Bünyemizdeki Virüs: Yalan

Araştırmacı yazar Mehmet Ünal, "toplumun her tarafını saran virüsü" yazdı...

Bünyemizdeki Virüs: Yalan

Bünyemizdeki Virüs: Yalan “Şüphesiz ki Allah, sözün açıktan söylenenini bildiği gibi, içinizde tuttuklarınızı, gizlediğiniz niyetlerinizi de bilir.” (Enbiya/110) Vicdanın ve kalbin hakikat feryatlarına kulaklarını tıkayarak kulakları olduğu halde duymayanların, aslında vicdanlarının derinliklerinde her an duydukları hakikatin en yüksek ızdırabıdır yalan. Başkalarını aldatarak onların kalplerini sızlattıklarını düşünen ama gerçekte kendi kalp ve vicdanlarını yalanın oklarıyla sızlattıklarının ve dolayısıyla kendi kendilerini aldattıklarının bile farkında olmadan hayatlarını yalanlar üzerine ikame edenlerin, ruhlarının derinliklerinde, hem bu dünyada hem de ahrette “ya leyteni (keşke)” cilerden olmalarına sebep olacak bir hasaret vesilesidir yalan. Lisan-ı halleriyle sıdkın temsilcileri olan tüm bir mahlûkata karşı yapılmış en büyük nankörlük ve vefasızlıktır yalan. Evet, insan yalan söylerken sadece kendisini aldatır aslında ama ne yazık ki karşıdakini aldattığını zanneder. Geçici bir ferahlama hissetse bile o andan itibaren artık, eğer vicdanı daha bozulmamış ise, şairin de ifadesiyle ömür boyu, belki de her nefes alış-verişinde pişmanlık ve vicdan azabıdır kendisine yalan: Nefes alırken bile inkisar ve pişmanlık Kimse edemez bana benim kadar düşmanlık. (N. F. Kısakürek) İnsanın kendisine ettiği en büyük düşmanlıktır yalan. Aynı zamanda bir korkaklık işaretidir de. Gerçeklerle yüzleşme cesaretinde bulunamayanların tutunduklarını zannettikleri bir örümcek ağıdır aslında yalan. İnsanın her tarafını sarar ve insan cesaretini toplayıp her ne pahasına olursa olsun yalanından dönmediği sürece de o ağdan kurtulamaz. Gerçeklerle ilgisi olmadığı için de çok zayıf ve kısa ömürlüdür, sahibini koruyamaz. Yalanın büyüğü veya küçüğü de olmaz. Ciddisi ya da şakası da olmaz. Çünkü yalan insanı başka bir yalana ve o da bir başkasına götürür. Yalan insanı kötülüğe ve kötülük ise cehenneme götürür. Yalancı olan insan hem içinde yaşadığı toplum tarafından artık güvenilirliğini yitirir hem de Allah katında da yalancılardan yazılır. Hani vardır ya meşhur yalancı çoban hikâyesi; işte aynen onun gibi yalancı insan bir gün muhtaç olduğu bir zamanda gerçeği avazı çıktığı kadar haykırsa da artık ona inanan olmayacaktır. Çünkü artık iş işten geçmiş ve o kimse tamamen güvenilmez olmuştur. Tarih boyunca da inançsızların, bilerek inkâr edenlerin de durumları bundan farksız değildir. Son nefeslerinde, ilk duydukları andan itibaren sürekli yalanladıkları azap kendilerini kıskıvrak yakalayıverdiği zaman “Musa ve Harun'un Rabbi'ne iman ettim” diyerek doğruyu haykırmışlar ama hayat boyu söyledikleri yalanlarının ve doğruyu bilerek inkâr etmelerinin bir sonucu olarak o yalanların içerisinde boğulmuşlardır. Bilhassa günümüzde yalan, bütünüyle ahlâkı bozmuş, dünyayı yalancıların tarlası haline getirmiş öyle korkunç bir toplumsal hastalıktır ki, hayatın kapılarını ona açıp yurtta-yuvada, çarşıda-pazarda, parlamentoda-kışlada ona “serbest dolaşım” hakkı tanıyan hiçbir millet kurtulamamıştır. Evet, günümüzde maalesef, öğretmen-öğrenci, idareci-memur, evlat-ebeveyn, politikacı-halk, esnaf-müşteri, karı-koca ve daha birçok ikili ilişkiler genellikle yalan ve aldatma üzerine devam ediyor gözüktüğü için bereketten, başarıdan ve mutluluktan çok uzak bir haldedir ve hiç uzun ömürlü olamamaktadır. Zaten yalan üzerine kurulu olan bir ilişki ne kadar uzun ömürlü olabilir ki… Evet, yalan vefasızlıktır, yalan nankörlüktür, hiledir, aldatmaktır. En kötüsü ise kul hakkıdır. Allah'ın bildiğini kuldan saklamaya çalışmak her şeyden önce Allah'ı aldattığını zannetme cahilliğidir. Eğer bu bilerek yapılıyorsa o zaman da, yüz bin defa hâşâ, Allah'ı cahillikle suçlamak demektir. Bu ise insanı küfre kadar götürür. İşte bundan dolayıdır ki küfrün temelinde yalan ve doğruyu ya da doğruları yalanlamak yatar. Yalan ve yalanlamak bu kadar kötü bir cinayet iken ya hayatlarını, hep başkalarını aldatmak üzerine kuranlar, türlü yalanlarla insanları dolandıranlar, hatta milletleri, devletleri manipüle ederek koca servetler yığanların sonu nasıl olacaktır? Ve hele seçim zamanı geldiğinde koca bir milletin yüzüne bakarak bin bir türlü yalan vaatlerle onların duygularını kendi menfaatleri uğruna kullananlar ve daha kimler daha kimler… Acaba bir gün o yalanlarının foyasının meydana çıkacağını ve kendi yalanlarının boyunlarına dolanacağını hiç hesaba katmazlar mı? Hiç hesaba katmazlarımı ki bir gün gelecek ve herkes yaptığı, söylediği her şeyden hesaba çekilecek, ameller bir bir ortaya dökülecek ve yaptıklarından, söyledikleri yalanlarla koca bir milleti aldattıklarından dolayı milletin her bir ferdiyle tek tek yüzleştirilecekler? Ya yaptıkları yalan haber ve yorumlarla bazı görsel ve yazılı medyaya ne demeli? Yalan bu kadar kötü ve habis bir fiil iken onlar bu fiili tüm bir millete karşı işliyorlar. Hem haklarında haber uydurdukları insanların haklarını ihlal ediyor hem de o kimseleri tüm bir millet nezdinde itibarsızlaştırıyorlar. Aynı zamanda koca bir milleti ve belki de tüm dünyayı aldatıyorlar. Hem dinimize hem de evrensel insan haklarına ve hukuk beyannamesine göre, sebep olan da fail gibi veya bazen ondan daha fazla da ceza görebilir. Hiç görmese bile azmettirmekten suçlu sayılır. Çünkü sebep olan o işi yapmış gibidir. Böyle bir cürümü işleyenler yalanlarına insanları da inandırdıkları için o yalanlarla yoldan çıkarak günah işleyen ve başkaları hakkında cahilane suizanda bulunanların da günahlarını sırtlarında götürürler ve Adl-i İlahi'de hepsinden sorguya çekileceklerdir. “Söylemek istediğinizi ister içinizde gizleyin, isterse açığa vurun hiç fark etmez; çünkü O, göğüslerde yatan en gizli düşünceleri bile tam olarak bilir. Yaratan bilmez mi? O, Lâtif (Kendisinden hiçbir şeyin gizli kalmadığı, her şeye bütünüyle nüfuz eden)dir; Habîr (her şeyden hakkıyla haberdar olan)dır.” (67/13,14) Böyle buyuruyor Yaradan. Öyleyse gün gelip de dillere mühür vurulmadan ve dillerin söylediğini eller haber vermeden, buna ayaklar şahadet etmeden, politikacısından idarecisine, karı-kocadan evlatlara, öğretmenden öğrenciye, esnaftan müşteriye, hâsılı Tek Allah inancı etrafında toplanan topyekûn bir millet ve dahi ümmet olarak kendimize gelmeliyiz. Toplumun her tarafını bir virüs gibi saran “yalan”ı tüm bir millet olarak, önce dünya muvazenesinde, sevdiklerimiz arasında, sonra ve en önemlisi de Allah katında güvenilirliğimizi yitirmeden, fert ve tüm bir toplum olarak “yalancılardan” yazılmadan bünyemizden temizlemek gerekmektedir. Mehmet Ünal Araştırmacı Yazar [email protected]
<< Önceki Haber Bünyemizdeki Virüs: Yalan Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER