'Fethullah Gülen'i itham etmek densizlik'

CHP Milletvekili İsa Gök'ün akla hayale gelmedik ithamlarına, iftiralarına Arınç'ın cevabı işte böyle oldu:

'Fethullah Gülen'i itham etmek densizlik'

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bir basın mensubunun tutuklanmasından üzüntü duyduğunu belirterek, ''Bu hadise ne kadar yanlış olursa olsun, karşıdan gördüğümüz kadarıyla, ne kadar içimiz buna sinmemiş de olsa bu sizin benim talimatımla düzelecek değil'' dedi. Arınç, Samanyolu Haber'de katıldığı canlı yayında, Türk Ceza Kanununda ''haberleşmenin gizliliğini ihlal'', ''kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması'', ''özel hayatın ve soruşturmanın gizliliğini ihlal'', ''adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs'' suçlarına ilişkin düzenleme yapan tasarının TBMM Adalet Komisyonunda kabul edildiğini hatırlattı. Düzenlemenin 2-3 maddesinin telefon ve ortam dinlemesi ile özel hayata ilişkin suçları düzenlediğini ifade eden Arınç, düzenleme ile cezaları artırdıklarını, suç unsurlarını değiştirdiklerini söyledi. Mevcut yasa maddelerinin yasal olmayan telefon dinlemelerine ilişkin suçu caydırıcı olmaktan uzak olduğuna dikkati çeken Arınç, bu maddeleri caydırıcı bir noktaya getirmeye gayret ettiklerini kaydetti. Düzenlemenin ikinci bölümünün basın mensuplarının ve yazarların çokça şikayet ettiği, haklarında dava açılan, bazı gazetecilerin neredeyse cezaevine girme tehdidi ile karşı karşıya kaldığı duruma ilişkin olduğunu vurgulayan Arınç, ''Burada ceza sürelerini düşürdük, suçun unsurlarını daha da güçlendirdik. Eski metinde suçun basın basın yayın yoluyla işlenmesi halinde cezalar önemli oranda artıyordu. Bu artımı kaldırdık. Onun yerine suçun unsurları ile ceza maddelerini daha anlaşılır hale getirdik'' diye konuştu. Düzenlemeyi basın yayın mensuplarının lehine olacak şekilde yaptıklarını anlatan Arınç, TBMM genel kurulunda bazı maddelerde değişiklik yapma ihtiyacı duyulabileceğini de vurguladı. Arınç, ''Umarım basın mensuplarımız bu düzenlemeden büyük memnuniyet duyacaklar'' dedi. -GAZETECİ ŞIK'IN KİTAP TASLAĞINA EL KONULMASI- Arınç, ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık'ın kitap taslağına mahkeme kararıyla el konulmasına ilişkin olarak, soruşturma kapsamında kitapla ilgili suç unsuru bulunduğu ve örgütsel doküman şekline geldiği kanaati bulunduğunu söyledi. Arınç, ''Bir basın mensubunun tutuklanmasından üzüntü duyarım. Bir kitapla ilgili, velev ki basılmış olsa bile, içeriği ne olursa olsun'' dedi. Kendisi hakkında da kitap yazıldığını ve yazarını Allah'a havale ettiğini, yapacak başka bir şeyi olmadığını anlatan Arınç, şöyle devam etti: ''Eğer yasaların kabul ettiği suçlar varsa, o kişi hakkında da elbette yasal takibat yapılabilir. Ama basmak, el koymak, hele hele basılmamış bir noktada ise 'onunla ilgili filan kişi ile ilgili' deyip arama kararı duymak, bana üzüntü verdi. Bunu şık bulmuyorum. Ama şunu kabul etmemiz lazım. Bu olay bir yargısal faaliyettir, anladığımız kadarıyla. Ağır Ceza Mahkemesi var ve diyor ki, 'Ben Ceza Muhakemesi Kanununu şu şu maddelerine uyarak örgütsel doküman niteliğinde kabul ettiğim, bir suçta kullanılan bir işin zapt edilmesini, el konulmasını, arama yapılmasını istiyorum. Bu henüz basılmadığı için kitap mahiyetinde de değildir' diyor. Yasama olarak bizim burada bir dahlimiz yok, yürütme olarak da bir dahlimiz yok. Yapılan iş, hakim, savcı birlikteliği ile bir yargı kararının verilmesidir. Anayasa'nın 9. maddesine göre de yargı yetkisini bağımsız mahkemeler kullanıyor. Biz, Meclis'te yasama yetkisini kullanıyoruz, milletvekilleri olarak. Yürütme, yürütme yetkisini kullanıyor, bir hükümet üyesi olarak. Ama yargıda bağımsız millet iradesini kullanıyor. Yani egemenlik hakkının paydaşlarından birisi de yargı. Dolayısıyla burada bir itiraz olacaksa, eleştiri olacaksa bu kararı olan mahkemeye karşı yapılmalı; hakimlerin, savcıların varsa bir yanlışlıkları, itiraz yoluyla bu kararın kaldırılmasını veya tekrar gözden geçirmelerini istemesi lazım. Bu hadise ne kadar yanlış olursa olsun, karşıdan gördüğümüz kadarıyla, ne kadar içimiz buna sinmemiş de olsa bu sizin benim talimatımla düzelecek değil. Sizin benim talimatımla başlamış bir olay değil, bir karar var, göz altına alınmışlar, tutuklanmışlar. İddia edilen bir suç var, bu suçla ilgili olarak deliller elde edilmeye çalışılıyor. Delillerden bir tanesinin de bu henüz kitap haline gelmemiş bir takım evraklarla ilgili olduğu söyleniyor.'' Arınç, sanık ya da şüphelilerin avukatlarıyla 'bu doğru değildir' şeklinde itirazlarını her kademede yapabileceklerini belirterek, mahkemenin bu itirazları değerlendirmek mecburiyetinde olduğuna işaret etti. -''YARGI SÜRATLE İŞİNİ BİTİRMELİ, BERAAT EDECEKLERSE ETMELİ, MAHKUMİYET OLACAKSA OLMALI''- Arınç, ''Basının yargı üzerinde bir etki oluşturma çabasını nasıl karşılıyorsunuz?'' şeklindeki bir soru üzerine, ''Hükümeti basın özgürlüğüne darbe vuran, sivil faşizm yönünde adımlar atan, kendi çoğunluğuna dayanarak Türkiye'de kimsenin muhalefet yapamayacağını öngören, geçmişte de seçim öncelerinde yaşadığımız yoğunluklu bir propagandanın bir unsuru olarak görüyorum'' dedi. Mahkemelerin verdikleri kararlardan yasama ve yürütmenin sorumlu olmadığını ifade eden Arınç, seçime giderken Hükümet'in yıpratılması amacıyla yürüyüş ve gösteriler yapıldığını söyledi. Bülent Arınç, 12 Haziran seçiminden AK Parti'nin birinci parti olarak çıkacağını ve daha sonra bu tartışmaların hiçbirinin kalmayacağını belirtti. Arınç, şöyle konuştu: ''Örgütlerle ilgili olarak siyasetçilerin de yazarların da bazı medya gruplarının da sürekli yaptığı şey işi sulandırmaktır, işi içinden çıkılamaz hale getirenleri suçlamaktır. Hiç oradaki Balyoz'lar, Kafes'ler, şu planlar, bu planlar beyefendileri hiç enterese etmez. Onlar bu işin gülünçlüğünü ortaya koymak için kendilerince bir yöntem bulmuşlardır. Bazen avukatlığına soyunurlar, bazen de 'Nerede o örgüt. Gidip üye olayım' derler. Bütün bunlar ibretli olaylardır ama yargı bu konuda süratle işini bitirmeli, beraat edeceklerse etmeli, mahkumiyet olacaksa olmalı ve bütün bu planların deşifre edilmesini, ortaya çıkarılmasını halk görmeli, duymalı ve bilmeli. Bu konuda yargıya büyük görev düşüyor. Biz, şüphesiz, şüpheli konumunda bulunana insanların hala kesin hüküm olmadıkça, masum olduğuna inanırız. Ama bu kadar yazılan çizilen şeylerden sonrada artık bu işin bir yargı kararına bağlanmasını da acilen arzu ediyoruz. Neticelendikçe, bütün bu tartışmalar da sonuçlanacak.'' -''FETHULLAH GÜLEN HOCA EFENDİYİ ÇETECİ OLMAKLA İTHAM ETMEK EN BASİT TABİRİYLE DENSİZLİKTİR''- Bakan Arınç, ''CHP Milletvekili İsa Gök bir takım ithamlarda hatta iftiralarda bulundu. Sayın Fethullah Gülen'in bir çete lideri gibi hareket ederek, tutuklamaları gözaltıları yaptırdığını iddia etti. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz'' sorusu üzerine şunları söyledi: ''Bu tür davranışlarda bulunan parlamentoda 3-5 kişi var. Bütün sermayeleri budur. Yakışıksız, çirkin adap dışı, terbiye dışı konuşmak. Bunlara laf ebesi demek de mümkün. Söylediklerinin ne hukukla ne siyasetle ne insanlıkla hiçbir ilgisi yok. Birkaç kişi. Bazen dayanamayıp bunlardan ismen de bahsettiğim için tazminatlarla karşı karşıyayım. Bu arkadaşımızın söylediklerinin hiçbir tutar tarafı yoktur. yani Fethullah Gülen hoca efendiye çamur atmak, onu suçlamak, onun aleyhinde konuşmak, onu çeteci olmakla itham etmek en basit tabiriyle densizliktir. Başka hiçbir şey değil. Bunu bilerek söylediği kanaatinde de değilim. Belli bir şablonun içerisinde o. Kendi partisinin görüşünün de dışında. Kendi partisindeki milletvekillerinin çoğunun düşüncelerinin de dışında bir hışımla, bir kinle böyle bir hareket yapıyor. Hoca efendiyi bu sözler asla kirletmez ve küçültmez, ancak onu üzer duyduğu zaman. Bu doğru olmayan bir şeydir. Fethullah Gülen hoca efendi hakkında yıllardan beri devam eden dava biteli kaç yıl oldu ve o dava Yargıtay'dan geçerek kesinleşti ve kendisi beraat etti. O da bir avukat olduğuna göre bilmesi lazım. Yıllarca 28 Şubat sürecinde yargılanmış bu iddialarla itham edilmiş bir insanın yine Yargıtay tarafından verilmiş kararı görmezden gelmesi bugün içindeki hışmı, kini dışarıya taşıması çok üzücü bir olaydır. Ben hoca efendi adına şahsen üzülürüm ama üzülmesin bu insanların kıymeti bu.'' ''Emniyetin ve yargının ele geçirildiğinin iddia edilerek, bu soruşturmaların da ele geçirilme sonucu yürütüldüğünü iddia etmek toplum üzerinde nasıl bir algı oluşturur?'' şeklindeki soru üzerine Arınç, şunları kaydetti: ''Hiçbir algı oluşturmuyor, kendilerini aldatıyorlar. Bir şeyi kırk defa söylersek millet de böyle düşünmeye başlar diye ümit ediyorlarsa burada İsa Gök'ün kendisi kaybeder. Yani hiç kimse bu tür haksızlıklardan yanlış ithamlardan, çirkefliklerden dolayı zarar görmez. Milletimiz neyin ne olduğunu çok daha iyi biliyor. Bugün Fethullah Gülen hoca efendinin yaptığı işlerin millet yararına olduğunu Türkiye içinde ve dışında eğitim, gönüllülük hizmetleriyle insanları barışa huzura mutluluğa yönlendiren öğretileriyle ne kadar önemli bir görev yaptığını biliyor ve o öğreti doğrultusunda Türkiye'nin hayrı için çalışan milyonlarca insanın Türkiye'ye ne büyük katkılarda bulunduğunu herkes biliyor. İsa Gök, bilmiyorsa kendine yansın. Dolayısıyla ne kadar kötülerse kötülesin ve her gün 24 defa isterse bunu her saat başında tekrar etsin millet buna başını bile çevirmez, kulağından bile girmez. Güneş balçıkla sıvanmaz. Kendilerini aldatıyorlar.'' Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Libya'nın bölünmesini daha uygun gördüğünü söyleyen ülkelerin de bulunduğuna dikkati çekerek, ''Halbuki biz Libya'nın toprak bütünlüğünden yanayız ve Libya'nın sahip olduğu zenginliklerin Libya halkına ait olduğunu söylüyoruz. Biz Irak'ta da aynı şeyleri söyledik'' dedi. Arınç, Samanyolu Haber'de katıldığı canlı yayında Libya'daki olayları değerlendirirken, Libya'nın Kuzey Afrika'da gelişen olayların bir parçası, ancak diğer ülkelerden farklı bir noktada olduğunu ifade etti. Kaddafi'nin kendi halkına karşı bir yıldırma operasyonuna giriştiğini belirten Arınç, muhaliflerin denetiminde olan bazı şehir ve kasabalara güç gösterdiğini söyledi. Türkiye'nin Libya'nın toprak bütünlüğü ve istikrarından yana olduğunu vurgulayan Arınç, ''Değişim ve dönüşümün bütün bu ülkelerde kaçınılmaz olduğunu görüyoruz ancak bunun barışçı yöntemlerle gerçekleşmesini istiyoruz'' dedi. Türkiye'nin Libya'daki istikrar ve güvenliğin yeniden tesisi için Kaddafi ve oğluyla, muhalif güçlerle görüşmelerini devam ettirdiğini belirten Arınç, ''Çünkü Türkiye'nin devlet ve hükümet olarak bu ülkeler nezdinde büyük bir saygınlığı var. Başkalarını dinlemiyorlar belki ama Türkiye'ye karşı bir güven duyuyorlar'' diye konuştu. Libya'ya ilişkin Birleşmiş Milletler'in (BM) kararını anımsatan Arınç, bu karara Fransa'nın bir kaç ülke ile sahip çıktığını belirterek, böylece Libya'ya yönelik müdahaleye başlandığını ifade etti. Bu duruma Türkiye başta olmak üzere Almanya ve başka ülkelerin de itiraz ettiğini anımsatan Arınç, sonunda Türkiye'nin de taleplerinin kabul edilerek NATO'nun komutasında harekatın yapılabileceği ve bunda amacın da istikrar ve güvenliğin yeniden tesisi ve silah ambargosunun denetlenmesi yönünde bir kararın alındığını anlattı. Bülent Arınç, asker gönderilmesine ilişkin TBMM Genel Kurulunda kabul edilen tezkerenin de çok büyük muhalefet olmadan yalnızca bazı konularda öneri ve tespitler yapılarak desteklendiğini söyledi. Fransa'nın bundan sonra yeniden tek başına hareket edemeyeceğini vurgulayan Arınç, NATO'nun yaptığı toplantılarda Fransa'nın ağır şekilde eleştirildiğini ve Türkiye'nin tezlerinin kabul edildiğini anlattı. -''İNSANİ AMAÇLARLA GİDİYORUZ''- Türkiye'nin bölgeye insani amaçlı gideceğini belirten Arınç, ''Silah ambargosunu denetlemek üzere ve sivil halka karşı yapılan bu operasyonların durdurulması amacıyla, Kaddafi'nin gözünü korkutmak, eylem yapamaz hale getirmek ve Libya'da da sukuneti, huzuru tekrar tesis etmek suretiyle bir değişim ve dönüşüme fırsat vermek. Amaç bu'' diye konuştu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın olaylar ilk çıktığında ''NATO'nun ne işi var Libya'da?'' açıklamasını yaptığının belirtilerek, ''O dönemde Türkiye farklı mı düşünüyordu?'' sorusu üzerine Arınç, o zaman BM'nin kararının bulunduğunu, bu kararın uygulanmasının tek başına Fransa'ya verilmediğini, ''oldu bitti ile'' işe başlandığını ifade etti. Fransa'nın bu tavrına karşı NATO'nun harekete geçirilmesi ihtiyacının doğduğunu ifade eden Arınç, ''Yani birinci planda, biz de, sayın Başbakan da, dışişleri bakanı da Libya'daki olaylarla NATO'nun hangi görevi olur diye itiraz etmiştik. Ama Fransa'nın kendiliğinden durumdan vazife çıkarması ve burada Fransa'nın menfaatlerine yönelik bir eylem olduğunu farketmemiz üzerine ortak bir karar almak amacıyla sadece NATO'yu devreye sokabilirdik, amacımız buydu'' dedi. -''LİBYA'YA YÖNELİK KAYGILARIM VAR''- ''Libya'nın ileriki süreçlerde yeni bir Darfur olması yolunda ilerlediğine yönelik kaygılarınız var mı?'' sorusu üzerine de Arınç, ''Kaygılarım var tabii. Çünkü Libya'nın bölünmesini daha uygun gördüğünü söyleyen ülkeler de var maalesef. Halbuki biz Libya'nın toprak bütünlüğünden yanayız ve Libya'nın sahip olduğu zenginliklerin Libya halkına ait olduğunu söylüyoruz. Biz Irak'ta da aynı şeyleri söyledik'' diye konuştu. Libya'nın en kaliteli petrole sahip olduğunu anlatan Arınç, ''Bugünkü bombardımanların belki altında yatan da bu zenginliklere bir şekilde sahip olabilmek ve ihtiyaçlarını Libya petrollerinden karşılamak amacına belki matuf olabilir. Dolayısıyla Libya'yı bölmeden, Libya'nın kendi içindeki dönüşümünü takip etmemiz lazım'' dedi. Burada önemli görevlerin Kaddafi'ye düştüğünün altını çizen Arınç, şunları söyledi: ''Kendi halkının ölmesini, kendi halkının parçalanmasını, zenginliklerinin elinden alınmasını istemediğini düşünüyoruz. Eğer böyle olacaksa, süratle bu operasyonları sonlandırmalı, halkından özür dilemeli. Kaddafi kendini bir devrim lideri olarak görüyor, bir cumhurbaşkanı olarak bir devlet başkanı olarak görmüyordu. (Tamam, ben yine devrim lideri olarak kalayım ama bu ülkeyi yönetmek üzere de bir devlet başkanı, bir cumhurbaşkanı seçilsin ve halk buna ortak karar versin) diyebilse, bugün Libya'da sorununun büyük ölçüde çözüleceğini düşünüyorum. Gelişmelerin ben o yönde olmasını istiyorum. Aksi takdirde Libya Allah saklasın bölünebilir. Bu bölünmeden, Irak daha sorunlarını halletmemişken yeni bir Irak olayı ile karşı karşıya kalabiliriz.'' -SURİYE'DEKİ GELİŞMELER- Suriye'deki olaylara da değinen Arınç, sorunların 48 yıldır olağanüstü hal ile yönetilen bir bölgeden kaynaklandığını ifade ederek, halkın artık özgürlük istediğini belirtti. Arınç, ''Bunu anlamak lazım. Ben Beşar Esad'ın bunu anladığını, anlayacağını ve barışçı yöntemlerle ülkede bazı reformlar yapacağına inanıyorum. Suriye halkının refahı, mutluluğu, özgürlüğü için sayın Esad'ın reformlar yapmasını diliyoruz'' diye konuştu. -SİVİL İTAATSİZLİK TARTIŞMALARI- Seçim öncesinde özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde ''sivil itaatsizlik'' adı altında yapılan eylemlerle ilgili görüşünün sorulması üzerine Arınç, sivil itaatsizliğin demokratik bir yöntem olduğunu ifade etti. Ancak bunu yapacağını belirten partinin Barış ve Demokrasi Partisi olduğunu belirten Arınç, sivil itaatsizliğin bir siyasi partinin işi olmadığını, siyasi partilerin yerinin siyasal alan, sivil alan olduğunu kaydederek, ''Size düşen kanunun öngördüğü her imkanı siyasal alanda kullanmaktır'' dedi. Nevruz kutlamaları sırasında yaşanan olaylara değinen Arınç, ''Bir bayan milletvekili görevini yapan emniyet amirine karşı suratına tokat vurabiliyor. O polis memuruna teşekkür etmemiz lazım. Böyle bir hakaret karşısında elini kaldırsaydı Türkiye'nin hali ne olacaktı? Bir kadına, bir milletvekiline el kaldırmış olacaktı. Bir kadını tokatlamış olduğu için de Türkiye'de ve dünyada mahkum edilmiş olacaktı'' diye konuştu. Arınç, konuyla ilgili değerlendirmesine şöyle devam etti: ''Şunu söylemek istiyorum. Yani onu tokatlarken, buna taş atarken (şimdi sivil itaatsizlikte bulunacağız) demesine şükretmek lazım. Yani o halden bu hale geldikleri için. Ama yaptıkları doğru mu? Hayır kesinlikle yanlış. Hele 4 tane talepleri var. Bunlar da karşılanmazsa oturmalara devam edeceklermiş. İstedikleri kadar otursunlar ama bu taleplerin hiç birinin hükümetle, yürütmeyle ilgisi yok. (KCK operasyonlarında içeride olanlar dışarıya çıkarılsın) Buna hükümet mi karar veriyor? Yargıyı hedef alarak böyle bir talepte bulunabilir mi? Bu yargıyı etkilemeye teşebbüs değil midir? Ana dilde eğitim hakkı. Anayasal engel var. Bunu nasıl talep edebilirsiniz?. Bunu Meclis kürsüsünden ancak söyleyebilirsiniz. Teklif verseniz, anayasal engel sebebiyle şu an işleme alınmaz. Çok sayıda milletvekiliniz olur, anayasayı değiştirecek güce gelirsiniz o zaman bir imkan bulabilirsiniz. Yani ben bunları seçime giderken bir siyasi manevra, bir mağduriyet yaratmak ve bunlara oy verecek kitle üzerinde (Ne cesur, ne kahraman milletvekillerimiz varmış) algısını meydana getirmek. Bütün amaç bu olarak görüyorum. Ama bunların neticesinde göreceksiniz o bölgenin insanları da bütün Türkiye'de nerede yaşarsa yaşasın Kürt yurttaşlarımızın kardeşlerimizin çok büyük bir ekseriyeti onlara siyasal alanda oy vermeyecek.'' Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Ergenekon'' ve ''Balyoz'' davalarında yargılanan sanıklardan bazılarının milletvekili aday adaylıklarıyla ilgili olarak, ''Hükümetleri devirmek, parlamentoları kapatmak, onun yerine diktacı bir rejim kurmaya yönelik çalışmalar, hiçbir siyasi partinin evet diyeceği çalışmalar değildir. Buna rağmen 'Oradan da bana oy gelebilir, dolayısıyla ben oradan aday göstermek istiyorum' diyenlere bence millet bir cevap verecektir. O cevabın ne olacağını 12 Haziran'da hepimiz göreceğiz'' dedi. Arınç, Samanyolu Haber'de katıldığı canlı yayında, ''Ergenekon ve Balyoz gibi davaların sanıklarının milletvekili aday adaylıklarını nasıl değerlendirdiği'' sorusuna, 'Milletvekili Seçilme Kanunu'nda aday adaylık için yeterli şartları taşıyan herkes adaylık müracaatında bulunabilir. Yani hakkında kesin bir hüküm yoksa ve o hüküm milletvekili seçilmesine engel değilse adaylık için önü açıktır herkesin. Önemli olan, aday olmak istedikleri partinin nasıl bir karar verecekleri. Yani burada iş aday olmak isteyene değil, onu aday gösterip veya göstermemek noktasında karar verecek olan partiye düşüyor'' diye yanıt verdi. Bunu etik bulmadığını ifade ettiğini hatırlatan Arınç, şunları kaydetti: ''Ama buna rağmen o partiler bu isimleri aday listelerine alırlarsa, bu kişilerin yargılandıkları örgüt davasının, ortaya çıkan bilgi ve belgelerin, Meclis'i ortadan kaldırmaya teşebbüs, seçilmiş hükümetleri devirmek, halka karşı bir takım tedbirler almak yönünde haklarında güçlü deliller bulunduğu için o güne kadar tutukluluğu bu kişileri, milletvekili adayı gösterirlerse varlık nedenlerini inkar etmiş olurlar. Çünkü bunlar adi suç değildir. Hükümetleri devirmek, parlamentoları kapatmak, onun yerine diktacı bir rejim kurmaya yönelik çalışmalar, hiçbir siyasi partinin evet diyeceği çalışmalar değildir. Buna rağmen 'Oradan da bana oy gelebilir, dolayısıyla ben oradan aday göstermek istiyorum' diyenlere bence millet bir cevap verecektir. O cevabın ne olacağını 12 Haziran'da hepimiz göreceğiz. Siyasal bir karardır, o siyasal kararın getirisi olacağı kadar, götürüsü ondan çok daha fazla olacaktır. Ben doğrusu bunu tavsiye etmem ama kanun buna izin veriyor. Kanunun izin verdiği bir konuyu siyasal sonuçlarını düşünerek, partiler sanıyorum değerlendirecektir.'' -''BEDELLİ ASKERLİK ŞU ANDA SÖZ KONUSU DEĞİL''- ''Bedelli askerlik konusunda ne düşünüyorsunuz?'' sorusu üzerine Bülent Arınç, ''Ben ne düşünüyorsam aynen onu düşünüyorum. Ben eğri büğrü bir adam değilim. Ben şahsi fikrimi söyledim. Ve dedim ki 'Bu, Hükümetimizin kararı değildir'. Hükümetimiz bu konuda karar alırken, Türk Silahlı Kuvvetlerinin asker alma ihtiyacını göz önünde tutar. Bunu bize söyleyecek olan da Genelkurmay'dır, Silahlı Kuvvetlerimizdir. Bugüne kadar kanunun da gereği odur; asker ihtiyacını bildirir, 'Bunun fazlası olursa yapabilirsiniz' der. Bu konuda siyasi bir karar verirken, Hükümet farklı düşünebilir mi? Şartlar elveriyorsa düşünebilir. Ama şu anda sayın Başbakanımız, bedelli askerlik konusunda, hem içeride hem dışarıda yapılan tartışmalara bakarak, bugünün gündeminde böyle bir şey olmadığını ifade etti'' dedi. ''Dolayısıyla Hükümetin bir üyesi olarak benim buna karşı 'Hayır' deme hakkım yok. Doğru da değil. Ben şahsi düşüncemi ifade etmiştim. Ama Hükümetin görüşü başka şekilde tezahür etti. Onu da yanlış bulmuyorum. Doğru buluyorum. Ama ben 'Bedelli askerlik olabilir' dediğim zaman beni alkışlayanlar, Hükümetin kararı ortaya çıktıktan sonra yuhalamaya kalkıyorlarsa bu da doğru değil'' diye konuşan Arınç, sözlerine şöyle devam etti: ''Cumhuriyet Halk Partisi'nin teklifine aldanmasınlar. Bu teklifin olabilme ihtimali yok. İki sebepten yok. Şimdi CHP diyor ki bedelli askerlik diye bir şey getiriyor, ama bedelsize de yönelebiliyor. İki şeye dikkat etmemiz lazım. Bir, teklif de gelse CHP'den geldiği gibi, tasarı da gelse, Hükümet görüşünü oluştururken Silahlı Kuvvetlere soracaktır. Ben İzmir'den İstanbul'a otoban yaparken, Marmaray yaparken askere sormam. Bu benim işimdir. Ama Silahlı Kuvvetlerin ihtiyaçlarını ben askere sorarım. Askerin vereceği bana yanıt, beni etkiler. Bugüne kadar verilen yanıtlar, bu işin, ihtiyacın ancak karşılanabildiği yönünde yani Türkçesiyle bedelli uygulaması olmasın diyor. Hükümet de buna uyuyor. Şimdi biz CHP'nin teklifine baktığımız zaman yine askere sorulacaktır. Yani Başbakanlığa bağlı olan Genelkurmay Başkanlığımıza ve diğerlerine 'İhtiyacınız nedir?' diye sorulacaktır. Bugüne kadar gelen cevaplar belli. Yani CHP şunu garanti edebilir mi? 'Size böyle cevap verdiler, ama bizim aramız onlarla çok iyidir. Bakın görün, bizim teklifimize onlar hay hay diyeceklerdir' Böyle bir şey demek ister mi Cumhuriyet Halk Partisi? 'Hayır canım öyle bir anlaşmamız yok. Onlar yine ihtiyacımız var diyebilirler ama siz onu dinlemeyin'. Bunu mu söylemek istiyorlar? Çok açık, net soruyorum. Bir; 'Bizim adımız CHP, benim adım Kemal der gibi, bizim adımız CHP, bizden bir teklif gelirse asker buna itiraz etmez' diyebilirler. Diyorlar mı? Duymadık. Sormamız lazım. İkincisi 'Hayır onlar yine mutlaka hayır diyeceklerdir. Ama siz Hükümet cesur davranın kardeşim, siz buna evet deyin bu iş çıksın'. Şu anda öyle bir şey yok. Dolayısıyla biz gelen cevabın bugüne kadar on tanesini bir kenara koyacağız, şartlar değişmemiş ama biz bu teklife 'Evet' diyeceğiz. Bu Hükümet olmak niteliğiyle bağdaşmaz. Günü gelir, Hükümet gerçek ihtiyacın nerede olduğuna bakar ve bu uygulamayı yapar. Ama şu anda söz konusu değil.'' İkinci olarak işin bedelsize getirildiğini ifade eden Arınç, ''Eğer 21 günlük askerlik, bir kısmı için tamamen parasız, bir kısmı için de diyelim ki 10 bin liraya kadar olacaksa bu ülkedeki gençlerin yüzde 80'i askerlik yapmak istemez. Bu parayı bulur. Gider bankadan 10 bin liralık kredi alır. Her ay onun faizini öder, gider yatırır, 21 askerlikte kurtulur. Çok zor bir şey değil'' diye konuştu. -''BU GETİRİLEN TEKLİFLE ASKERE ALINACAK ERKEK BULAMAZSINIZ''- Bu şartlar altında, 800 bin kişilik Türk ordusunun, 50 bine düşmesinin mümkün olduğunu belirten Arınç, konuşmasına şöyle devam etti: ''Yani tekrar soruyorum. Adınız Kemal'se. Sizin amacınız, profesyonel bir ordu mudur, asker sayısını azaltmak mıdır, bunun için Silahlı Kuvvetlerden bir görüş mü alınmıştır, paralı askerliğe bir dönüş mü yapmak istiyorsunuz? Bunların cevaplarını vermiyorlar. Yaptıkları demagoji. 'Senin oğlun da 21 gün yaptı, niye benim oğlum da yapmasın?' Herkes yapsın. Ama bedelli ile dövizli askerliği karıştırıyor. Kemal Kılıçdaroğlu da bunları bilmez değil. Ama demagojinin şampiyonluğunu yaptığı için. Şimdi dışarıda 3 yıl müddetle işçilik, öğrencilik yaparken çalışan insanlar, dövizle askerlik için Burdur'a gidiyorlar, 50 seneden beri 21 günlük askerlikle terhis oluyorlar. Sizin oğlunuz da bunu yapar, benim oğlum da bunu yapar. Benim oğlum askerlik çağında değil. Ama damadımı soruyorlarsa o da gitti Ağrı'da askerlik yaptı. Bizim bu konuda bir sıkıntımız yok. Ama şu anda Türkiye'de bilelim ki bu getirilen teklifle askere alınacak erkek bulamazsınız. 50 bine düşer. 'Düşsün. Benim tercihim o noktada olabilir'. Ama açık konuş.'' Dövizli askerliğin Türkiye'de 40 senedir uygulanan bir yöntem olduğunu ve yurt dışında çalışmaya bağlı bulunduğu kaydeden Arınç, ''Sayın Başbakan'ın oğlu Amerika'da tahsil yapmış. Dünya Bankası'nda çalışmış, başka firmalarda çalışmış, belgelemiş. Geldi, Burdur'da askerliğini yaptı. Başkaları da yaptığı gibi herkes buradan istifade edebiliyor. Sadece çalışma şartıyla. Ama bedelli yurt içinde olup da belli bir yaşa gelmiş, askere şu veya bu şekilde gidememiş insanlara bir defalığına mahsus olmak ile başlayıp bugüne kadar 3 defa uygulanan bir yöntemdir. Yani elmayı armutla karıştırmasınlar'' dedi. Bedelli askerlik veya askerlikteki düzenlemelerin, Türkiye için hangi şartlarda gerçekleştirileceğini geçtiğimiz günlerde yeni bir kanun yaparak gösterdiklerini ifade eden Arınç, sözlerini şöyle tamamladı: ''İki ay kalmışken, Meclis bir hafta sonra kapanacakken böyle bir teklif getiriyorlar. Bu oy toplamaya yöneliktir. CHP'nin samimi olmadığını düşünüyorum. Bu sorulara cevap verecek bir zamanları bile yok. O yüzden bu beklenti içinde olanlara AK Parti olarak, güvenecekleri bir parti ve Hükümet olarak şunu söylüyorum; yeri ve zamanı geldiğinde şartlar oluştuğunda Türkiye'de askerlikle ilgili düzenlemelerin ne şekilde olacağını hep beraber göreceğiz.'' İŞTE PROGRAMIN TAMAMI
<< Önceki Haber 'Fethullah Gülen'i itham etmek densizlik' Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER