Ulusalcıları çok kıskanıyorum!

Artık iyice anladım, ulusalcı olmak demek hiçbir şeye dokunmayın demekmiş.

Ulusalcıları çok kıskanıyorum!

Türkiye’nin içinden geçtiği siyasal konjonktürde kendilerine, nedendir bilinmez, ulusalcı diyen bir grup var; itiraf ediyorum, gazete köşelerinde, bazen de ekranlarda bir-iki söz söyleyen biri olarak bu arkadaşları çok kıskanıyorum. Türkiye’de herkes, bunlara ulusalcılar asla dahil değil, doğru ya da yanlış mevcuda bir alternatif üretme, bir arayış gayreti içindeler. Sadece ulusalcılar bir politika yapma türü olarak her türlü değişikliğe karşılar. Ulusalcıların pozisyonlarından sizlere örnekler vermeye çalışacağım: Ermeni açılımı: Türkiye’nin bir ermeni meselesi yoktur; Ermenistan, soykırım iddialarından vazgeçmedikçe, hatta 1915 senesinde türklere, müslümanlara yapılanlardan dolayı Ankara’dan resmen özür dilemedikçe Ermenistan sınırı açılamaz, Ermenistan’la diplomatik ilişki kurulamaz. Ermenistan mevcut konumunu radikal biçimde değiştirmedikçe Türkiye pozisyonunu değiştirmemelidir. Kürt meselesi: Türkiye’nin bir kürt meselesi yoktur, bir feodalite (?) sorunu vardır; aslında kürt de yoktur, kürt diye bir millet tarihte hiç olmamıştır, kürtçe diye bir dil de yoktur. Dolayısıyla kürt açılımı anlamsız bir slogandır, çözüm 1924 Anayasası’nın “türk itlak edilir” formülünde ya da mevcut Anayasa’nın 66. maddesindedir. Kendilerine yanlış bir ifadeyle kürt diyen insanların çoğunluk olarak yaşadıkları bölge zenginleştikçe, feodalite (?) ortadan kalkdıkça, mesele kendi kendine zaman içinde çözülecektir. Bir politika üretmek gerekmemektedir. Kıbrıs meselesi: Kıbrıs meselesi diye de bir mesele yoktur; 1974’den beri Ada’ya barış zaten gelmiştir. Türkler ve kıbrıslı rumlar birarada asla yaşayamazlar, çözüm mevcut statünün kabulüdür. Kıbrıs’ın mevcut statüsünü değiştiremeye kalkmak türklüğe zarar vermek anlamınadır. Kıbrıs’ın mevcut statüsüyle oynanmamalıdır. Sivil-asker ilişkileri: Türkiye Cumhuriyeti’ni asker kurmuştur; bizim ülkemizde askerin devlet yapılanması, siyasi süreç içinde ayrıcalıklı bir yere sahip olması çok doğal hatta gereklidir. Asker demokrasinin, Cumhuriyet’in garantörüdür. Anayasa’da, yasalarda askerin mevcut statüsünü değiştirmeye yönelik girişimler Türkiye’de bir din devleti kurmak isteyenlerin demokrasi maskesi altındaki söylemleridir. Askerin mevcut anayasal-yasal statüsüne dokunulmamalıdır. Anayasa: TBMM’de seçmenden yüzde 47 oy alan bir siyasi parti dahi olsa bunların anayasa değiştirme yetki ve daha önemlisi meşruiyetleri yoktur. 1982 Anayasası zaten yüzde 92’lik bir çoğunlukla referandum sürecinde kabul edilmiştir. Referandumun yapıldığı dönemin koşulları önemli değildir. 1982 Anayasası’nın artık bir maddesine bile dokunulmasına izin vermemek lazımdır. Yeni bir anayasa isteyenlerin mutlaka gizli bir ajandaları vardır. Anayasa değişikliğine gidilmemelidir. AB süreci: AB süreci milli egemenlik anlayışımıza ve Atatürkçülüğe ters bir süreçtir. Türkiye 1930’larda, 1940’larda AB olmadan da büyük işler yapmıştır. Teslimiyetçi AB politikaları Türkiye’ye çok maliyet yüklemiştir; yapılması gereken AB sürecinde hiçbir şey yapmamaktır. Bu listeyi uzatmak, sahifelerce örnek vermek mümkün. Yukarıya rastgele taşıdığım konulara ulusalcı arkadaşların yaklaşım tarzı eskiyi aynen korumak, her türlü dönüşümü engellemekten ibarettir. Ermeni açılımına, kürt açılımına, Kıbrıs’da çözüm arayışına, sivil-asker ilişkilerinin hukuk devleti çizgisine çekilmesine, AB sürecine, yeni bir anayasaya, hülasa her türlü değişikliğe karşıdırlar. Politikaları uygulanan mevcudu AYNEN tekrarlamaktan ibarettir. Ulusalcı arkadaşları neden kıskandığımı, işlerinin ne kadar kolay olduğunu bilmem anlatabildim mi? Ne güzel hayat değil mi? ESER KARAKAŞ-STAR
<< Önceki Haber Ulusalcıları çok kıskanıyorum! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER