MİT yasasının altındaki gizli gerçek!

Milli İstihbarat Teşkilatı yasasında AK Parti tarafından yapılması teklif edilen değişikliklerle Türkiye’de Avrupa tipi bir demokrasi yerine Asya tipi bir polis devleti yoluna mı girildi?

MİT yasasının altındaki gizli gerçek!

Radikal gazetesi yazarı Murat Yetkin yeni MİT kanunuyla ilgili değerlendirmede bulundu. Yeni MİT yasasının kabul edilmesi halinde Milli İstihbarat teşkilatının tamamen Başbakan'a bağlanacağına değinen Yetkin, MİT'in Başbakan'ın talimatı dışında kesinlikle denetlenemeyeceğini ifade ediyor. Yetkin söz konusu bu kritik durumun ise Türk İstihbarat Servisini Avrupa'daki muadillerinden çok Rusya, İran Suriye modeline dönüşeceğini vurguluyor.  

'Bu yasayla polisin, jandarmanın MİT’ten bilgi saklamasının, hatta son dönemde olduğu gibi MİT’e operasyon çekmesinin önüne geçilmek istenmektedir.' diyen Yetkin, MİT'İn Başbakan'a bağlanması halinde meselenin politik sıkıntılarının da oluşacağının altını çiziyor: 'MİT’in iktidardaki partinin muhalifleri hakkında bilgi toplamasının, bu bilgilerin iktidardaki partinin siyasi çalışmalarında kullanılmasının en azından yasayla engellenmesi de amaçlanmıştır.' 

İşte Murat Yetkin'in 'Yeni MİT ile polis devletine' isimli bugünkü yazısı;

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) yasasında AK Parti tarafından yapılması teklif edilen değişikliklerle Türkiye’de Avrupa tipi bir demokrasi yerine Asya tipi bir polis devleti yoluna mı girildi? 

Bu soru meşrudur. Çünkü Ak Parti Çankırı Milletvekili İdris Şahin ve Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu tarafından 19 Şubat 2014’te Meclis’e verilen teklif yasalaşırsa, Türk istihbarat servisinin Başbakan'ın sorumluluğu altında kullanacağı yetkiler, Avrupa’daki, örneğin Almanya, Fransa, İngiltere’deki muadillerinden çok, Rusya, İsrail, İran ve Suriye’deki muadillerini akla getirmektedir. 

Yeni yasaya göre MİT resmi ya da özel her kuruluştan istediği bilgiyi, sağlık kayıtlarından kredi kartı harcamalarına dek her kişisel bilgiyi alma ve kullanma hakkına sahip olacak ama bu bilgileri nasıl kullandığı Başbakan'ın talimatı dışında denetlenemeyecektir. 

Aslında bu denetim bugün de yoktur. 
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın sorgulanmak istendiği 7 Şubat 2012 hadisesi ardından yapılan değişiklikle Başbakan onayı olmadan MİT’in hiçbir faaliyeti soruşturulamayacaktır. Bu durum sakıncalıdır. Örneğin, Fidan’ı tenzih ederek yazıyorum, gelmiş geçmiş en büyük Sovyet casuslarından İngiliz istihbaratçı Kim Philby, casusluğu 1963’te ortaya çıkmadan önce 1955’te ciddi bir soruşturmayı, Başbakan Anthony Eden’in kefil olmasıyla atlatabilmişti. 
*** 
Ama fark sadece vatandaşların devlete karşı daha korumasız hale gelmesinde de değildir. 
Bu yasayla polisin, jandarmanın MİT’ten bilgi saklamasının, hatta son dönemde örneğini gördüğümüz şekilde MİT’e operasyon çekmesinin önüne geçilmek istenmektedir. 

Bu, temel olarak doğru bir adımdır; geçmişte istihbarat koordinasyonu sağlanamadığı için önlenebilecekken önlenememiş kanlı terör eylemleri olduğu hep konuşulmaktadır. Örneğin 2003’te İstanbul’da meydana gelen El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide bombalamaları kısmen hâlâ karanlıktadır. Esasen MİT’in yetkilerinin arttırılması gereği bu eylemler sonrasında yapılan ilk Milli Güvenlik Kurulu’nda konuşulmuştur. 

Daha sonra, Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu’nun, o dönem Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ardından Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek tarafından canlandırılması çalışmaları hep başarısız kalmıştır. 

Şimdi, 17 Aralık 2013 yolsuzluk soruşturması ardından bunun faturası Başbakan Tayyip Erdoğan ve hükümeti tarafından, polis, asker ve yargı (MİT’çiler "Bizde hiç yok" diye böbürlenseler de) MİT içindeki ‘paralel yapı'ya yani Fethullah Gülen taraftarlarına kesiliyor. 

Nitekim yasa teklifinde MİT Müsteşarı'nın yasadışı örgütlerle Başbakan talimatıyla görüşebileceği maddesi, Fidan’ın o sırada yasadışı PKK lideri Abdullah Öcalan dahil PKK’lılarla müzakere ediyorken KCK operasyonu çerçevesinde neredeyse ‘yardım, yataklıktan’ sorgulanmak istemesine karşı tedbirdir. 

Ama mesele basit bir Gülencilere tepki meselesi değildir. 
*** 
Mesele yalnızca kişi hak ve özgürlüklerimizin daha da kısıtlanması, üstelik bunun yargı ve yasama denetimi dışına daha çok çıkmasında da değildir. Meselenin aynı zamanda MİT’e operasyon yetkisi verilmesindedir. 

MİT’in mevcut 2937 sayılı yasasının 4’üncü maddesinin a-g fıkralarında MİT’in neleri yapmaktan sorumlu olduğu sıralanır. 
Bunların tamamı; istihbarat toplama ve karşı istihbarat, yani yabancı istihbarat örgütlerinin bilgi toplama faaliyetine karşı koyma ile ilgilidir. 

Maddenin son cümlesinde, MİT’e bunlar dışında görev verilemeyeceği açıkça yazar. 

Böylelikle MİT’in mesela iktidardaki partinin muhalifleri hakkında bilgi toplamasının, bu bilgilerin iktidardaki partinin siyasi çalışmalarında kullanılmasının en azından yasayla engellenmesi de amaçlanmıştır. 

ABD Başkanı Richard Nixon’ı 1974’te istifaya zorlayan, devlet istihbaratını parti çıkarları için kullandığının anlaşıldığı Watergate skandalı olmuştur. 

*** 

Oysa AK Parti teklifinde MİT’in bakanlar kurulunun ‘dış istihbarat, terörle mücadele ve milli güvenlikle ilgili’ her türlü görevi yapabilmesi öngörülmektedir. 

Bu, MİT’e iç güvenlikle ilgili operasyon yetkisinin de verilmek istendiği anlamına gelir. Bu, mevcut uygulamada olduğu gibi istihbarat toplayıp infazı emniyet ya da askere bırakmak yerine MİT’in kendi infaz ekiplerini kurmasına yol açacak mıdır? 

Türkiye’de de çoğu ülkede olduğu türden MİT’ten ayrı bir istihbarat örgütü kurma tartışması 12 Mart 1971 darbesinde MİT’in Başbakan Süleyman Demirel'i açıkça yanıltmasından bu yana devam etmektedir. Turgut Özal, Tansu Çiller, Necmettin Erbakan gibi başbakanlar, MİT’in asker kontrolünde olduğu endişesiyle Emniyet İstihbaratı’nı ülkenin iç istihbarat örgütü olarak kullanmayı düşünmüşlerdir. Erdoğan bu tartışmaya MİT’e asker ve polis üzerinde yetkiler verip o yetkilerin sorumluluğunu Başbakanlık’ta merkezileştirerek son vermiş görünmektedir. 
*** 
Tartışmanın başka bir boyutu da var. 

MİT’in denetimi yalnızca Başbakan'ın soruşturma açılmasına izin insafına kalmış birimleri bu yolla ülkedeki güvenlik ve ticari faaliyetin yanı sıra siyasi faaliyete de müdahale edebilecekler midir? 

Çünkü, örneğin şu günlerde nasıl birtakım yargı ve emniyet mensubu casuslukla suçlanıyorsa yarın bir siyasi partinin de örneğin geçmişte BDP’nin öncüllerine yapıldığı türden terör eylemleriyle bağlantıyla suçlanıp MİT operasyonu alanına dahil edilmesi mümkün olabilir. 

Nasıl MİT yetkileri 7 Şubat 2012’nin ardından arttırılmaya başlanmışsa, TİB yetkileri de 17 Aralık 2013 yolsuzluk soruşturması ardından arttırılmış ve başkanına MİT Müsteşarı ile eşit koruma sağlanmıştır. Yeni internet yasası ve HSYK düzenlemeleriyle denetim, operasyon kabiliyeti neredeyse sınırsız, denetimi neredeyse imkânsız hale gelmiş görünmektedir. 

Emekli MİT yöneticilerinden Cevat Öneş, yasa teklifini yetki, denetim, bütünlük ve demokratik idare bakımlarından sakıncalı görmektedir. 

Bugün ülkenin gündemindeki soru, yalnızca Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yeniden kurmak istediği istihbarat sistemiyle kişi hak ve özgürlüklerinin devlet denetimine daha çok girmesi değildir, aynı zamanda idarede köklü bir değişimin işaretini vermektedir. Bu değişim ne yazık ki daha şeffaf bir demokrasi yönünde değil, Asya-Rusya tipi merkezileşme yönündedir.

<< Önceki Haber MİT yasasının altındaki gizli gerçek! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER