'Müthiş bir utanmazlık içinde bir şey yokmuş gibi davrandılar'

Bugün Gazetesi Yazarı Nazlı Ilıcak, Racep Tayyip Erdoğan'la oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen konuşmada 'paraları sıfırlama' iddialarının delillerini ortaya koydu

'Müthiş bir utanmazlık içinde bir şey yokmuş gibi davrandılar'

AK Parti iktidarının iktidara geldiği ilk dönemlerde başarılı adımlar attığını belirten Bugün Gazetesi Yazarı Nazlı Ilıcak, ancak 'ustalık' dönemi sonrası birçok hatalar yapıldığını ve 17 Aralık operasyonula birlikte dananın kuyruğunun kotuğunu belirten Ilıcak, "Pisliği halının altına süpürüp, "paralel devlet" iddiasına yapıştılar." dedi. Ilıcak,  'paraları sıfırlama' iddialarının delillerini sıraladı..


Tayyip Erdoğan sadece muteber ve başarılı devlet adamı, siyasetçi imajını sıfırlamakla kalmadı Türkiye'nin dindar insanlarına da yazık etti.

28 Şubat'ta yaşanan bir mağduriyet söz konusuydu. Hatta cumhuriyetin ilanından beri, inançlı kitleye, genelde "ikinci sınıf vatandaş" muamelesi çekilmişti; onlara kuşkuyla bakılmasına, çeşitli yasaklarla önlerinin kesilmesine sebebiyet vermişti. 28 Şubat, bu ayıplı geleneğin zirveye ulaştığı dönemin adı.

Bugün, dünün mağdur ve mazlumlarının, müsamahasız, iftiracı, hiç de hoş olmayan yüzlerini görüyoruz. İktidar oldular; çalıştılar, başardılar. Kıbrıs'ta cesur adımlar atıldı; AB'den müzakere takvimi alındı. Komşularla sıfır sorun politikası benimsendi. Batı'yla, İsrail'le, ABD'yle dostane ilişkiler geliştirildi. Türkiye istikrar içinde kalkındı; öyle ki, dünya krizi bile teğet geçti. Ergenekon ve Balyoz davalarında kararlı adımlar atıldı; siyaset dik durdu ve bir ömür boyu kurtulamayacağımızı sandığımız askeri vesayet önemli bir darbe yedi. Yargı vesayetini kırmak üzere, 12 Eylül 2010 referandumu gerçekleşti. AK Parti, 2002'de %34 ile iktidar olmuştu ama başarıları sayesinde gönülleri fethetti. Erdoğan, "İleri demokrasi, yeni Türkiye" diyordu. Daha demokratik bir anayasa yapılacaktı; referandum %58 evet ile neticelendi. 2011 seçimlerinin de yıldızı AK Parti'ydi. Başbakan artık "Ustalık" dönemine girmişti. Ne olduysa ondan sonra oldu. Giderek ideolojik tavır ağır basmaya başladı. 4+4+4 dayatması, Gezi, kızlı erkekli evler meselesi, Mısır'da Mursi'yi aşırı bir sahiplenme, Suriye'de Esed düşmanlığının dış politikaya damga vurması, özre rağmen İsrail'le bir türlü düzelemeyen ilişkiler, "Şanghay 5'lisi" laflarının edilmesi...

Dananın kuyruğu 17 Aralık 2013 operasyonunda koptu. Yolsuzluk karşısında AK Parti'nin dindar seçmeni ya da teşkilat üyeleri tepki göstermek bir yana hırsızlığı örtmek üzere müthiş bir dayanışmaya geçtiler. Pisliği halının altına süpürüp, "paralel devlet" iddiasına yapıştılar. Düne kadar saygı duydukları Fethullah Gülen için öyle çirkin sözler sarf ettiler ki Gülen "Acaba benden beklenen, yolsuzluğa, hırsızlığa gözünüzü yumun demem miydi" diye sormak zorunda kaldı. Gene düne kadar, Ergenekon ve Balyoz davalarına sahip çıkarak, tahliyelere ateş püskürürken, "kumpas" iddiasını ortaya attılar, onların "sahte delil" söylemini aynen benimsediler. Müthiş bir arsızlık, utanmazlık içinde, sanki bir şey yokmuş gibi davrandılar. Evlerden çıkan paraları, telefon görüşmelerine takılan "sıfırlama" talimatlarını, Excel belgesine işlenen rüşvet rakamlarını, müteahhitlerden kesilen haraçları, vakfa akıtılan milyonları, Urla'daki, Çatalca'daki villaları meşrulaştırmaya çalıştılar.

Ve dindarlık algısını çamura bulayarak, Kemalist kuşkuları haklı çıkardılar. Demek bu ideolojik yapı, ne kadar "Değiştim" dese de değişemiyor. Her türlü yanlışı, yolsuzluğu, usulsüzlüğü, fetvalarla göz yumulur hale getiriyor. Bırakın yapılanların suç ve ahlâksızlık olduğunu, günah olduğunu bile fark edemiyorlar.

Hani bir yanlışlık gördüğünde, önce dilinle, sonra elinle ve nihayet buğz ederek müdahale etmelisin anlayışı.

Üzülmemek mümkün değil. Erdoğan sadece kendini yıkmadı. Sadece benim hayallerimi, inancımı tarumar etmedi. Dindar camianın itibarını da sıfırladı. "Türkiye bölgesinde model bir ülke" diye anılıyordu oysa şimdi süratle Ortadoğu'nun otoriter ve keyfi rejimlerinden biri haline geliyor.

Konuşma doğrulanıyor
 
Başbakan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçen 17 Aralık konuşmaları, birçok olayla teyit ediliyor:

1) Kızı Sümeyye, o gün 09.00 uçağıyla Ankara'dan İstanbul'a geliyor. Oysa babasıyla Konya'ya gitmek üzere Ankara'daydı. Niçin programını bozuyor?

2) CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran'ın soru önergesine göre, GSM operatörlerinden elde edilen HTS kayıtları, Bilal Erdoğan ve Tayyip Erdoğan arasındaki görüşme saatlerini teyit ediyor.

3) Damat Berat Albayrak'ın ağabeyinin kayınbiraderi avukat Ömer Faruk Akbulut'un 14 milyon liraya Şehrizar Konakları'ndan 6 daire satın aldığı anlaşıldı. Erdoğan ile Bilal'in gece 23.15'teki görüşmesinde, Bilal Erdoğan "30 milyon euro" kaldığını, 25'inin Çalık Grubu'na verileceğini, 5'iyle de Şehrizar Konakları'ndan villa alınacağını ifade ediyordu. Faruk Akbulut, 5 milyon euro'nun karşılığına denk gelen miktardaki bir parayla 6 daire satın almış.

Erdoğan ailesi, tez elden kendisini aklama yolunu seçmeli. Zira para sıfırlama iddialarını teyit eden çok sayıda delil mevcut.

Hep kıyak 
 
Bir ses kaydında Tayyip Erdoğan oğluyla Sıtkı Ayan hakkında konuşuyordu. Ondan alınacak 10 milyon doların az olduğunu söyleyerek, "Nasıl olsa diğerleri gibi kucağımıza düşecek" tabirini kullanıyordu.

Taraf Gazetesi, Sıtkı Ayan'ın Turang şirketinin İran-Türkiye Avrupa Doğalgaz Taşıma Projesi'ni üstlendiğini yazdı. Haberin başlığı "Kucak yok, kıyak var." 

Bir başka ses kaydında Erdoğan, Şerif Enis isimli bir işadamına TOKİ arazisinin satılmasına kızıyor ve TOKİ Başkanı Haluk Karabel'i fırçalıyor, "Bu tür, özellikle kupon yerlerin satışında benden okey alacaksın. Onay almadan bunların satışını yapmayacaksın" diyor. Gerekirse satışın iptal edilmesini söylüyor.

Nereye elinizi atsanız, bir usulsüzlük, bir nüfuz suistimali, bir yolsuzlukla karşılaşıyorsunuz. Üzülmemek elden gelmiyor.
<< Önceki Haber 'Müthiş bir utanmazlık içinde bir şey yokmuş gibi... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER