Var olan bir belge nasıl kayboldu?

İşte müthiş bir hikâye. Var olduğu halde varlığı inkâr edilen bir belgenin hikâyesi...

Var olan bir belge nasıl kayboldu?

Bugün Gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren 28 şubat döneminde yaşanan bir belgenin hikayesini yazdı. Taşgetiren'in belgeleriyle ortaya çıkardığı olayda bir belgenin nasıl kaybolduğunu öğreneceksiniz.

MÜTHİŞ BELGELER İÇİN TIKLAYIN

İşte Genelkurmay'ın önce Yargıtay Başsavcılığına gönderdiği sonra inkar ettiği bir belgenin hikayesi: Müthiş bir belge hikayesi Ne yazık ki işin içinde Genelkurmay var. 28 Şubat günleri. RP hakkında kapatma davası açılıyor. Bu arada Genelkurmay'da RP ile ilgili bir belge hazırlanıyor. Belgede RP'yi suçlamaya dönük malum şeyler var: -Yeşil sermaye vs... Belgenin üzerine "GİZLİ" damgası vuruluyor ve Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderiliyor. Cumhuriyet Başsavcılığı, belgeyi inceliyor, malzemeleri delil olarak kullanıyor ve Anayasa Mahkemesi'ne de gönderiyor. Aynı şekilde AYM de belgeyi inceleyip, Genelkurmay'a iade ediyor. RP davası, sanıkların Genelkurmay dosyasından haberi olmaksızın, bu gizli malzemelerle görülüyor, parti kapatılıyor. (İşin burası, yani sanığın kendisini suçlayan delillerin kaynağından haberdar olmaması, ayrıca bir hukuk çarpıklığı...) Sonra... Bir gün, Cumhuriyet Gazetesi bir "Yeşil sermaye" haberi yapıyor. Kaynak olarak AYM'yi ve Genelkurmay'ın söz konusu belgesini kullanıyor. Ve bu haberde İhlas Holding'in "Yeşil sermaye" olduğu iddiası yer alıyor. Bunun üzerine İhlas Holding adına Enver Ören, Cumhuriyet Gazetesi'ne bir tekzip yazısı yolluyor. Gazete tekzibi yayınlamıyor. Bunun üzerine Ören adına, İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde tazminat davası açılıyor. Ondan sonra ilginç bir süreç başlıyor. Mahkeme söz konusu belgenin peşine düşüyor. İlk yazıyı Cumhuriyet Başsavcılığı'na yazıyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın cevabı şöyle: "...yazınıza konu belgeler Refah Partisi'nin kapatılması istemiyle açılan dava ile ilgisi nedeniyle ve gizli kaydıyla 7.7.1997 gün ve SP.13 muh. 1997-432 sayılı yazımız ekinde Anayasa Mahkemesi'ne gönderilmiştir". Bu cevabi yazı, böyle bir belgenin mevcut olduğunu ve dava içine girdiğini kanıtlıyor. Asliye Hukuk Mahkemesi, bu defa bir yazı ile söz konusu belgeyi Anayasa Mahkemesi'ne soruyor. AYM adına o günkü Başkan Ahmet Necdet Sezer imzalı şu cevap geliyor: "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 7.7.1997 günlü, SP.13 muh. 1997-432 sayılı "Gizli" kayıtlı yazısı ekinde mahkememize gönderilen Genelkurmay Başkanlığı'na ait dosya, incelenmiş olmakla Başsavcılığa geri gönderilmiştir". Evet, demek dosya geri başsavcılığa gitmiş. Bunun üzerine 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, Yargıtay Başsavcılığı'na yeni bir yazı yazarak, dosya hakkında bilgi istiyor. Cumhuriyet Başsavcılığı, mahkemeye bu defa şu cevabı veriyor: "İlgi yazınız ile istenilen belgeler bir siyasi partinin faaliyetleri ile ilgili olarak ve bunları içeren bölümler halinde "GİZLİ" kaydıyla Genelkurmay Başkanlığı'nın 3.7.1997 gün ve Ad. Müş. 7501-697-97 sayılı yazıları ekinde başsavcılığımıza gönderilmiştir. "Bu nedenle bilgi ve belgelerin bu makamdan istenilmesi rica olunur". Böylece Cumhuriyet Başsavcılığı "GİZLİ" kaydından yola çıkarak, bir anlamda elini yakmak istemiyor ve 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'ni, Genelkurmay'a yönlendirmiş oluyor. Peki ya sonra... 4. Asliye Hukuk Mahkemesi durmuyor. Bu defa Genelkurmay'a yazıyor. Hem böyle bir belgenin bulunup bulunmadığını hem de gazetenin haberinin tekzip edilip edilmediğini soruyor. Cevap, "Genelkurmay adına" notuyla, Genelkurmay Adli Müşaviri, Ergenekon davasında da adı geçen Hakim Tümgeneral Erdal Şenel'den geliyor. Cevap şöyle: "Yapılan araştırma ve incelemede ilgi (b) yazımızda da belirtildiği üzere belirtilen nitelikte bir raporun mevcut bulunmadığı, bu konudaki yayınların tekzip edildiğine dair bir kayda da rastlanılmadığı anlaşılmaktadır". Hoş, bu süreç yaşanmadan da 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, Genelkurmay'a başvurup, Batı Çalışma Grubu tarafından hazırlanan böyle bir rapor olup olmadığını soruyor, varsa bir özetinin gönderilmesini talep ediyor. Genelkurmay, yine Adli Müşavir Erdal Şenel imzasıyla "Yapılan araştırmada belirtilen nitelikte bir raporun mevcut olmadığı anlaşılmıştır" cevabını veriyor. Ne oluyor? Böylece, Cumhuriyet Başsavcılığı'na "Gizli" kaydıyla ulaşan, oradan "Gizli" kaydıyla Anayasa Mahkemesi'ne giden, dava dosyasına bir şekilde karışan Genelkurmay dosyası, Genelkurmay tarafından yalanlanıyor. Bu yazışmaların belgesi bende mevcut. Bu durumda soru şu: Acaba Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve Anayasa Mahkemesi hayal mi gördü yoksa Genelkurmay'ın yalanlamasında "yalan" mı var? Ne dersiniz, bu iş, bugünler için de anlamlı mı? AHMET TAŞGETİREN - BUGÜN
<< Önceki Haber Var olan bir belge nasıl kayboldu? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER