana bu kaderin yakıştırılmasının sebebi, bazı medya yöneticilerinin, beni, kendime biçtiğim rolden daha farklı bir yere yerleştirmesi olabilir. Ben kendime hep "gazeteci" olarak bildim; o sebeple de yalnız "ziyaret eden ilk dışişleri bakanı" ile değil, "ilk başbakan" ve "ilk cumhurbaşkanı" ile de İsrail'e gitmekte hiçbir sakınca görmedim. O ülkeye yaptığım ziyaretler, benim İsrail hükümetinin uyguladığı yanlış politikaları eleştirmeme engel değil ki... Üstelik, daha önce yazdıklarımın doğruluğunu test etmeme yaradı o ziyaretler; sonraki yazılarımı daha "bilerek" yazmama da yyardım etti. Bilderberg'e gitmek farklı mı? Gazetelerde okudukları haberlerden etkilenerek heyecan içerisinde "Doğru mu?" sorusunu iletenler çıktığına göre, Bilderberg'e katılmamı mahzurlu gören sevenlerim olduğunu düşünüyorum. Bir okur, cep telefonuma gönderdiği mesajda İnternet'ten ulaşılabilen "Bildenber-karşıtı" bir video adresini duyurdu bana. Benim de izlediğim bir internet sitesi "Gitsin mi gitmesin mi?" anketi düzenledi okurları arasında. ("Gitsin" diyenlerin oranı yüzde 55 çıktı.) Belki inanmayacaksınız, ama ben yine de yazayım: Katılma davetini aldığımdan bu satırları yazdığım şu saate kadar, "Acaba gitmeyeyim mi?" hissi bir an bile içimden geçmedi. Ne tereddüdü, çok heyecanlandım bile... Gazetelerde çıkan haber ve değerlendirmelerin beni davet edenleri caydıracağı endişesini uzun süre içimden atamadım. Hiç değilse bazı yayınların ya beni ya da Bilderberg'i vazgeeçirme amaçlı olduğunu bugün de düşünüyorum. Son ana kadar "Ya cayarlarsa" diye içim içimi yedi. "Dışarıdan" mı tercih edersiniz, yoksa "içeriden" mi olsun? Bugüne kadar Bilderberg konulu sayısız yazı yazdım. Milliyet bunlardan 34'üne ulaşmış. Her yazım gibi Bilderberg ile ilgili olarak da olağanüstü titiz araştırmalardan sonra kaleme aldım. Dışarıdan bir insan ne kadar iyi bilirse o kadar iyi biliyordum Bilderberg'i. Her yıl Bilderberg zamanı (mayıs ve haziran ayları) toplantının nerede yapılacağını öğrenmeye çalıştım, toplantı sonrası da kimlerin katıldığını ve neler konuşulduğunu sizlere aktardım. Tabii hep "Dışarıdan"... "Katılır mısınız?" daveti, bugüne kadar "dışarıdan" izledğim bir grubun çalışmalarını "içeriden" görüp müşahede etme imkanı demet benim için... "Hayır, gelmiyorum" demek, "Benim önyargılarım bana yeter, gözlem ihtiyacım yok" anlamı taşımaz mı? Gözüne at gözlüğü takılmış önyargılarının esiri biri olmaktan hayat boyu kaçındım ben. Bilderberg'e davet edilmeyi kendim için bir "zafer" olarak görmekten daha çok, toplantıya katılmayı okurlarıma karşı yerine getirilmesi gereken bir görev telakki ettim. Benim birincil görevim, bildiklerimin, gördüklerimin, okuduklarımın muhassılasını okurlarla paylaşmak çünkü... Aslında eline kalem alan herkesin, gazetecinin, yazarın, programcının ilk görevi bu değil midir? ŞİFRELERİ KIRMAK... Bilderberg'e katıldım, Bilderbergçiler'le üç gün ve üç gece geçirdim; şimdi kendimi daha yetkin hissediyorum. Bugüne kadar konuyla ilgili yazdıklarım olaya dışarıdan bir bakıştı; bundan sonra Bilderberg ile ilgili yazacaklarım toplantılara katılmış birinin gözlemleri olacak... Bunu hafife almayın. Bilderberg tarihinde, katılanlardan yalnızca bir kişi, İngiliz politikacı Denis Haley, bir gazeteciye toplantılarla ilgili geniş açıklama yapmıştı... Son iki yıldır Türkiye'den katılanlar televizyon ekranları ve gazete köşelerinde bazı ayrınltılara giriyorlar... Daha önce katılan bir meslektaş, "Senin çağrılmanın zamanı gelmişti" dedi bana; artık ne demekse... Bir başka katılımcı, "Döndüğünde şifreleri kırmanı bekliyoruz" diye fısıldadı kulağıma. Toplantıdan ayrılırken, bir katılımcı, "Ne olur, dönünce, petrol fiyatlarını on yıl için belirlediğimizi yaz da fayakamız artsın" dedi gülerek... "Şifre kırmak... Komplo teorileri... Ne oluyoruz?" şaşkınlığına düşmeyin sakın. Bilderberg'e gittim ben Kanarya Sevenler Derneğinin yıllık toplantısına değil... Fehmi Koru / Yeni Şafak / 13.06.2006
<< Önceki Haber F. Koru Bilderberg'e neden gitti? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER