Patrikhane cemaat bulmak için Şaman Türkleri bile devşirmek istedi. Bu gençler hem cemaat olacak hem de
Ergenekon yapılanmasında kullanılacaktı.
Basın Sözcüsü
Sevgi Erenerol’un zaman zaman yaptığı açıklamalarla adını duyuran
Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi, “Ergenekon
terör örgütü” operasyonu ile tekrar gündeme geldi.
Sevgi Erenerol, “Ergenekon
terör örgütü” mensubu olduğu iddiasıyla tutuklandı ve “
halkı isyana
tahrik etmek” suçundan Paşakapısı
Cezaevi’ne konuldu.
Milliyetçi söylemiyle dikkat çeken Erenerol,
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki
Ermeni Sempozyumu’nu
protesto edenler arasında yer almış, öldürülen Ermeni gazeteci
Hrant Dink’in 301’
inci mad
deden yargılandığı davaya müdahil olmak istemişti.
Fener Rum Patrikhanesi’ne bir “alternatif” ve “denge” unsuru olarak görülen Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi,
emniyet kayıtlarına göre, Ergenekon yapılanmasının “merkez üssü” olarak kullanıldı. “Ergenekon terör örgütü” üyeleri haftalık toplantılarını burada yaptı. Kamuoyunda ses getirecek suikast planları da burada hazırlandı. Ergenekon’un, cephanelik ve evrak
arşiv merkezi olarak da kullandığı ileri sürülen Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin uzun hikâyesi ilginç ayrıntılarla dolu.
CEMAATİ OLMAYAN PATRİKHANE
Patrikhane’nin geçmişi Millî Mücadele yıllarına kadar uzanıyor. 1922 yılında Eftim Erenerol tarafından kuruldu. Eftim Erenerol, 1965’te ölünce, oğlu Turgut Erenerol 2. Eftim olarak yerine geçti. Onun ölümüyle de
Selçuk Erenerol üçüncü Türk Ortodoks Patriği oldu. Onun ölümüyle yerine 2002’de oğlu Ümit Erenerol geçti. 1952 doğumlu Sevgi Erenerol, amcasının 1991’de ölümü ve
babasının
patrik olmasıyla, patrikhanenin basın ve halkla ilişkiler sorumluluğunu üstlendi. Kurulduğu günden beri bir “
aile” patrikhanesi hüviyetinde faaliyet gösteren Bağımsız Türk Ortodoks patrikhanesi, bilinen Ortodoks âdetlerine hiç uymadı. Zira Eftim ailesi, ilahiyat eğitimi almadığı gibi geleneklere aykırı biçimde evlenip çoluk çocuk sahibi oldu. Hâl böyle olunca Patrikhane diğer kiliselerce tanınmadı. Bu durum bir “Sen Sinod
Meclisi” olmalarını engelledi. Eftim ailesi de Kutsal Sinod’un seçmesi gereken patriği kendisi seçerek bu dışlanmışlığa karşı çıktı. Patrikhaneye sadece
Türkiye Cumhuriyeti devleti arka çıktı.
Patrikhanenin bir diğer önemli özelliği ise cemaatsizliği. Bir rivayete göre hâlihazırda dört kişilik bir cemaati var. Kimilerine göre ise 1960’lardan beri ortada hiç cemaat yok. Bilinen tek gerçek yıllardır cemaat sıkıntısı çekildiği. Bu gerçeğe Sevgi Erenerol’un babası Patrik Selçuk Erenerol, 1992’de dikkat çekmişti.
Cemaatlerinin sayısını 80 olarak açıklayan Erenerol, sayının her geçen gün azaldığını söylemişti. Patrikhanenin cemaati, hatta zangocu, kandilcisi ve
papazı yok; ama üç tane kilisesi var.
Karaköy’deki Panagia Kafatiani
Kilisesi(iki yıl önce adı Meryem Ana Kilisesi olarak değiştirildi), aynı zamanda patrikliğin de merkezi konumunda. Kilise, 1924 yılında Rum Ortodoks Patrikliği’nden Türk Ortodoks Patrikliği’ne geçti. Papa Eftim’in el koyduğu kilise, davalara rağmen bir daha geri verilmedi. Karaköy’deki Hagios Nikolaos Kilisesi ile Hagios Loannes Prodroms Kilisesi 1965’ten beri patrikliğin elinde. Patriklik kiliseleri kiraya veriyor. Hagios Loannes Prodroms Kilisesi’ni bugün Ermeni ve
Süryani cemaati kullanıyor.
Patrikhane, cemaat sıkıntısını aşmak için bazı projeler geliştirdi. Bir kısmı Hıristiyan, bir kısmı da Şaman olan Gagavuz Türklerini cemaate kazandırmak söz konusu çabaların başında geliyor. Bir dönem
Romanya’da
büyükelçilik yapan Hamdullah Suphi Tanrıöver, bu proje için büyük gayret sarf eder. Romanya’daki Gagavuzları
İstanbul’daki Türk Ortodoks Patrikhanesi’ne bağlamak amacıyla bu ülkeyi baştan başa dolaşır. Onları kitleler hâlinde Türkiye’ye getirmek üzereyken İkinci Dünya
Savaşı patlak verir. Böylece proje askıya alınır. Fakat, Tanrıöver savaş başlamadan önce bir
model oluşturmak için 1935’te 70 kadar kızlı erkekli Hıristiyan gencini İstanbul’a getirmeyi başarmıştır. Çeşitli okullara yerleştirilen bu gençlere mezuniyetlerinden sonra nüfus cüzdanları verilir. 16
Eylül 1943’te çıkarılan ve İsmet
İnönü’nün onayladığı bir kararla bu gençlere ait hüviyet cüzdanlarına Hıristiyan Türk Ortodoks yazılır. Papa Eftim’in (1. Patrik) müritleri olur ve Panayia Kilisesi’nin müdavimi hâline gelirler. Ancak, cemaatin sayısını artırma projesinde evdeki
hesap çarşıya uymaz. Bir süre sonra gençlerin önemli bir kısmı
Müslüman olur. Diğerleri de patrikhane ile ilişkisini keser. Buna fena hâlde sinirlenen Patrik Eftim, Hamdullah Suphi Tanrıöver’e sitemini şöyle dile getirir: “Benim yetmiş kişilik gencime sahip çıkmadınız. Müslümanlığın kitabında yetmiş kişi mi noksandı?”
Gagavuz Türklerini cemaat edinme projesi daha sonra da devam eder. Sovyetler’in 1990’ların başında dağılmasıyla patrikhane yine harekete geçer. Bu ülkedeki Gagavuz Türklerini çeşitli vesilelerle kilise ile ilişkilendirmeye çalışır. Ama bu “devşirme” operasyonu sonuçsuz kalır. Bunun üzerine Temmuz 1995’te Selçuk Erenerol dönemin hükümetinden
yardım ister.
Ankara’daki temasları sırasında, “3 bin kadar Gagavuz Türk’ünün temin edilmesi ve bunların cemaat olması için
bütçe tahsis edilmesini talep ediyoruz.” görüşünü dile getirir. Patrikhane’nin cemaat toplayarak ne yapmak istediğini, aile hakkında araştırma yapan ve “Türk Hıristiyanların Patrikhanesi” isimli kitap yazan Süleyman
Yeşilyurt şöyle anlatıyor: “Sevgi Erenerol iki patrikli
Vatikan’dan söz ediyordu. Ona göre Ortodokslar da Vatikan’da bir patriklik kuracak ve Hıristiyanlık dünyasına hâkim olacaklardı.”
DERİN DEVLETLE KOL KOLA
Hıristiyan Gagavuz Türklerini bir türlü cemaat yapamayan patrikhane, bu kez yönünü Şamanist Gagavuzlara çevirdi. Onlardan bazılarını İstanbul’a getirmek istedi. Patrikhaneye cemaat olması düşünülen gençlerin Hıristiyan olması önemli değildi. Asıl mühim olan onların Gagavuz Türkleri olmasıydı. Bu noktadan hareketle patrikhane, zaman zaman “
Bozkurt yuvası” ismiyle de anıldı. Sevgi Erenerol, 6. Türk Devlet ve Toplulukları
Dostluk Kardeşlik ve İşbirliği Toplantısı için hazırladığı konuşmada şöyle diyordu: “Turan’ın asıl evlatları, Bozkurtların ülkesine hoş geldiniz.
Nevruz Bayramınız kutlu olsun.” İddialara göre ‘Ergenekon terör örgütü’nün
inanç temeli Şamanizm’e dayanıyor. Türk’ün dini “Arabî” değil ancak Turanî yani Şamanizm olabilir denildiği öne sürülüyor. Bu vesileyle Ergenekon yeni bir yapılanma amacıyla Orta
Asya’dan bazı gençleri Türkiye’ye getirmek için çeşitli girişimlerde bulundu. Şaman inancına sahip bu gençler hem Ergenekon yapılanmasında kullanılacak hem de patrikhaneye cemaat olacaklardı. “Büyük Turanî Devleti’ni kurmak” amacıyla Türkiye’ye getirilen bu gençlerin akıbetleri şimdilik bilinmiyor.
Patrikhanenin bir başka özelliği is
e devletle içli dışlı olması. Fethi Okyar’dan beri devletin kurumlarıyla birlikte çalışan Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin en fazla dirsek teması içinde olduğu birim Millî
İstihbarat Teşkilatı (MİT). Sürekli korunan ve kollanan patrikhane, bu ilişkiler ağını asla gizlemedi. Selçuk Erenerol 1995’te Siyah-Beyaz dergisine verdiği röportajda, MİT ile 15 günde bir görüştüklerini söylemişti.
Yazar Süleyman Yeşilyurt ise daha çarpıcı bir yorumla bu ilişkiyi şöyle değerlendiriyor: “Devlet, MİT’i patrikhanenin emrine vermişti. Bunu, birtakım dengeler için yaptı.”
Yakasında sürekli som altından ay-
yıldız taşıyan Sevgi Erenerol’un Ergenekon yapılanması ile irtibatı kiliseyi klasik devlet tekelinden çıkarıp “derin” bir yapılanmanın içine soktu. Şüphesiz buradaki amaç, gücünü ve felsefesini geçmişteki birtakım örgütlerden alan bir yapılanma ile Türk Ortodoks Patrikhanesi’ni yaşatmak. Ayrıca, Millî Mücadele sırasında çıkardığı dergiyle Türkiye’nin yanında yer alan dede Eftim’in “Kuvvacı” ruhunun izinde gitmek. Patrikhaneye göre vatan elden gidiyor. Yeni bir millî mücadelenin başlatılması şart. Patrikhanenin devlet nezdinde itibarının azaldığını düşünen Sevgi Erenerol’un, Ergenekon
tipi bir örgütle ilişki içine girerek hem patrikhanenin tükenen kredisini yükseltmek hem de devletle yeniden barışmak niyetinde olduğu öne sürülüyor.
PEKİ ERENEROL AİLESİ TÜRK MÜ?
Sevgi Erenerol, bu amacına ulaşmak için milliyetçi ve ulusalcı açıklamalarıyla gündeme geldi. Türkiye’de misyonerlik yapılıyor yaygarasında öne çıkan isim oldu. Kilise evlerinin sayısının arttığını iddia etti.
Ümraniye’de bir gecekonduda bulunan bombalar nedeniyle tutuklanan yazar
Ergün Poyraz’ın da aralarında bulunduğu bazı kişilerle
Ayasofya Derneği’ni kurdu. Polisin ele geçirdiği Poyraz’a ait bilgisayar kayıtlarında
Kara Kuvvetleri Arşivi’nin yanında “Sevgi Erenerol Misyonerlik-2006” dosyası da yer alıyordu.
Erenerol ailesi, Gagavuz Türklerinden olduklarını ileri sürüyor. Soy kütüğünü ise
Yozgat Akdağmadeni kasabasına dayandırıyor. Ancak kayıtlar ve ortaya çıkan bazı bulgular, ailenin Türk olamayacağı noktasında birleşiyor. Bu da yıllarca Türklüğü kullanan Erenerol ailesinin bir başka tarafını ortaya çıkarıyor. Ailenin ölülerini defnettiği Rum Mezarlığı’nda, Eftim’in eşi ibaresinin yazılı olduğu
mezar taşının üstünde Mariya Erenerol yazıyor. Mariya, ikinci Patrik Turgut ve üçüncü Patrik Selçuk Erenerol’un annesi. Baba Eftim ve oğlu Turgut’un mezarı burada yan yana. Bunların hemen yanında ise Sokrat, Niko, Evanfiye, Resbina ve Meri Erenerol isimlerinin yazılı olduğu diğer aile efradına ait mezarlar yer alıyor.
Papa Eftim’in, Keskin’de metropolit olduğu 1918 yılında eşi Mariya’dan peş peşe üç
kız çocuğu olur. O dönemde Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı olduklarından çocuklara Meri, Polyanna ve Natalia ismi verilir. Bir süre sonra Eftim, Fener Rum Patriği ile bağını kopararak
Atatürk’ün çevresine girer. Türk olduğunu ilan eden Eftim, bu tarihten sonra doğan çocuklarının isimlerini ise Turgut ve Selçuk koyar. Turgut’un evdeki ismi hep Yorgi olarak kalır.
Eftim’in nüfus kütüğünde “Türk” olduğuna dair bir emare bulunmuyor. Baba adı Baraş, anne adı Mariya’dır. Mariya Rum asıllıdır. Aynaroz Adası Rumlarından. Baraş ise Ermeni’dir. Süleyman Yeşilyurt ailenin Türk olamayacağını başka kanıtlar göstererek de ispatlıyor: “Akdağmadeni ve civarında Gagavuz Türkleri yaşamadı. Buradaki halk Arapkir kökenlidir. Ayrıca burada
Selanik muhacirleri yaşar. Rum ve Ermeni
azınlık haricinde başka gayrimüslim yaşamamıştır. Turani ve Gagavuz Türklerinde Pavri, Baraş ve Mariya isimlerine rastlanmıyor.” Ergenekoncuların Türk olmayan bir patrikhane mensubunun peşinden gitmesinin bir tenakuz olduğunu belirterek, “Sevgi Erenerol Rum ve Ermeni kökenlidir. Aile karışıktır. Turgut Erenerol’un eşi Şarlot da
Amerikan Yahudisidir. Ama bunlar bilinmiyor. Akdağmadeni biraz karışık bir yer. Sultan İkinci Mahmut bir grup Ermeni ve Rum’u buraya gönderiyor. Bunlara İstanbullular deniliyor ve burada aynı ad ile mahalle ve kiliseler kuruyorlar.” diyor.
BİR RUM TARAFINDA, BİR TÜRK TARAFINDA
Ailenin geçmişini iyi tanımak için Papa Eftim’in geçmişine göz atmak gerekiyor. İlk Türk Ortodoks Patriği Pavlos (Pavli-Pavri) Karahisarlıoğlu (Papa 1. Eftim Erenerol,
soyadı kanunu çıktıktan sonra adını Zeki olarak değiştirdi ve Erenerol soyadını aldı.) 1884’te Yozgat’ın Akdağmadeni kasabasında doğar. 1915’te
papaz olarak takdis edilir. 1918 yılında Keskin metropolit vekili olur. Kendisinin Türk olduğunu söyleyip Türk hükümetinin yanında yer alır. Ardından Rum Ortodoks Patrikliğine karşı çıkar.
Gümüşhane,
Antalya ve
Konya metropolitlerinin katılımıyla
Kayseri’deki Zincirdere Manastırında (21 Eylül 1922) bir kongre düzenler ve burada Bağımsız Türk Ortodoks Patrikliği’ni ilan eder. Kendisi de patrik olur.
Millî Mücadele’yi desteklediği için
İstiklal Madalyası’na layık görülen Eftim, mübadele kararıyla zor günler geçirir. Cemaat üyeleri
Yunanistan’a gönderilir; ama Eftim göçe tabi tutulmaz. Devletin verdiği destekle İstanbul’a gelir. 14
Ağustos 1924’te Karaköy’deki Panayia Kafaitani Kilisesi’nde Türk Ortodoks Patrikliği’nin ikinci kongresini toplar. Burayı patrikhanenin merkezi ilan eder. Kendisinin her seferinde Turanî Türk olduğunu yineleyen Eftim, Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin gücünü kırmak için Fethi Okyar tarafından sürekli desteklenir. Ancak menfaatlerine göre şekil alan Eftim’in hayatında ilginç anekdotlar bulunuyor. Fener Rum Patrikhanesi’ne girerek mübadele ile ilgili görüşler alıp Ankara’ya aktarması istenen Eftim, bir türlü patrikhaneye giremez. Nihayet Ankara hükümetinin ısrarıyla kaldığı Tokatlıyan Oteli’nden patrikhaneye gider. Burada gördüğüne inanamaz; çünkü patriklik makamında kendisinin yanında yer alan Sen Sinod
Meclis Başkanı Kayseri Metropoliti Nikolaos oturmaktadır. Zoruna gitse de patrik makamındaki Nikolaos’un elini öper ve şunları söyler: “Şerefli aziz başkan babalar. Kutsal huzurunuza kabulümden dolayı minnet ve şükranlarımı arz ederim. Şu anda kendimi Hıristiyanlığın en mesut bir ferdi addediyorum ve büyük bir iftihar duyuyorum. Bildiğiniz gibi kutsal kilisemizin son günlerde karşılaştığı zorlukları izale etmek ve vaziyeti tanzim ile eski şerefli mevkiine yükseltmek için siz babalarıma yardımda bulunmak vazgeçilmez görevimdir. Hepinizin sağ elini öperek, derin saygı ve hürmet eylerim.”
Papa Eftim, 1965 yılında ölür. Oğlu Turgut Erenerol 2. Eftim olarak yerine geçer. Onun ölümüyle de Selçuk Erenerol 3. Eftim olur. 20
Aralık 2002’de Selçuk Erenerol da ölünce onun yerine oğlu Ümit (Paşa) Erenerol 4. Eftim olarak Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin başına geçer. Selçuk Erenerol’un oğlu Paşa’dan başka Sevgi ve Cancan adında iki kızı bulunuyor. En büyük çocuk Sevgi hep göz önündeyken patrikhanenin kasası durumunda olan
küçük kardeş Cancan’ı tanıyan pek yok.
VAKIF MALI AİLEDE
Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi tam bir
gayrimenkul zengini. Patrikhane, “Bağımsız Türk Ortodoks Kiliseleri Başpapazlığı Vakfı” adı altında bir
vakıf ile faaliyetlerini yürütüyor. Patrikhanenin
Beyoğlu ve Karaköy mıntıkasında 20’den fazla dükkânı bulunurken iki de büyük iş hanı mevcut. Patrikhanenin 200 kadar kiracısı bulunuyor. En büyük gelir Sevgi ve Paşa adındaki iş hanlarından sağlanıyor. Bu isimler Selçuk Erenerol’un kızı Sevgi ve oğlu Paşa’dan geliyor. Paşa İş Hanı hariç gayrimenkullerin gelirleri vakıf üzerinden yapılması gerekiyor. Ancak patrikhanenin cemaati olmadığından sahip olduğu mülkleri ancak vakıflar kiraya verebilir. Lakin tam tersi bir durum yaşanıyor ve aile tek mirasçı olarak bu gelirleri kiraya verip kullanıyor.
AKSİYON